DUYGULAR

*Duygu ve his aynı şeyi mi ifade eder?

DUYGULAR
Hani, güzel bir yaz tatili veya hafta sonu bitiminde işe dönecek olmanın da verdiği bir geri dönüş huzursuzluğu olur ya… İşte, çoğumuzdaki o malum hissin adını Almanlar koymuş ve “rückkehrunruhe” demişler.

Bir de benim yazılarıma sıkça konu ettiğim başka bir his “homefulness” var. O da, insanın evindeymiş gibi duyduğu rahatlık, güven ve aidiyet hissini ifade ediyor.

Geçtiğimiz günlerde kızımla “duyguları nasıl yönetmemiz gerektiği”ni anlaşılır, eğlenceli bir dille anlatan, Disney-Pixar ortak yapımı "Inside Out (Ters Yüz)" filminin ikincisini izlemiştim.

Hem gündemimizde mobbing, aidiyet, duygusal zekâ bulunduğu için hem de "duygular ile hisler” konusu psikolojik ve felsefi açıdan ilgimi çektiğinden, bu haftaki yazı da başlığını böylece bulmuş oldu.

*

Temel bazı sorulara yanıt arayarak başlarsak…

*Duygu ve his aynı şeyi mi ifade eder?

Beynin farklı bölgelerinden kaynaklanıyorlar; hislerin duygulara göre kapsamı daha geniş.

Duygulara verdiğimiz tepkiler ve zihinsel çağrışımlar hisleri oluşturuyor.
Örneğin, tüylerin diken diken olması, yeni tanıştığımız birine karşı duyduğumuz sıcaklık hissi gibi.

*Peki, ya duygular?

İnsanın hangi temel duygulara sahip olduğu hem bilimin hem de Antik Yunan’dan bu yana felsefenin konusu olmuş.
Bu çalışmalar içinde beni en çok tatmin eden Robert Plutchik’in “duygu çarkı teorisi”.

Teoriyi size şöyle özetleyebilirim:

Temelde 8 duyguya sahibiz: Güven, korku, üzüntü, iğrenme, öfke, şaşkınlık, beklenti ve neşe. Ancak bu kadarla sınırlı değil.

Her duygunun kademeleri var ve önemlisi de bu temel duygular kendine komşu duygularla etkileşime girip farklı duygu tonları oluşturuyorlar. Örneğin, beklenti, öfkeyle bir araya gelirse agresivite; neşeyle güven bir araya gelirse sevgi/aşk; korkuyla, güven bir araya gelirse teslimiyet duygusu oluşabiliyor.

*Olumsuz duygular yok edilmeli mi?

Her duygu dünyayla başa çıkma stratejimizin bir parçası. Utanç ve mahcubiyet toplumsal bilincimiz ve esenliğimiz açısından önemli; öfke ise dünyaya bağlanma yolumuz.

Özellikle de, öfkeyi nasıl yönlendireceğimizi bildiğimizde ve bir strateji geliştirdiğimizde dünyamızı dönüştürme gücüne sahip oluyoruz.

Mesela, Picasso’nun Guernica’sı rafine bir öfkeyi içerir. Baudelaire’in bazı şiirleri de öyle.

*

Duygulara ilişkin çoğu araştırma esasen bize şunu söylemek istiyor:

Bütün duygular gerekli. Neye öfkelendiğimiz, nelerden korktuğumuz, nelerin bizi hoşnut ettiği karakterimizi belirliyor ve bu sayede “biz” oluyoruz.

1990'ların ortasından bu yana hayatımıza yerleşen "Duygusal Zekâ"nın yani EQ'nun da işte bu anlamda rolü büyük.
Duyguların farkında olmak; daha istikrarlı ilişkileri, strese dayanıklılığı, iş ortamında ise diğerlerinin duygularını da gözlemleyebilmeyi ve çatışmaları önleyebilmeyi sağlıyor.

Ve önemlisi de, karamsarlığa, umutsuzluğa kapılmadan olumsuz duygularla başa çıkabilmeyi.

*

Albert Camus’nün, Veba eserinde şöyle bir diyalog vardır:

“Sana bütün bunları kim öğretti, Doktor?”

Yanıt anında geldi:

“Acı çekmek.”

Damla Ömür Tantekin

Founder of D Strategy | Advisor&Writer | Speaker 

Bu resim için alternatif metin açıklaması yok