***FIKRA GİBİ AMA GERÇEK,,
“Sığırlar aynı yerde otluyorlardı”
![***FIKRA GİBİ AMA GERÇEK,,](http://www.turkiyegunlugu.net/uploads/images/2024/02/image_750x_65de3c026a708.jpg)
Önceki İçerik
Sonraki İçerik
Editor Temmuz 4, 2020 0
Editor Haziran 18, 2020 0
Editor Temmuz 1, 2020 0
Editor Temmuz 4, 2020 0
Editor Haziran 15, 2020 0
Editor01 Mayıs 24, 2024 0
Editor01 Mayıs 24, 2024 0
Editor01 Mayıs 24, 2024 0
Editor Mayıs 25, 2022 0
Damar tıkanıklığı yapar mı?
Editor Şubat 23, 2022 0
‘Yağmur yağar kriz olur, yağmur yağmaz kriz olur’
Editor Şubat 7, 2020 0
Ülkemizde 14.5 milyon insanın desteğe ihtiyacı var!
Editor Eylül 22, 2021 0
21 Eylül – 20 Kasım 2021 tarihleri arasında Akbank Sanat’ta ücretsiz olarak görülebilecek
Editor Kasım 19, 2020 0
Yargının gerçekten bağımsız ve tarafsız olmasını istemeyenler Hukuk Reformu YA-PA-MAZ.
Editor Haziran 3, 2021 0
Türkiye’nin lider takdir ve ödüllendirme şirketi Momento’nun hissedarı oldu.
Editor Eylül 13, 2020 0
Oruç Reis Sismik Araştırma Gemisinin Antalya açıklarına demirlemesi bir “taviz”...
Editor Kasım 28, 2021 0
“Utangaçlığımdan ötürü geliştirdiğim bir defans mekanizması”
Editor Kasım 24, 2020 0
Ozan, “Baktığımızda, koku alamamak, yaşam kalitesinde büyük bir düşüşe neden oluyor.
***
“Sığırlar aynı yerde otluyorlardı”
Daha yedi yaşlarında babamın çiftliğinde Traktörle çift sürüyordum,
Traktör, makine ve ekipmanlarına merakım daha o yaşlarda başlamıştı.
Öğretmen Okuluyla birlikte Çınarlı Meslek Lisesinin Radyo-Elektronik bölümünün gece eğitimini bitirdim.
Öğretmen okulunda öğrenciyken müdürümüz Tevfik Elmas'ın teşvikiyle, tarihte ilk defa Radyo-Elektronik kolunu kurdum.
19 yaşımda bir dağ köyüne tayin olduğumda, bilgilerimi hayata geçirmeye can atıyordum.
O yıllarda Grundig marka transistörlü radyolar dokuz yüz, öğretmen maaşı da dört yüz elli liraydı.
Yani bir transistorlu radyo iki öğretmen maaşına, bu günkü değeriyle altı bin liraya satılıyor, milletimiz düpedüz soyuluyordu.
İzmir Çankaya Caddesinde elektronik hurdacıları vardı.
Atılmış radyo kondansatörleri radyonun kalbidir, gerisi kolay,,
Hurdacıdan aldığım parçalarla bir radyo otuz liraya mal oluyordu.
Öğretmenlik yaptığım dağ köyünün elinden marangozluk da gelen muhtarı İrfan, muhtarlık binasında bana yer verip bir de çalışma masası yaptı.
İşe koyulup radyo elemanlarını monte ettim.
En sona hoparlörü kalınca, muhtara;
-“Tut şu kablonun ucunu, hoparlörün
dibine değdir” dedim.
Değdirdiği gibi oyun havaları patladı, Ankara radyosu çalıyordu !
Muhtar radyoyu kapıp sevinçle dışarı fırladı;
-“Öğretmenimiz radyoyu icat ettiii !” diye bağırarak köy meydanındaki kahveye koştu.
Köylü merakla kahveye doluştu.
-“Üleen dokuz yüz gaymelik iş bu muymuş” diyorlardı.
Onlar;
-“Öğretmenimiz radyo icat etti “ dedikçe, Ben
-“değil başkası icat etti , ben imal ettim” diye uyarsam da, onlar inatla,
-“Sen icat ettin” diyorlardı.
Önce muhtara, sonra da köylülerime radyo yapmaya başladım.
Muhtar radyolara kutu yapıyor, hoparlör çıkışının deliklerini açıyordu.
Kutunun yan tarafındaki kondansatör düğmesinden arama yapılıyor, skala olmasa da istasyonlar pekala bulunuyordu.
Kimseden para da almıyordum ama onlar da çeşit ikramla memnuniyetleri gösteriyordu,
Radyoya kavuşmaktan herkes çok mutluydu.
Bir gün, bizim Uzun Memet radyosunu ağaca asmış tarlada çalışırken, devriyeye çıkan jandarma başçavuşu görüp yakalamasın mı,
- Nedir ülen bu?
- Radyo başefendi.
- Böyle radyo mu olur ülen? -Öğretmenimiz icat etti.
- Neee, kaçak radyo yapmış, tut onbaşı, zabıt tut !
Zaptı tutmuşlar.
O yıllarda öğretmenlerin milletvekili gibi dokunulmazlığı vardı. Jandarma ya da polis karakoluna çağıramazlar, Milli Eğitim Müdürü ifade alır, gerektiğinde savcılığa sevk ederdi.
Milli Eğitim Müdürümüz Ahmet bey, öğretmenimiz bana bir uğrasın diyecek kadar kibardı,
yanına varınca beni alıp kaymakama çıkardı ve;
-“O muhteşem mucit bu ! “ dedi ve kaymakam da suçumu yüzüme tebliğ etti.
Radyoların yıllık vergisi vardı ve vergi kaçakçılığı nedeniyle radyo başına para cezası kesiliyordu.
İzinsiz radyo imal etmek de casusluk gibi bir şeydi, yani sonu hapis cezası.
Savcılığa…