29 Ekim 1996'da Cumhuriyeti nasıl coşkuyla kutladım, unutamıyorum.

Milli duyguların ailede ve küçük yaşlarda içimize işlediği aşikar

29 Ekim 1996'da Cumhuriyeti nasıl coşkuyla kutladım, unutamıyorum.
İlkokula başladım, folklor takımına girdik, boyum uzun diye kenarda bekletildim. (Çok üzülmüştüm.) Sen davul çal dediler, çaldık. Sonra gel boyun uzun büyük sınıflarla trampet çal dediler, çaldık. Tam Ramazan davulculuğuna yükseleceğim, öğretmenim emekli olunca 5. sınıfta okul değiştirdim. Bir sabah okulun önünde sıra olmuşuz, çekingen halde beklerken müdür ismimi yüksek sesle söyledi. Sen artık majörsün. (İlk terfim.) Eylül bitti, Ekim bitiyor derken,
29 Ekim 1996'da Cumhuriyeti nasıl coşkuyla kutladım, unutamıyorum.

Sonra ortaokullu olduk. Cumhuriyetin 75.yılında Türkçe öğretmenimiz canım Filiz hocam dedi şiir yazacağız; yarışma var.

"Ben Cumhuriyetim,
Türkiye Cumhuriyeti
Yaşım 75, senelerin emektarı...
Yüce Atatürk'tü kurucum, bilirsiniz."
diye başladım, yazdım bir sayfa.
Tebrik ederim Evrimciğim dedi öğretmenim güzel gülüşü ile.

Bu minik başarı da beni yazmaya karşı şevklendiren ve Cumhuriyeti coşkuyla kutladığım diğer bir yıl oldu. Sene 1998.

Milli duyguların ailede ve küçük yaşlarda içimize işlediği aşikar. Bu kutlamaların bir zorunluluk değil de önemi algılanabilir ise daha el ele yaşamaya devam edebiliriz.

Cumhuriyetin ne kadar kıymetli olduğunu 1 gün değil, her gün hatırlamalıyız. Bu topraklarda yaşamanın ne büyük bir sanş olduğunu ve muhafaza etmenin önemini, sözle, davranışla, duruşla taşımamız gereken değerleri unutmamalıyız.

Yaşa Mustafa Kemal Paşa yaşa, adın yazılacak mücevher taşa!