2030 Türkiyesi

Türkiye, Dünya'da üretilen bir çok tarım ürününde üretim konusunda ciddi bir üretici konumunda.

2030 Türkiyesi

Türkiye'de hasat mevsimi bir çok şey için yaklaşıyor. Kimi ürünler için ise çoktan zaman geldi. Kirazların yağmurlardan dolayı patladığı, narenciyelerin don yediği, susuzluk ve aşırı yağışlar nedeniyle bir çok ürünün zarar gördüğü bir sezona gözlerimizi açtık. Bu ilk miydi? Ya da son olacak mı? Elbette ne ilkti, ne de son olacak. Ama tarımda yaşanan bunca zorluğa rağmen yine de üretim kapasitemiz oldukça iyi. Çünkü ülke olarak zoru başarmayı çok iyi biliyoruz.

Türkiye, Dünya'da üretilen bir çok tarım ürününde üretim konusunda ciddi bir üretici konumunda. Ama hep bahsettiğim şeyi yani ürettiği ürünlerden yüksek katma değerli ürün üretim tesislerine sahip değil. Bu bakış açısı, bir çok üretici ve yatırımcı için "zor" geliyor. Tam da bu nedenle ürettiklerimizden kalkınamıyor, geleceğe yatırım yapabilecek paralar kazanamıyoruz. Yine bir hasat sezonunun başladığı bugünlerde, Türkiye'nin israf ettiği yüzlerce tarımsal ürüne odaklandım. Hep hayalimdir. Türkiye'nin tüm şehirlerinde ve 900'ü aşkın ilçesinde birazdan anlatacağım tesislerden olsun.

Eğer bir tarımsal üründen yüksek katma değerli ürün üretecekseniz, temelde o tarımsal ürünün öncelikli olarak her türlü kısmını kullanmak durumundasınız. Örneğin, şeker pancarından yüksek katma değerli ürüne gidecekseniz, şeker pancarının en üst yapraklarını, şeker pancarının işlendikten sonra çıkan posasını, melasını her şeyini kullanmalısınız. Aynı şey herhangi bir tıbbı ve aromatik bir bitki için de geçerli. Lavantanın kokusunu aldığınız bir işlemde, geriye kalan lavanta lifleri de yine benzer şekilde yenilikçi ürünlere dönüştürülebilir. Yani domatesin içinden, kabuğuna, domatesin gövdesinden, çekirdeğine, çekirdeğinin yağına kadar her şeyi ama her şeyi detaylıca düşünebilmeli ve bilimsel olarak incelemelisiniz. Öncelikle tam olarak bu bakış açısının ülkemizde gelişmesi gerekiyor. Buna özetle "döngüsel ekonomi" deniyor. Döngüsel ekonomi de atık yok. Bir tarımsal ürünün her ama her parçası çok değerli ve mutlaka bir şey yapılıyor. Mısır silajından, şeker düşürücü bileşenler saflaştırmak gibi örneğin :) Tüm bu konularda epeyce bir yazı yazdım. Yazmaya da devam edeceğim. Çünkü döngüsel ekonomi kapsamında o kadar çok konu var ki.. Belki binlerce tesis kurulabilecek bir konu..

Eğer yüksek katma değerli ürün yapacaksak, eğer Türkiye olarak milli gelirimizi arttıracaksak, ilk yapacağımız şey tüm tarıma bakış açımızı değiştirmek ve değişen bu bakış açısıyla birlikte "üretim metotlarımızın tamamını" değiştirmek olmalı. Örneğin, ayçekirdeği yağı üretim metodumuz değişmeli, fındık işleme yöntemlerimiz değişmeli, meyve suyu fabrika atıklarının değerlendirilmesi, meyve suyu üretiminden daha özenle yapılmalı, domates tarımındaki domates gövdeleri, patates kabukları.. Hepsi ama hepsi için yeni yorumlara, yeni tesislere ihtiyaç var.

Epey uzunca bir süredir, süperkritik akışkan teknolojisinden bahsediyorum. Bu teknolojide çözgen olarak sadece havada da bulunan ya da nefes verdiğimizde çıkan karbondioksitin yüksek basınçlar ve düşük sıcaklıklarda, tam da bu bahsettiğim özütlemeleri yapabileceği, yani atık olarak görülen örneğin domates kabuğundan (yüzbinlerce ton) kırmızılığını (likopenini) saflaştırabileceğini, kalan kırmızılığı alınmış domates kabuğundan bitkisel protein elde edilebileceğini ve kırmızılığı alınmış, bitkisel proteini alınmış domates posasından lif eldesi ve o liftenden doğada bozunan bir biyoplastik eldesine gidilebileceğini hep söylemiştim. Bunun gibi senaryolar, bir ayçekirdeği için de geçerli, bir lavanta dalı için de ya da bir portakal kabuğu ya da nar çekirdeği için de geçerli. Konunun çok fazla detayı var.

Türkiye'ye kurulması gereken elzem tesislerin isimlerini defterime not etmişim.. Nar çekirdeği çok değerli, nar kabuğu da.. Cistus.. Tüm baharatlar.. Gül.. Keten.. Ceviz.. Algler.. Tüm Yağlı Tohumlar.. Domates atıkları.. Zeytin yaprakları.. Narenciyelerin kabukları ve çekirdekleri.. Kayısı.. Haşhaş.. Şerbetçiotu.. Üzüm.. Çay.. Kenevir.. Bal kabakları.. Ve Türkiye'de yetişen tüm tıbbi ve aromatik bitkiler.. Hepsi çok değerli..

Döngüsel Ekonomi Modeli'nde, Türkiye'nin tarımından yüksek katma değerli ürünlere gittiği bir 2030 hayal ediyorum. Türkiye'nin tüm illerinde döngüsel ekonomi ile çalışan süperkritik akışkan tesisleri, ilin kendisinde ve çevresinde bulunan her türlü tarım atığından farklı bileşenleri saflaştırdığı, yenilikçi üretimler gerçekleştirdiği ve ürettiği bu biyoaktif hammaddeleri fonksiyonel gıdaya, gıda takviyelerine, dermokozmetiğe, medikal ürünlere çevirdiği bir yaklaşımı hayal ediyorum. Bu modelde bırakın milyonlarca dönümde tarım yapmayı, bir kaç yüz dönümden elde edilecek tarımsal ürün, elde edilen ham maddenin yüzlerce katı değerinde para kazandırabilir. Daha az önce hesapladım. Tonu 500 dolarlarda olan ayçekirdeğinden, tam da bu modelle yağ-bitkisel protein-lesitin gibi şeyler elde edildiğinde 8950 dolarlık bir çıktı üretiliyor. Yani süperkritik akışkan teknolojisiyle 1 ton ayçekirdeği yani 500 dolarlık bir ürün işlendiğinde, işlem sonrası elde edilen çıktılar minimum 8950 dolar ediyor. Bu ne demek, siz bir tarımsal hammaddeyi, yüksek teknoloji ile işlediğinizde, o ürünün değerini ortalama 18x arttırıyorsunuz. Ve bu 18x değerini arttırdığınız çıktılar yine hammadde.. Yani süperkritik ayçekirdeği yağı, ayçekirdeği bitkisel proteini, ayçekirdeği lesitini gibi.. Bir basamak ileri gittiğimizde, örneğin ayçekirdeği proteinini son ürüne çevirdiğinize, bu sefer o hammaddenin değerini minimum 10x ile yine çarpıyorsunuz. Elde ettiğiniz antioksidanca zengin, E vitamininin en yoğun olarak bulunduğu ayçekirdeği yağını örneğin cildinize iyi gelen bir dermokozmetiğe çevirdiğinizde ise o hammaddenin değerini en az 100x ile çarpabiliyorsunuz. Konuyu çok yüzeysel olarak anlatmak istedim. Türkiye'nin tam olarak yapması gereken bu!

"Orta gelir tuzağı" dediğimiz, ne kadar para kazansak da yaşamımızın hep aynı standartta kaldığı bir Türkiye yerine, gerçekten tarımdan elde edilen her türlü üründen yüksek katma değere, yüksek teknoloji ve bilim ile gittiğimizde işte o zaman çok farklı bir Türkiye ortaya çıkacak karşımıza.

Böyle bir yaklaşımın, Türkiye genelinde çarpan etkisi o kadar büyük olabilir ki, gerçekten bazen hayal edince heyecanlanıyorum. Yukarıda bahsettiğim ürünlerin, çocukların beslenmesinden, zekasına, büyüme ve gelişmenin sağlıklı olmasından, toplumun mental ve fiziki sağlığının korunmasına, toplumun hastalıklardan kurtulup, daha sağlıklı bir geleceğe adım atmasına, özbakımının çok daha iyi olmasına ve böylece özetle yorgun insanlar yerine daha çalışkan, daha üretken, geleceğe umutla ve en önemlisi mutlulukla geleceği inşa eden bir ülke haline gelebiliriz.

Bu konuda yapmamız gereken çok fazla şey var. Konunun o kadar fazla detayı var ki.. Bunu hep birlikte başarmalıyız. Yani tarımla uğraşanından, üreticisine, sanayicisinden, hukukçusuna, öğretmeninden, muhasebecisine herkes topyekün gözünü "yüksek katma değerli ürün üretimi"ne çevirmeli. Çünkü bu iş bir "vizyon" işi ve bu vizyonu biz Dünya'ya hep birlikte vermeliyiz. Bunu neden söylüyorum.. Örneğin, bu yazıyı yazmadan önce yukarıdaki üzüm toplayan insanların ülkemizdeki fotoğrafını o kadar ama o kadar zor buldum ki. Türkiye bir tarım ülkesi olmasına rağmen, mesela hızlıca internetten erişebileceğim bir sürü fotoğrafa rastlayamadım. Bu bile yapmamız gereken, ülkemizde ürettiğimiz her şeyin Dünya tarafından bilinmesini sağlayabilecek bir şey.

2030 Türkiye'si gözümde Türkiye'nin tarımsal üretimden elde edilecek her türlü metadan yüksek katma değerli ürün ürettiği, milli gelirini belki de tam olarak bu şekilde en az 5'e katladığı bir ülke hedefinde.. Tarımın, gıdanın değerinin inanılmaz derecede arttığı ve bu değerin yüksek katma değerli ürünlerle taçlandırıldığı bir geleceğe hep birlikte yürümeliyiz. Bu yolculuğun hepimiz için çok büyük faydaları var. Yapay zeka devriminin bizlere getireceği değişimi, en iyi yönde yine tam da bu şekilde yüksek katma değerli ürün üretimi ile muazzam bir şekilde değerlendirebiliriz.

Şu söz hiç hoşuma gitmiyor.. "O ülke ile yarışamazsın".. Örneğin, biz tıbbi ve aromatik bitkilerde neden Hindistan ile yarışamayalım? O çok üretim yapıyor.. Peki.. Ama biz de yapabiliriz.. Bir yerinden başladığımızda, neden daha fazlasını üretemeyelim? Kaldı ki örneğin tıbbi ve aromatiklerde çeşit ve yetiştirilebilecek arazi olarak Dünya'da sayılı bir yerdeyiz. Türkiye topraklarının %50'sinden fazlası devletimizin ve devletimiz tam da bu konu için yani tıbbi aromatik bitki yetiştirmesi için arazi tahsisi yapabiliyor. Yani yasal zemin hazır.

Peki yetiştirdiğimiz tıbbi aromatiklerden yüksek katma değerli ürüne gidebilecek teknolojilere sahip miyiz? Tam olarak ona da sahibiz. Ülkemiz, süperkritik akışkan teknolojisinin endüstriyel boyutlarda üreticisi ve yenilikçi prosesler adına kendini her gün geliştiren Arşen Process gibi bir şirkete de sahip. Süperkritik çıktılarını son ürüne dönüştürebilecek her türlü makine üreticisi de ülkemizde var. Yani hepsi var. Ülkede bu teknolojileri kullanabilecek, bu teknolojilerle ürün üretebilecek, ürün geliştirebilecek insanlar yok mu peki? Ben size söyleyeyim, hepsi var. Yani insan kaynağımız da var. Tüm bahsettiğim konularda yokluk içerisinde asla ama asla değiliz. O zaman sorabilirsiniz, bu zamana kadar neden yapmamışız? Sorunun cevabı çok net aslında. Bu zamana kadar böyle düşünmemişiz. İhtiyacımız olmamış ya da en basit tabirle "farketmemişiz". Ama artık o düzeyde değiliz. Yukarıda söylediklerimi yapmamız artık bir zorunluluk. Eğer ülke adına bir şeyler yapacaksak, eğer geleceğe hep birlikte bir iz bırakacaksak, elimize aldığımız meşalenin alevini en güçlü şekilde arttıracaksak, tam olarak bu söylediklerimi yapmalıyız.

Bu bir değişim. Bu bir yenilik. Bu bir inovasyon. Bu söylediklerimin hepsi "zemin kırıcı inovasyon" olarak geçiyor. Zemin kırıcı inovasyonlarla ve Türkiye'nin özellikle tarım ve katma değerli ürün üretim potansiyelini en iyi şekilde kullanmalıyız. Hedefimiz tam da bu konuda "Dünya Birinciliği" olmalı. Çünkü potansiyellerimizin tamamı bunu gösteriyor. Biz, burada olmalıyız.

Ve son iki soru.. Kim istemez ki? Ve neden olmayalım?

Güzel bir Pazar günü geçirmenizi diliyorum.

Can KAYACILAR

Biyolog, Davranış Bilimci (Neuroscientist, MSc)