Umudu Seçenler Kulübü

Bizi engelleyen şey, ülkenin siyasi ve ekonomik durumundan öte, kendi umutsuzluğumuz.

Umudu Seçenler Kulübü

Merhaba,

2001 yılının Şubat ayında, dönemin başbakanı ve cumhurbaşkanı arasında gelişen tartışma kontrol çıkıp, anayasa kitapçığının fırlatılması ile sonuçlanınca, Türkiye daha sonra Kara Çarşamba olarak da anılacak koskoca bir ekonomik krizin içine aniden düşüvermişti.

Hiç unutmam o günü, üniversite mezuniyetime 1 yıl kalmıştı. Mezun olunca nasıl iş bulacağım diye düşünürken, üzerine patlayan bu kriz, o dönemin tüm gençlerini umutsuzluğa sürüklemişti. 

Düşünsenize o krizde tam 24 banka battı Türkiye'de. Kapanan iş yerlerinin sayısını hatırlamıyorum bile.

Krizden etkilenen birçok aile gibi biz de nasibimizi fazlasıyla almış, kredi kartları borçları içinde kalakalmıştık. Harçlık kesintileri, akşam yemeğinde uzun süre etli bir yemek olmaması, babamın emektar arabasını satması, Almanca İşletme okuduğumdan ders kitaplarının döviz bazında fahiş fiyatlara fırlaması.. Hepimizin kitap almak yerine, ilgili sayfaları fotokopi çektirerek dersi takip etmesi..

Bugün bile yankıları oldukça konuşulan bir buhran dönemiydi kısacası. Düşünürsek oldukça umutsuz bir tablo..

***

Ve fakat dişini tırnağına takanlar ve kendini geliştirenler için her zaman ekmek vardı.

Okurken bir taraftan farklı konularda tecrübe edinmeye çalışan, bir şeyler araştıran, yeni bir şeyler öğrenmek için bedelsiz olarak bir yerlerde stajyer / part -time olarak çalışan arkadaşlarımın hiçbiri mezuniyet sonrası uzun süre işsiz kalmadı.

Aklınıza büyük şirketlerde pozisyon kaptığımız gelmesin. Ben çevirmenlik yaptım o dönem, bir başkası saatçide çalıştı, bir başkası bir doktorun ofisinde telefonları cevapladı. 

İyi kötü birçok tecrübe ile çıktık o süreçten. Ama ülke biraz refaha çıkıp ekonomi aydınlanınca, daha kolay iş bulduk iyi şirketlerde. Çünkü fark etmesek de, birçok yetkinlik edinmiştik.

 ***

Bunu neden anlatıyorum?

Bizi engelleyen şey, ülkenin siyasi ve ekonomik durumundan öte, kendi umutsuzluğumuz.

Söylenenlere, çevredeki olumsuz havaya fazlasıyla kapılıp, kendi yaşam sorumluluğumuzu taşıyacak enerji bulamamamız. Sosyal medyadaki felaket haberleri içinde sürüklenip, saatlerimizi kendimiz için değil, umutsuzluğumuzu körüklemek için harcamamız.

Biliyorum ki;

Bu ülke her zaman küllerinden yeniden doğacak güce sahip. Yeniden toparlanma, yeniden refaha ulaşma gücüne de. Bu tarihte de böyle oldu, bundan sonra da olacak. Ama şimdi, ama sonra.. Önemli değil.

Çünkü önemli olan bu dönemde kendi kurtuluş savaşımızı nasıl verdiğimiz.

Biliyorum ki;

Umutsuzluk zihnimizin en sevdiği duygulardan biri. Çünkü belirsizlikten bizi korumak isteyen beynimiz, olabilecek en kötü senaryoları düşünerek bizi hayatta tutmaya çalışıyor.

Şöyle düşünün;

Zihnimiz, bizi seven ve başımıza en kötüsünün geleceğinden endişe eden anneannemiz.