Hesap verilebilirlik

Ne dersiniz havanda su mu dövüyoruz yoksa tünelin sonunda ışık var mı?

Hesap verilebilirlik

Pazartesi sabahı Salim Kadibesegil önderliğinde RepMan İtibar Araştırmaları Merkezi tarafından organize edilen Hesap Verebilirlik İletişimi panelinde konuşmacıydım.

Sevgili duayen hocam Haluk Gürgen'in modare ettiği ettiği panelde şeffaflık, sürdürülebilirlik, hesap verebilirlik konularını alanın farklı taraflarını temsil eden paydaşlarla tartışma fırsatı bulduk.

Hesap verilebilirlik iletişiminden önce hesap vermek ile ilgili kültürel kodlarımızı sorgulamamız gerekiyor diye düşünüyorum diyerek başladım ben sözlerime. Çünkü hesap verilebilirlik iletişiminin gerçek ve idealize bir anlamı olabilmesi için “ hesap vermeye gönüllü olma” temelinde şekilleniyor olması gerekiyor.

Oysa kültürel kodlarımızda “hesap vermek” meselesine hep olumsuz anlamlar yüklediğimize dikkat ediyorum.
-         Hesap mı vereceğim?
-         Bana hesap mı soruyorsun?
-         Kimse bana hesap soramaz!
-         Ben Allah’tan başkasına kimseye hesap vermem!

Çocukluk çağımızdan itibaren sıklıkla duyduğumuz, kendimiz kullanmasak bile çok aşina olduğumuz cümleler değil mi? Eminim ki sizlere de tandık geldi.

O yüzden hesap verebilirlik iletişiminden önce çocukluk çağından itibaren hesap vermenin korkunç bir şey olmadığını, ben yaptım oldu bakış açısının hiçbir sistemi iyi bir yere taşıyamayacağını, bir değer olarak hesap verebilirliği yeşertmenin insanı, devleti, hükümeti, toplumu, işi, şirketi daha iyi bir noktaya taşıyacağını öğretmemiz gerekiyor diye düşünüyorum; siz ne dersiniz?

Ve tartışmanın bir noktasında Haluk hocam "aslında havanda su mu dövüyoruz?" diye çarpıcı bir soru sordu.

"Hocam ben de bazen insan, toplum, gezegenle ilgili çok temel sorunlar arasında bu meseleleri yazıp çizip konuşurken, kendimi fazla romantik, biraz ütopik ve Titanik batarken müzik çalmaya devam eden orkestra gibi hissediyorum ve bu duygu motivasyonumu sarsıyor" diye yanıtladım.

Gerçekten de bazen böyle hissediyorum, geleceği düşününce, hele çocuğum aklıma gelince kaygı atakları geçiriyorum. Bizimkinden daha az sorunlu ve mutlu olacağı bir dünyada, gezegende yaşayabilecek mi sorusu iç huzuru dinamiklerimi sarsıyor.

Ama sonra bugünü iyileştirmeden geleceği daha iyi hale getirmek mümkün değil, kapılma bu endişelere, elinden geleni yapmaya devam et diye kendimi uyarmaya çalışıyorum. Çünkü kaygı ile yaşamak dünyanın en ağır yüklerinden bir tanesi..

Hesap verebilirlik konuşmalarından kaygı ataklarına nasıl geldiğimi açıklaması belki zor ama eminim bir çoğumuz dünyaya baktığımızda benzer akıl sıçramalarını yaşadığımız için anlıyorsunuz diye düşünüyorum.

Ne dersiniz havanda su mu dövüyoruz yoksa tünelin sonunda ışık var mı?
#sürdürülebilirlik

Prof. Dr. Çisil Sohodol

BAU Global