KAFEDE KAVGA.....

Şimdi ben psikolog değilim. İhtisasım bu alan değil.

KAFEDE KAVGA.....
Dün bir cafedeki kavga görüntüleri paylaşıldı sosyal medyada. Bir çift, kahve sipariş ediyor ve barista arkadaş sipariş veren kızın kahvesine kremayla köpükle kalp çiziyor. Kızın erkek arkadaşı da vay sen misin hatunumun bardağına iş koyan diye tezgâhın arkasına geçip baristayı pataklıyor.




Şimdi ben psikolog değilim. İhtisasım bu alan değil. Ama merakın ötesinde bir haşır neşir olmuşluğum var psikoloji ile. Hani belki William James gibi kendi üzerimde kahkaha gazı, valium gibi kafa yapan gazların etkisini araştıracak kadar olmasa da meraklıyım yani. İki erkeğin kavgasına çok şahit olmuşumdur. Taraflar birbirine girer, ya kan çıkar ve iş büyür ya da ayrılırlar. Ama kavga esnasında o adrenalin tesirindeyken bir anda başka bir şuur durumuna geçip üzerindeki tişörtü çıkarana pek rastlamadım. Dünkü kavgada kızın erkek arkadaşı bunu yapıyor. Çocuk belli ki vücut geliştirme ile ilgili ve şahsi deneyimime dayanarak söylersem steroid kullanmış bir irilikte. Ve tişörtünü çıkararak kavgaya devam ediyor. Şimdi neden bir adam bunu yapar ki? Döveceksen döversin. Ama mevzu kalabalık bir ortamda o kavganın ortasında bile görünmek kaygısıysa sen hastasındır. Yani zaten bardağa kalp çizildiği için yaşadığın histeri hasta olabileceğini işaret ederken üstüne bir de ortamda dikkat çekmek için girdiğin tripler ağır hasta olduğunu gösterir.




İnsanımız ne yazık ki görünemiyor. Herkes ama herkes varlığının fark edilmesini ister. Yaşadığını duyumsamak, başkaları gözünde bir nesneden fazlası olduğunun tadına varmak ister. Fakat ihtiyaçlar hiyerarşisi Ortadoğu’da tepetaklak dönmüş bir piramittir. Kişinin kendisini göstermesi için hayat fırsatlar sunmaz. Alan dardır. Saha sıkışıktır. Ancak karnını doyurmak ve iaşeni çıkarmakla meşgulsündür. Entelektüel ve düşünsel, ontolojik kaygılara vakit yoktur. Beynini akıtacağın ve “ben de varım, bakın buradayım” demene fırsat yaratacak sosyoekonomik, sosyokültürel olanaklar sunulmaz. Hayat bunu sana sanat ya da spor anlamında da sunmaz. Ve neticede zaten ata erkil ve yarı yamyam bir toplumda hele hele bedensel anlamda da hormonla iteklenmiş bir gösterişe sahipsen eline geçen ilk fırsatta bunu sunmak için yanar tutuşursun. Kendini ispat edeceğin tek alan kalmıştır elinde: primitif şekilde ilkelce kadınını sahiplenmek. O da zaten çoğunluğu içsel değil dayatılmış bir güdümle..Sevmek değil yani, bir malı korurcasına. Böylece, kahve yapan bir barista hiç de rakibin değilken bir anda nefis bir fırsat olur senin için.  Varım demenin primatça ifade edilmesi yani..




Tepede on bin wattlık ampüllerin asılı olduğu uçsuz bucaksız bir ringde gibiyiz. Tişörtümü çıkardım ve koltuğumun altında Mesnevi’yle bekliyorum. Öyle tezat, öyle tuhaf…

Can Küçükşahin

Mühendis
Resim önizleme