"Boşuna uğraşmayın, yazmam" dedim ama yine de rahat bırakmadınız. Hadi şimdi ayıklayın pirincin taşını.
Yamalı elbisemiz olurdu lime lime,
İğnenin büyüğüne biz denirdi eskiden.
Bizlere yabancıydı anne denen kelime,
Ana demeden önce kız denirdi eskiden.
*
Kuyulardan su çekip doldururduk kovayı,
Bazlamayı beklerken tadardık(!) oklavayı.
Platoyu bilmezdik, duymamıştık ovayı,
Yükseltisiz tarlaya düz denirdi eskiden.
*
Eksilmezdi bahçenin; mısır, küncü, darısı,
Arkadaşa aitti bir lokmanın yarısı.
Yazıları kaplardı ekinlerin sarısı,
Gri rengi bilmezdik boz denirdi eskiden.
*
Üst-baş sakız olurdu toplanırken fıstıklar,
Yorgunluğu alırdı dağda taştan yastıklar.
Kışları gıdamızdı nişastalı bastıklar,
Yediğimiz cevize koz denirdi eskiden.
*
Taş armudumuz vardı yoksa da muşmulamız,
Üzüm, fıstık doluydu, yıl boyunca zulamız.
Gökte çoban yıldızı, şaşmayan pusulamız,
Güneyin tam tersine kuz denirdi eskiden.
*
Yıl başka bölünürdü; kiraz, orak, zemheri,
"Hökümetçe" takvimler hep on üç gün ileri.
Eylül ayı gelince sarartırdı her yeri,
Sonbahar mevsimine güz denirdi eskiden.
*
Atın ismi beygirdi, köpek; kapıda yatan,
İncirin adı patlak, su teresi; ıspatan.
Uyanık; cingöz idi, daha uyanık; şeytan,
Aşırı saf olana kaz denirdi eskiden.
*
Çayırlarda oynayıp pınardan su içerdik,
Yorulur yıpranırdık, kendimizden geçerdik.
Sülükler arasında kürtün otu biçerdik,
Kamışlığın adına saz denirdi eskiden.
*
Az önceyi bilmezdik onun yerine bayak,
Dik dursun diye konan desteğin adı dayak.
Jiletten daha keskin saz bitkisiydi kıyak,
Suyun çıktığı yere göz denirdi eskiden.
*
Fakir amma temizdik, kirin adı 'yağır'dı,
Yalan söz söylemenin cezası çok ağırdı.
At, eşek mun(r)dar hayvan, inek cinsi sığırdı,
Küçükbaş sürüsüne yoz denirdi eskiden.
*
Ağzımızdan düşmezdi beyaz kenger sakızı,
Çiğnedikçe artardı dişimizdeki sızı.
Tükürüğün köpüğü ölçerdi hızımızı,
"Acele et" yerine, tez denirdi eskiden.
*
Menfaatler uğruna dost ahbap silinmezdi,
Tükürülen bir yüze dönüp de gülünmezdi.
Ateşle ısınırdık; doğalgaz bilinmezdi,
Ocaktaki yanana köz denirdi eskiden.
*
Yanımızda tutmazdık soysuzluğu öveni,
Mahalle ayıplardı olur olmaz söveni.
Sıcakta ekin biçip döndürürdük döveni,
Serinleten yerlere buz denirdi eskiden.
*
En büyük bahtiyarlık eksiği gidermekti,
Hüner; saklamak değil olmayana vermekti.
Elbette en güzeli tevazu göstermekti,
Havalı harekete poz denirdi eskiden.
*
Beklese de sonunda mezar denilen kuyu,
Can çıksa da çıkmıyor bazılarının huyu.
Ses etmeden yürütüp saman altından suyu,
Gizlice iş tutana uz denirdi eskiden.
*
Yorgunluktan dizlerin kalmasa da takati,
Dostumuz gel deyince şaşırmazdık saati.
Her şeyden önemliydi yüreğin sadakati,
Şahide gerek yoktu "Söz!" denirdi eskiden.
09.03.2022 - Malatya
Mustafa Erkenekli