BİR TOPLUMU DÖNÜŞTÜREREK BÜTÜNLEŞTİRME PROJESİ; TANZİMAT

Osmanlı İmparatorluğu kurulduğu günden itibaren tarihsel kırılma noktaları yaşamıştır.

BİR TOPLUMU DÖNÜŞTÜREREK BÜTÜNLEŞTİRME PROJESİ; TANZİMAT
 

Osmanlı İmparatorluğu kurulduğu günden itibaren tarihsel kırılma noktaları yaşamıştır. Fakat hiç biri Tanzimat ya da tarihimizdeki diğer adıyla Gülhane Hatt-ı Hümâyûnu kadar derin etkiler bırakmamıştır. İmparatorluk içinde yaşayan bireyleri ve tüm toplumsal yapıları bu Ferman kadar etkileyen bir belge Osmanlı İmparatorluk tarihinde az rastlanır bir olgudur.

 

Tanzimat Fermanı öncesi okunmadan anlaşılabilecek bir anda ortaya çıkmış belge ve uygulamalar silsilesi değildir. 3 Kasım 1839 tarihinde Reşit Paşa’nın Gülhane Parkında okuduğu bu belgenin öncesi, o belgenin içeriğini değişimlerin nasıl ertelenmeye çalışılan bir doğum anı olduğunu görmemizi sağlayacaktır.

Tanzimat Fermanı bize 1838 Ticaret Antlaşmasının bir sonucu gibi anlatılagelmiştir. İş o kadar kolay değildir. III. Selim’den beri Ormanlı payitahtının bir dönüşüm çalışmaları vardır. Bunlar geçmiş deneyimler olmaması, toplumsal sınıf kavramanın oluşmaması, ekonomik, askeri ve dini, hukuki yapıyı da kapsayan bir sürü etmenle alakalıdır.

 

III. Selim çok uzun bir zamandan sonra gerçek anlamda eğitim almış bir İmparator olarak tahta geçmiştir. Daha tahta çıkmadan Osmanlı Devleti'nde köklü bir yapısal değişikliğe gerek olduğu inancına vardı. I. Abdülhamid 7 Nisan 1789 yılında ölünce, III. Selim Avrupa'yı temelinden sarsacak olan Fransız İhtilali'nin eşiğinde tahta çıkmıştır. Fransız İhtilalinden hemen önceki Fransa İmparatoru XVI. Louis’le mektuplaşmıştır. Yani Fransız İhtilalini yaşayan son İmparatorlarla devlet yapısında yapılması gerekenler konusunda görüş alışverişinde bulunmuştur.

 

III. Selim dış dünyayı analiz ederken bir taraftan da Osmanlının yakalayamadığı ekonomik değişimleri incelemektedir. Bütün ekonomik modeli “gaza”cılığa dayanan ve bu sebepten devlet yapısının her yerini kontrol gücünü elinde bulunduran Yeniçeri Ocağının baş sorunlardan biri belki de en önemlisi olduğunu net olarak görmüştür. Devletin bu Yeniçeri vesayeti altında yapısal dönüşümü gerçekleştiremeyeceği gerçeği ile Nizam-ı Cedit diye yeni bir askeri yapılanma modeli gerçekleştirmiştir. Yeniçerilerin “esame” adıyla topladıkları ulufeyi kaldırmıştır. Askeri Mühendislik alanında yeni eğitim kurumları kurmuştur. Askeri okullarda Fransızca eğitimi zorunlu hale getirmiştir. Bu da günümüze kadar devlet kademelerinde devam eden Fransız ekolünün de başlangıcı olmuştur. Osmanlı İmparatorluğu ilk defa bir yabancı dili (Fransızca) resmi dil olarak kabul etmiştir. Ve ilk resmi devlet matbaası kurulmuştur.

 

III. Selim bu değişikliklerle beraber dış politikada yeni müttefikler kazanmıştır. Fransa ile ilişkileri düzgün tutmaya çalışırken, Avusturya ile uzun yıllara dayanan düşmanlık siyaseti yerini işbirliğine bırakmıştır. Ruslarla ılımlı bir siyaset izleme politikası ondan sonra bozulmuştur ama Selim bunu başarmıştır. İstanbul başta olmak üzere büyük Osmanlı şehirlerinde toplumsal dinamikler de beraberinde değişmeye başlamıştır. Osmanlı tüccarları da özellikle küçük ölçekli üretim yapan insanlar içinde Selimin yabancıların ülke içinde ticaret yapmasının yasaklanması bu dinamiği değiştirecek güçte iken Yeniçerilerin Nizam-i Cedid karşıtı ayaklanması sonrasında III. Selimi katletmeleri sebebiyle bu değişim ve dönüşüm bir süre durmak zorunda kalacaktır. Toplumsal dönüşüm bir noktadan başladı mı onu durdurmak kolay değildir aslında, kartopu etkisi sonunda o çığı mutlaka ortaya çıkaracaktır.

 

IV. Mustafa’nın tahta geçişi talihsizliğini yaşayan İmparatorluk III. Selim’in boğdurularak katledilmesi sonrasında bu katliamdan kurtulan yenilikçi Mahmut’un tahta geçmesi ile dönüşüm dönemine kaldığı yerden devam etmiştir. III. Selim’in yenilikçi ruhuna sahip olan Mahmut, Selimi katleden Yeniçeri teşkilatını tarih sahnesinden bir daha geri dönemeyecek şekilde silmiştir. Ve devleti yenileştirip dönüştürürken toplumu da dönüştürme hareketine devam etmiştir.

 

III. Selim döneminde müzikte birçok yeni form gelişmiştir. İstanbul da ilk defa Operet sahnelenmiştir. Mimari de Fransız tarzı yapılar görülmeye başlanmıştır. Bunlardan en ihtişamlı ve ses getireni III. Selimin kız kardeşi Hatice Sultanın Ortaköy de yaptırdığı Saraydır. Ve ilk defa Osmanlı Sarayının pencereleri halkını görebilecek şekildedir. Sur duvarlarının arkasında halkının bir tek İftariye Köşkünün ışıklarını görebildiği ( onu da denizden) saraydan bütün ihtişamını görebildikleri Saray yapısına dönüşüm İstanbul halkını çok etkilemiştir. Fransız mimar ve gravür sanatçısı Anton Ignaz Melling ‘in eseri bu saray Osmanlı halkına Saray çevresinde yeni sosyal mekânlar yaratmasını sağlamıştır. İnsanlar Saray boyuncaki bağ ve bahçelerde mesireler düzenlemiş, boş vakit ve gezip dolaşmak için İstanbul da Ortaköy yeni mekân olmuştur. Tarabya’da ki İplisanti Yalısı ve Tophane Kışlası da bu Fransız mimarın eserlerindendir.

Günümüze kadar gelen birçok İstanbul gravürü yine bu Fransız’ın kaleminden çıkmadır. Resmi olarak batı kültürüne ilgi duyan klasik müzik formlarında bile batılı yeni makamlar ortaya koyan Selim olmuştur. Osmanlı baştan beri hedefi olan batıya III. Selimden sonra devletin ve toplumun dönüşümü açısından da yüzünü dönmüştür.

 

Gavur Padişah” II. Mahmut, kuzeni III. Selimin himayesinde çok iyi bir eğitim almıştır. Selim Mahmut’la kendi çocuğu gibi yakından ilgilenmiştir. Sarayda şehzadeler içinde eğitim arttıkça dünyaya bakış ve anlama da büyük bir değişime uğramıştır. Birçok karışıklık yaşanan dönemde Mahmut Selim gibi devletin yapısal dönüşümü için radikal kararlar alması gerektiğini görmüştür. Dünya değişmekte, 19.yüzyıl başlarken Batı birçok sorunla boğuşmaktadır. Orada da saltanatlar toplumsal dönüşümden çok etkilenmiştir. Dünya eskisi gibi yalnız askeri savaş ve güç alanı değildir. Ticaret savaşı, askeri savaşların yerini almış yeni devlet ve toplum yapıları, kurumları ortaya çıkmıştır. Toplumsal sınıfsallık yapıları değişime uğramaktadır. Merkantilist ekonomiden sanayi ve ticaret ekonomisine geçiş eski devlet yapılarının sorunlara cevap ve tepkilerini değiştirmektedir. Toplumsal dinamikler yeni ideolojiler ve anlayışları da beraber getirmiştir. Bu değişim ve dönüşümlerden Osmanlı devleti azadeymiş gibi düşünmek saflık olacaktır.

 

Mahmut aslında bu yenilikçiliği ile beraber Osmanlı devletinin bir toplumsal sözleşme olarak kabul edilebilecek İngiltere de Kralla, seçkinlerin imzalamış olduğu ve Osmanlı da seçkinlerin yerini ayanların aldığı bir toplumsal sözleşme imza etmiştir. Tarihimizde “Sened-i İttifak” diye anılan bu belge çok kısa sürede tahtın gücünü azalttığı, halk nezdinde sarayın itibarına zarar vereceği düşüncesiyle apar topar toplanmış ise de bir ilktir. Ölü doğmuş bir belgedir.

 

Mimari ve toplumsal yapı birbiriyle çok bağlantılıdır. İstanbul Haliçte ilk köprüsü ile Mahmut döneminde tanıştı. Unkapanı köprüsü İstanbul’la Galata’yı ilk defa insanlarla buluşturdu. Galata yeni bir sosyal mekân olarak İstanbul hayatının vazgeçilmez mekânı haline geldi. Eski İstanbul içine sıkışmış olan toplumsal yaşam artık yeni kültürlerle birleşti ve Kozmopolit bir şehrin kapılarını açtı. III. Selimle başlayan mimari üsluptaki değişim, II. Mahmut dönemindeki yapılarla iyice pekişti. Osmanlı sarayında Yeniçeri ordusunun kaldırılması ile yeni bir askeri yapı değişmez şekilde oluşturuldu.

 

II. Mahmut Osmanlı tarihine Vaka-i Hayriye olarak geçen Yeniçeri Ocağının kanlı bir şekilde kaldırılması hadisesinden sonra kurduğu Avrupai tarzda eğitim gören “Asakir-i Mansure-i Muhammediyye” (Muhammed'in zafer kazanmış orduları) ordusu ile modern Türk ordusunun temellerini attı. 1828 yılında yayınladığı Kıyafet Nizamnamesi ile sarık, kavuk ve biniş giyilmesini yasaklayıp ceket, pantolon ve fes giyilmesi kuralını getirdi ve kendi de sakalını kısa keserek modern kıyafetler ile halkın içine çıktı. Portrelerini yaptırarak devlet dairelerine astırdı. Devlet ve saray teşkilatında geniş ölçüde değişiklik yaparak Tımar Sistemi, Enderun ve Divan-ı Hümayun’u lağvedip çeşitli bakanlıklar ve meclisler kurdu. 1831 yılında Modern anlamda ilk nüfus sayımını gerçekleştirdi, ilk posta teşkilatını kurdurdu ve Osmanlı tarihindeki ilk resmi Türkçe gazete olan Takvim-i Vekayi onun döneminde yayımlandı. Sultan II. Mahmut, yapmakta olduğu reformların kalıcılığını bunların manasını kavrayacak nesillerin yetiştirilmesi ile mümkün görüyordu. Bunun için de eğitime çok önem verdi. İlköğretimi zorunlu hale getirdi ve Sıbyan mektepleri ile bugünkü ortaöğretime denk Rüşdiye okullarını kurdu. Avrupai tarzda eğitim vermek amacıyla İstanbul'da, Türkiye'nin ilk modern tıp okulu olan Mekteb-i Tıbbiye-i Şahane ve modern anlamda ilk harp okulu olan Mekteb-i Harbiyeyi kurdu.

 

III. Selimin Askeri okullarda eğitim dili Fransızca ile beraber II. Mahmut’un eğitim alanında yaptığı yenilikler yeni bir kuşağın yetişmesinin de yolunu açtı. Artık Avrupa’da olup bitenleri takip eden, toplumsal ve ekonomik olaylarda reaksiyon gösterebilecek yeni bir kuşak yetişiyordu.

II. Mahmut devlet yapısındaki köklü değişiklikler geriye dönülmez bir şekilde her kademede kendini gösterdi. Sultan Mahmut’un hükûmet kurumlarında yaptığı düzen, Batılılaşma yolunda yapılan çalışmaların önemli bir merhalesidir. Sultan Mahmut, devletin içte ve dışta karşılaştığı son derece ciddî ve hayatî tehlikelerle karşı karşıya gelmesine rağmen giriştiği ıslahat etkinliklerinde yılmadan, usanmadan cesaretle büyük çabalar gösterdi. Mahmut ömrünün son yıllarında merkezî idare ve hükûmet teşkilatında büyük düzenlemelere giderek “modern” bir devlet teşkilatı ve bürokrasisi kurmaya çalıştı. Bu doğrultudaki çalışmalarıyla Avrupa tarzında bir hükûmet teşkilinin ilk örneklerini verdi.

 

II. Mahmut 1834 yılında Divan-ı Hümayunu lağvetti. Onun yerine Meclis-i Vâlâ ve Meclis-i Vükela’yı kurdu ve birçok bakanlıklar teşkil edildi. Sadaret kethüdalığı dâhiliye nezaretine, reisülküttaplık hariciye nezaretine, defterdarlık maliye nezaretine çevrildi. Sadrazamlık unvanı başvekile çevrildi. Sadrazam, padişahın mutlak vekili olmaktan çıktı. Bu sıfatla yetkiler nazırlara (bakanlara) geçti. Başvekilliğe ilk defa olarak Rauf Paşa getirildi. Modern manada bakanlıkların kurulmasındaki amaç Avrupa'daki gibi kabine sistemine geçişin alt yapısını hazırlamaktı. Şeyhülislamlık hükûmet yönetimi ve planlama kurullarının dışında bırakılmıştır. II. Mahmut, şeyhülislamlığı Müslüman olmayan halkların millet örgütlerinin din başkanlığı anlamına benzer bir şekilde bir çeşit İslam milletinin din görevlisi haline getirdi. Sadrazamlık kaldırılınca eskiden iki kazasker aracılığı ile o makama bağlı olan kadılıklar ve şeriat mahkemeleri de şeyhülislamlığa bağlandı. Böylece şeyhülislamlık dinsel hukuk genel direktörlüğü diyebileceğimiz bir niteliğe girdi. Eski totaliter din-devlet bileşiminde ilk çatlama, ilk ikilenme bu şekilde başladı.

 
 

Meclis-i Vâlâ, adalet işlerinden yüksek düzeyde sorumlu bir meclisti. 24 Mart 1838’de Gülhane’de kurulmuştur. Memurların muhakemesi, hükûmet ile halk arasındaki davaların görüşülmesi gibi mühim meseleler ile ilgilenen bu meclis, Danıştay ve Yargıtay yetkilerine sahip en önemli organ olarak kuruldu. II. Mahmud devrinin sonlarında, 1838’de bakanlıkların teşkil edilmesiyle modern anlamda bir hükûmet şekline doğru yönelme olmuştu. Divan-ı Hümayun’un yerini bakanların teşkil ettiği Meclis-i Vükela veya diğer adı ile Meclis-i Has almaya başlamıştı. Bu meclise Sultan’ın Bakanlar Meclisi anlamında “Meclis-i Has-ı Vükela” da denir. Nazırların toplandığı padişahın hususi danışma kurulu olarak faaliyet gösteren meclistir. Meclis-i Vükela, başvekilin başkanlığında toplanıp önemli devlet işlerini görüşür ve icra işlerinde nezaretler arasında koordinasyonu sağlardı. Nazırların her biri nezaretlerinin görev alanına giren işlerden sorumluydu. Meclis, gerekli gördüğü veya alt kademedeki diğer meclislerin hazırladığı tasarıları ve meseleleri tartışıp gerekli düzeltmeleri yapar, daha sonra sadrazam bunları bir tezkereyle padişahın onayına sunardı.

 

Nüfus sayımı ve sonrasında tapu kadastro da yapılan değişiklikler ile Osmanlı tebaası mülkiyet kavramı ile tanışmaya başlamıştı. II. Mahmud özel mülkiyete aykırı olduğu gerekçesiyle Müsadere'yi kaldırmıştır.

II. Mahmut Osmanlı da değişimi başlatmaya çalışırken, Avrupa da işler güllük gülistanlık değildi. Toplum da daha önce görülmemiş sorunlarla uğraşmak zorunda kalan Batı yönetimleri, bir yandan bu toplumsal dinamiklerle uğraşırken bir yanda da Sanayileşme ile gelen yeni durumu şekillendirmeye çalışıyordu. Avrupa da Fransa, İngiltere dışında Almanya yeni bir aktör olarak sahneye çıkarken Rusya da Devrimci ve Reformcu Çar Petro ile beraber yepyeni hedefleri olan değişim için uğraşan Rusya sahneye çıkmıştı. Avrupa’nın değişimi rüzgârı Yeni kıtada tsunami etkisi yaratmış, yeni ve dev bir aktörde orada doğum sancıları çekiyordu. Bu güçte Amerika Birleşik Devletleri idi.

 

Yeni İmparatorlukların haritasını ve rotasını yeni hammadde sahaları ve sömürge alanları çekiyordu. Teknolojik yenilikler ile beraber Sanayi daha fazla hammadde istiyor bu hammadde karşılandığında yeni pazarlara ihtiyaç doğuyordu. Yeni imparatorluk savaşları bu yöndeydi. Osmanlı bu rüzgârın hepsini kaçırmış, rüzgârda savrulmadan değişim yoluyla ayakta kalmanın ve çağı yakalamanın telaşına düşmüştü.

Osmanlının Mısır diye bir büyük bir sorunu ortaya çıkmıştı. Kavalalı Mehmet Ali Paşa artık Osmanlıya kafa tutacak duruma gelmiş hatta Anadolu’nun kimi bölgelerinde iç isyanlar bile düzenletebilecek güçteydi. Osmanlı bir yandan Ruslar, bir yandan İngilizlerle mücadele ederken Mısır’dan ültimatom gibi taleplerin ardı arkası kesilmiyordu. Büyük bir kıskaç içinde kalan Osmanlının Mısırla da bir şekilde ılımlı siyaset yapması gerekiyordu. Mısırın bu cüretkâr çıkışları Osmanlı kadar Rusları da tedirgin etmekteydi. Hesapta olmayan ve arkasında İngiltere gibi güç bulunan Mısır Rusya’nın siyasi emelleri için çok tehlikeliydi. Osmanlı ile farklı zamanlarda ve zeminlerde anlaşmalar yaparak Mısırın Anadolu’daki etkisini azalttı. Bunda İstanbul’un Anadolu Yakasında Çar tarafından Osmanlı emrine gönderilen on beş bin kişilik Çar ordusunun etkisi büyüktü. Rusların Boğazlara bu kadar yakın konuşlanması Fransa ve İngiltere’yi telaşlandırmış ve Mehmet Ali Paşa yönetimiyle Osmanlılar arasında 14 Mayıs 1833’te Kütahya Barış Anlaşması imzalandı. Bu barışa göre Mehmet Ali Paşa’ya Mısır ve Girit valiliklerine ek olarak Şam; İbrahim Paşa’ya ise Cidde valiliğine ek olarak Adana valiliği verildi. Bundan başka Anadolu'da Mehmet Ali tarafını tutmuş olanlar için de genel af ilan edildi. Kütahya barışından sonra İbrahim Paşa kuvvetleri Anadolu'yu boşalttı. Anadolu’dan Kavalalı kuvvetleri çekilmek zorunda kaldı.

 

Mısır bir yandan Osmanlının dönüşümünün tetikleyicisi olurken bir yandan da dünyaya yeni ve çözümü zor sorun yumağı oluşturmaktaydı. Boğazlar sorunu. Bu sorun, Rusya, Mısır etkileri ile Osmanlı bu sefer de İngiltere ile Mısırın gücünü kıracak darbeyi vurabilmek ve destek alabilmek için 1838 de bizi Tanzimat fermanına götürecek olan meşhur Ticaret Anlaşmasını İmzaladı; Baltalimanı Ticaret Anlaşması. Bu yalnızca bir ticaret anlaşması değil, değişimi ateşleyen fitil görevini de görecekti.

 

Mısır korkusu Osmanlıyı yepyeni bir kapitülasyon deneyimi ile baş başa bırakacaktı. Zaten yeni oluşmaya başlayan Osmanlının yeni ticaret ve sanayi deneyimi başlamadan bitecek 1838-1841 arasında İngiltere’den sonra Fransa, İsveç, Norveç, İspanya, Hollanda, Belçika, Danimarka ve Portekiz'le de benzer anlaşmalar imzalanmak zorunda kalınacaktı. Mısırın ekonomik, askeri ve sosyal etkisi çok ama çok büyük olacaktı Osmanlıya.

 

1838 Baltalimanı Antlaşmasının Maddeleri:

1. Yedi-vahid yani tekel sistemi kaldırılmıştır.

2. İç ticarete İngilizlerin de katılabilecek olması öngörülmüştür.

3. İngiliz vatandaşları Osmanlı ürünlerini ihraç etme hakkına sahip olmuşlardır.

4. Transit resmi kaldırılmıştır.

5. İngiliz gemileriyle gelen İngiliz ürünleri bir defaya mahsus gümrük vergisi ödeyebilme hakkına sahip olabileceklerdir.

6. Osmanlı İmparatorluğu sınırları içinde ticaret yapan İngilizler, Osmanlı vatandaşlarından bile daha az vergi ödeyeceklerdir.

 

Balta Limanı Antlaşmasının Osmanlı ekonomisine etkileri kısaca bakacak olursak; Kapitülasyon sistemi bu antlaşmalar sayesinde sağlamlaşmıştır. Osmanlı, diğer devletlere borçlanmıştır. Osmanlı sanayisi büyük bir darbe görmüştür. Osmanlı Devletinin mali çöküntüsü hızlanmıştır. Osmanlı ekonomisi olumsuz yönde etkilenmiştir. Osmanlı devletinde satılan kaliteli ve ucuz Avrupa malları Osmanlı üretiminin azalmasına sebep olmuştur. İşsizlik artmıştır. Küçük iş yerleri kapatılmıştır. Esnaf dayanışma kuruluşu olan Loncalar bu gelişmeler nedeni ile eski önemini yitirip kaybetmiştir. Osmanlının siyasi ve iktisadi yapısı başka bir boyuta taşınmıştır. İhracattan alınan vergi artmış, ithalatta gümrük indirimi olmuştur. “Rusumatı dahiliye” denilen iç gümrük kalkmıştır. Tanzimat Fermanı’nın ön provası denilecek etki yaratmıştır. Yerli tüccarlar iç gümrük öderken yabancılar bundan kurutulmuştur. Sonuçları itibariyle Osmanlı devletinin bozuk olan ekonomisi daha da çöküş yaşamıştır.

 

Şevket Pamuk bu dönemi anlatırken “Kısacası, İngiltere’de Sanayi Devrimi’nin gerçekleşmekte olduğu 18.yüzyılda, Osmanlı merkezi devletini diğer toplumsal kesimlerin biraraya gelerek yeni siyasal ve iktisadi kurumlar oluşturmalarını engelleyecek kadar güçlü, ancak vergi toplamayacak kadar güçsüz olarak nitelendirmek mümkün.” Pamuk kısaca Osmanlıyı gölgesi gücünden kuvvetli bir devlet olarak tanımlamaktadır.

 

II. Mahmut birçok yapılamaz denilen dönüşüm projesi ile beraber bu ağır kapitülasyonları bırakarak tarih sahnesinden çekilirken, Osmanlıda yepyeni bir sürece doğru yol almaktadır.

 

Abdülmecid babası II. Mahmut’un daha cenazesinden itibaren saray entrikaları ile uğraşarak tahta oturabilmiştir. Babasının daha cenazesinde bile Mısır ve Kavalalı sorunu ile uğraşmaya başlamıştı. Nizip yenilgisi, Kaptan-ı Derya Ahmet Fevzi Paşanın Osmanlı donanmasını Mısıra götürüp Mehmet Ali Paşaya teslimi. Bunun sonucunda Osmanlının Mehmet Ali Paşa ile barış arayışlarına Birleşik Krallık, Fransa, Rusya, Avusturya ve Prusya, verdikleri ortak bir notayla Mısır sorununun kendilerine danışılmadan çözülmemesini istemeleri ve Osmanlının bu notayı kabul etmesi sonucu, Avrupa devletlerinin bir tür güdümü altına girmiş oldu.

 

Londra ve Paris'te, Osmanlı devletindeki ıslahat hazırlıkları konusunda görüşmelerde bulunan hariciye nazırı Mustafa Reşit Paşa, bir ıslahat programının gerekliliğine padişahı inandırdı. Hazırlanan Gülhane Hatt-ı Hümayunu (Hatt-ı Şerif ya da Tanzimat Fermanı da denir) Mustafa Reşit Paşa tarafından 3 Kasım'da Gülhane'de okundu. Tanzimat dönemini açan bu belgeyle, yargılamasız kimsenin cezalandırılamayacağı, mal ve mülkünün zorla alımına gidilemeyeceği ilkesi getiriliyor, devletle birey arasındaki ilişkileri düzenleyecek yasaların çıkarılacağı açıklanıyordu. Osmanlı tebaası ilk defa vatandaş oluyordu. Bin yıllık tebaa ya da reaya artık vatandaştı. II. Mahmut’un nüfus sayımından sonra bu yeni vatandaşlara bir kimlik belgesi (nüfus kağıdı) veriliyordu. Bu verilen belge feslerin içinde saklandığı için bugün bile nüfus cüzdanı için ilk önce Mecidiye denildi ise de sonra bugün bile kullanılan “kafa kağıdı” deyimi kullanılır olmuştu.

 

Tanzimat Fermanı ile Müslim, Gayri Müslüm tüm vatandaşların can, mal, namus hakkının tanındığı tüm dünyaya duyurulurdu. Can ve mal hakları dünyada bilinirken Osmanlı Mustafa Reşit Paşanın diretmesi ile “namus” kavramını haklar içine sokmuştur.

 

1840 da II. Mahmut döneminde kurulan ve Paşakapısı örgütlenmesi denilen yürütme erkinin yerini sadaret/başvekillik ve nazırlıklar sistemi almıştır. Ve ilk defa yürütmeye danışmanlık yapacak danışma meclisleri oluşturulmaya başlanmıştır.

 

Daha önce II. Mahmut döneminde başlayan halk sağlığı ve tıp konusundaki yenilenmeye devam edilmiş ve ilk çağdaş hastane olan “Bezmiâlem Gureba-yı Müslimin Hastanesi” hizmete açılmış, Abdülmecid özel doktoru Dr. Spitzer organizasyonunda Çatalca köylerinde Çiçek aşısı kampanyası başlatılmıştı. Abdülmecit bu kampanyaya bizzat Çatalca ve köylerinde katılıp köylülerin sorunlarını onlardan dinlemişti. Saray II. Mahmut ile beraber halka değmeye ve onlarla temas kurmaya başlamıştı.

Tashih-i Sikke para reformu ile Osmanlı altın lirası Avrupa ülkelerinin ekü, dinar, riyal ve dukaları ile 22 ayar ve gram olarak eşitlendi. 7.2 gramlık Osmanlı parasına “Mecidiye lirası” denilmişti. Cumhuriyetle birlikte bu para “Ata lirası” adıyla ziynet altın olarak basılmaya devam etmektedir.

 

Abdülmecid değişikliklerinden biri de Osmanlı devleti bugün hala kullandığımız beş ışınlı Türk yıldızı ve dairesel hilalli Türk Bayrağı değişmez biçim ve oranlarına kavuştu.

 

Abdülmecid, Tanzimat'ın uygulanmasında karşılaşılan zorlukları yerinde görmek amacıyla yurt gezilerine çıktı. O ona “ilk yurt gezisine çıkan padişah” unvanı kazandırmıştır. 1844'te İzmit, Mudanya, Bursa, Gelibolu, Çanakkale, Limni, Midilli, Sakız'ı ziyaret etti; 1846'da Silistre'ye kadar uzanan bir Rumeli gezisi yaptı. İzlenimlerini Bâbıâli’ye bir ferman ile bildirdi. İhtisap vergisinin kaldırılması, yaygın olan bilgisizliğin giderilmesi, hayvan hastalıklarının önlenmesi, kent ve kasabalarda güvenliğin

Tanzimat Fermanı'nın uyandırdığı olumlu hava Mısır sorununun çözümünü kolaylaştırdı. Birleşik Krallık'ın önerisiyle, beş büyük devlet Londra'da bir araya geldiler. Mısır valisini destekleyen Fransa dışlanarak, 15 Temmuz 1840'ta Birleşik Krallık, Rusya, Avusturya ve Prusya arasında Londra Antlaşması imzalandı. Mısır valiliği veraset yoluyla Mehmet Ali Paşa'ya bırakılarak, ele geçirdiği topraklar ve Osmanlı donanması geri alındı. Aynı devletler, aralarına Osmanlı Devletiyle Fransa'yı da alarak imzaladıkları Boğazlar Sözleşmesi ile (13 Temmuz 1841) Osmanlı Devleti'nin boğazlar üzerindeki egemenliği tanındı ve boğazlar yabancı savaş gemilerine kapatıldı.

 

Tanzimatın öngördüğü ilkeleri uygulamak için Meclis-i Âli-i Tanzimat kuruldu (1853). Her eyaletten, yörelerinin gereksinmelerini bildirmek üzere ikişer temsilci İstanbul'da toplantıya çağrıldı. Merkezden her bölgeye gönderilen imar meclisleri çalışmaya başladı. Mâliye, Fransa'daki örgütlenme temel alınarak düzenlendi. Mâli yetkililer, idare amirlerinden alınarak defterdarlara verildi. Vergilerin saptanması vilâyet meclislerine, toplanması da muhassıl adı verilen vergi memurlarına bırakıldı. İltizam yöntemi kaldırıldı. Aşar, her yerde eşit olarak alınmaya başladı. Hristiyanlardan alınan vergilerin toplanmasında patrikhanelerin aracılığı kabul edildi. Ticaret meclisleri kuruldu. Fransız ceza kanunu çevrilerek uygulamaya konuldu. Meclis-i Maarif-i Umumiye toplandı (1845). İlk idâdiler açıldı. 1847'de Maârif-i Umûmiye Nezâreti kuruldu. 1848'de ilk muallim mektebi, aynı yıl Harbiye'de kurmay sınıfı, 1850'de Darülmaarif adı verilen lise, 1851'de ilk bilim akademisi sayılan Encümen-i Daniş açıldı. 1846'da Darülfünun binasının temeli atıldı. Askerlik yasası çıkarılarak (6 Eylül 1843) kura yöntemi benimsendi, askerlik süresi 4-5 yıl olarak sınırlandı.

 

Her yıl Meclisi Vâlâyı Ahkâmı Adliye'yi bir nutukla açması, onun milletvekili düzenine yakın olduğu görüşünü desteklemektedir.

 

Babası II. Mahmut’un döneminde devlete kafa tutacak kadar güçlenen Mısır Valisi (Hıdiv) Kavalalı Mehmet Ali Paşa’nın uzlaşı ve barış için 1846’da gelmesi için Abdülmecit çok gayret sarfetti. Abdülmecid’in annesi Bezmialem Valide Sultan, bu yaşlı ama güçlü devlet adamının Beşiktaştaki Sarayı ile Bâbıâli arasında gidiş gelişlerinin rahat olması için Galata (Valide) köprüsü’nü yaptırdı. Saraydaki ziyaretinde torunu yaşındaki padişahın eteğini öpen Kavalalı Beykoz da yaptırdığı Kasrı padişaha hediye etti. Artık Mısırla dostluk günleri başlamıştı. Ünlü vali İstanbul’dan ayrılmadan önce genç padişaha üç öneri (nasihatta) bulundu: Birinci önerisi Nazırlar gerekli görseler de yabancı devletlerden borç alınmamalı, çünkü borç ödenemez gittikçe artar. İkinci önerisi tarımdışı kamu arazileri çok, ırmaklarda boşa akıyor. Araziler halka dağıtılmalı, akarsulardan bilimsel yöntemlerle faydalanılmalı. Bunu sağlayabilirse göçebe topluluklar yerleşik düzene geçer ve aşiret kavgaları sona erer, üründe vergi geliri de artar. Üçüncü ve son öneri Avrupa devletlerine yetişmek için köylerden başlayarak okullar açmalı, eğitim işleri ayrı bir nazıra verilmeli.

 

İlk belediye teşkilatından (6.Daire- bugünkü Beyoğlu Belediyesi), ilk şehir hatları vapur işletmesi, ilk medeni kanun (Mecelle kanunu), pencere ve balkonları çevreye ve denize bakan Osmanlı devletinin ilk Avrupa çizgilerine sahip sarayının temelleri Tanzimat sonrasında atılmış Kırım Savaşı zaferinden sonra törenle açılmıştı. Osmanlı tahtı Topkapı Sarayına veda edip artık Dolmabahçe sarayından İmparatorluğu yönetmeye başlamıştı.

 

Tanzimat sonrası 1856’da Islahat fermanı ile ırk, din farkı gözetilmeden Osmanlı vatandaşlarına eşitlik sağlamıştı.

 

III. Selim’le başlayan Tanzimat, Islahat fermanı sonrasında Meşrutiyetlerle devam eden bu toplumsal dönüşüm ve bütünleşme projesi belli yönlerden Osmanlı yönetimine olumlu bazı yönlerden olumsuz etkiler yaratmıştır. Fakat o dönemlerde özellikle ordu ve eğitim alanında yapılan bu dönüştürme çabaları Cumhuriyeti kuran aydın kadrolarını da yetiştirmiştir.

 

Osmanlı toplumu eğitim, eğitim hukuk yapısı, yeni mimari tarzlar, yeni padişah tarzı ve birçok farklı şeyle değişime zorlanmıştır. Birçok fikirsel akım kimi zaman yarım yamalakta olsa aydın çevrelerinde takip edilmeye başlanmıştı. Avrupalıların yeni büyük Pazar için Osmanlı içindeki azınlıkları kullanmaları ve 19. Yüzyılda artık şahlanan milliyetçilik dalgası zaten Keşifler çağını kaçırmış, sanayi devrimini ıskalamış İmparatorluk ve onun bürokrat ile aydın sınıflarının bu değişimlerinin birçoğunu palyatif bir gerçekleştirme çabaları ile bir şekilde yapılmaya çalışılmıştır.

 

Tanzimat Fermanı öncesi ve sonrası ile bir devletin ve toplumun o dev yapısı içinde dönüşüm ve bütünleşmeye çalışma hikâyesidir.

Özden Bekir KARAKAŞ

Felsefeci - Evrensel Devinim
 
 
 
 
 

Kaynakça:

Acun Fatma. Atatürk ve Türk İnkılâp Tarihi. Hacettepe Üniversitesi Atatürk İlkeleri ve İnkılâp Tarihi Enstitüsü. 2016

Ahmet Cevdet Paşa. Cevdet Paşa Tarihinden Seçmeler II. Milli Eğitim Yayınları. 1994

Akçura Yusuf. Üç Tarz-ı Siyaset. Türk Tarih Kurumu. 1991

Çadırcı Musa. Tanzimat Döneminde Anadolu Kentleri’nin Sosyal ve Ekonomik Yapıları. Türk Tarih Kurumu. 1991

Öztürk Musa. Tanzimat’tan Günümüze İmar ve Şehircilik tarihi. Bayındır Akademi Yayını. 2021

Pamuk, Şevket. Osmanlıdan Cumhuriyet: küreselleşme, iktisat politikaları ve büyüme. Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları. 2008

Pamuk Şevket. Türkiye’nin 200 Yıllık İktisadi Tarihi. İş Bankası Kültür Yayınları. 2014.

Sakaoğlu, Necdet. Bu Mülkün Sultanları. İstanbul: Oğlak Yayınları. 1999

Sakaoğlu Necdet. 200.Doğum Yılında Öncü Rolüyle Sultan Abdülmecid. #Tarih Dergisi. Sayı 100. Sayfa 62-67 Nisan 2023

Uzunçarşılı İsmail Hakkı , “Nizâm-ı Cedîd Ricalinden Kadı Abdurrahman Paşa I,” Belleten, 138/35, s. 263-281. 1971