Toplumsal İhmalin Bedeli: “Aman Ali Rıza Bey Ağzımızın Tadı Kaçmasın” Söylemi Üzerine Bir Yansıma

Toplumdaki ihmallerin derin etkilerini sorgulayan bir analiz: "Aman Ali Rıza Bey ağzımızın tadı kaçmasın" söyleminin toplumsal, hukuki ve kültürel yansımaları.

Toplumsal İhmalin Bedeli: “Aman Ali Rıza Bey Ağzımızın Tadı Kaçmasın” Söylemi Üzerine Bir Yansıma

Bir zamanların meşhur bir Türk dizisi vardı. Bu dizide geçen bir replik, diziyi hiç izlememiş olanların bile zihninde yer etmişti. Dizideki Hayriye Hanım birçok konunun üstünü kapatmak için sürekli “Aman Ali Rıza Bey ağzımızın tadı kaçmasın.” der dururdu.

Hayriye Hanım ya Freudcu düşüncenin izinden gidiyor ve huzuru koruma çabasıyla duygularını bilinçdışına itiyordu. Veya Epikürcü idi ve mutluluğun ancak acılardan, sıkıntılardan uzak durarak elde edebileceğine inanıyordu.

Sarkastik anlattığıma bakmayın; esasen Hayriye Hanım çok “bizden” biriydi. Sadece bir cümlesiyle, hem sorunlarla hem de zorlayıcı duygularla yüzleşme korkumuza iyi ışık tutuyordu:

Aman Ali Rıza Bey ağzımızın tadı kaçmasın!

Bu cümle, Bolu yangınının ardından Fazıl Oral’ın yazdıklarını okurken aklıma geldi. Şöyle demiş Fazıl:
“Aman moral bozulmasın, aman motivasyon kaybolmasın diyebilir mi insan? Bunları yanarak, dumandan boğularak ölenlerin ailelerine söyleyebilir misiniz?”

*

Size, bir yönüyle tanıdık gelecek bir hikâye anlatayım.

Ankara’dayken, oturduğumuz evde kombi bacası binanın içinden geçtiği için, yönetmeliğe uygun olarak, kat mâliklerine kombilerini balkona almaları için süre verildi. Tahmin edersiniz ki, bunu yapmak ve yaptırmak çok zahmetliydi, günler aldı.

Nihayet, tam her şey bitti derken, ön incelemeye gelen bir görevli dedi ki:
“Sizin mutfağınızda havalandırma fanı eksik; bu hâliyle kat nasıl onaydan geçmiş bilmiyorum ama iki tane fan olması gerekiyor.”

Ben de “Yıllardır bu şekilde ve başımıza bir şey gelmedi. Yaptırmazsak ne olur?” dedim.

Görevli de “Bu fanlar sizi içerideki olası bir karbonmonoksit birikmesine karşı koruyor.” dedi ve vurucu cümleyi ekledi:
“Bunu yaptırmazsanız denetime geldiklerinde denetimden geçemezsiniz ve kombinizi kullanamazsınız.”

İnsanı esas harekete geçirenin görevlinin birinci cümlesi değil de, ikinci cümlesi olduğunu siz de pekâlâ tahmin edersiniz.

Erteleyerek, hesaba katmayarak, kötünün bizim başımıza gelmeyeceğini varsayarak yaşamamız ne enteresan değil mi?

*

Hukuk fakültesinde okurken biz en çok “kusur”u öğrendik. İş Hukuku’ndan tutun da, Ceza’nın, Borçlar’ın, Sigorta’nın, İdare’nin, Ticaret’in, Medeni Hukuk’un en temel konularındandı “kusur”. Bir eylemdeki irade ve özen eksikliğini ifade ediyor.

Eğer suç oluşturan fiil bilerek, isteyerek gerçekleştirilirse “kast”; dikkatsizlik, özensizlik nedeniyle meydana gelirse “ihmal” oluyor. İhmal de kendi içinde basit ve ağır ihmal olarak ayrılıyor.

Sosyal medyada dolaşan “İhmal, felaketin sessiz başlangıcıdır.” cümlesi var ya… İşte, o cümle, hukukta yukarı paragrafta anlattığıma karşılık geliyor. Günlük yaşamda ise “Aman Ali Rıza Bey ağzımızın tadı kaçmasın”a.

Adını “pratik zekâ” olarak süsleyip sistem içindeki kestirme yolları arayarak, yanıbaşımızdaki ihmallerin üstünde düşünmeyerek, olanları sorgulamayarak “kusur”un bir parçası olmaya devam etmiyor muyuz?

Bana kalırsa, kusur ve kader arasında ince bir çizgi var.

Ve bu “kusur” hepimizin. Dolayısıyla, “kader” de öyle.

  • Damla Ömür Tantekin

    Advisor | Writer | Speaker | Cross-Cultural Communication

Kaynak:
www.turkiyegunlugu.net