Ya Hep Ya Hiç!

Bunların hangilerini yapıyoruz sorusunu sizlerin değerlendirmesine birakiyorum.

Ya Hep Ya Hiç!

Küreselleşmede basarili olmanın yolu, her şeyden önce Ulusal Ekonomik Güç kazandigimiz zaman gerçek olur!

Cumhuriyetin kuruluşundan 100 sene geçtikten sonra bile ülkemizin dışardan algısı hala “Gelişmekte Olan Ülkeler” kategorisinde (Developing Countries!!!)

Turizm açısından çok şanslı olduğumuz halde araştırmalarımda gördüğüm sebep "Ucuz" olması algısıyla adlandırılıyor!

Diğer ülkelerin makalelerinde yaptığımız şeyler anlatılıyor, ama hepsi diyor ki "Türkler pazarlamayı etkin yapamıyor!"

Ticareti ve bilhassa imalati elinde tutan etkin firmalarin bu konuda ivedilikle yeni stratejiler belirlemesi ve degisime baslamasi gerekiyor!

Milliyetçilik, vatandaşların birleşik kimliğine ve ulus devletlerin özerkliğine değer verirken, küreselleşme, insanların ve kuruluşların ulusal sınırların ötesindeki ekonomik karşılıklı bağımlılığına değer verir. Ekonomik güç önemlidir, çünkü yüksek ekonomik güce sahip bir ülke, özgürlüğü dış etkenler tarafından kısıtlanmadan vatandaşlarına fayda sağlayan kararlar alabilir. Ekonomik güç, ülkelerin, işletmelerin veya bireylerin yaşam standartlarını iyileştirme yeteneğidir. Yalnızca kendilerine fayda sağlayan kararlar alma özgürlüklerini artırır ve herhangi bir dış gücün özgürlüklerini azaltma yeteneğini azaltır. Satın alma gücü, ekonomik gücün önemli bir bileşenidir.

Ülkemize has çok değerli sektörlerimiz vardı…Bize ait, bizim ustalığımıza göre…Turizm en önemli konumuz ama sahil şehirlerimizi tamamen para kazanma merkezleri haline getirdik. Yeşillikleri yok edip otel üstüne otel yaptık…O küçücük sahillere inanılmaz binalarla yani betonla kapladık. Denizlerimizde yine para hırsından balıklarımızı bile mahvettik. Denetleme ve disiplini unuttuk ve sahil şehirlerinin görünüşlerini bile değiştirdik. Yunan adalarına bakarsanız aynı küçük pansiyonlar, aynı tahta sandalyeler, yemekler aynı balık, harika değişmeyen görüntü…Bizden daha ucuz çünkü paraları bizden daha değerli. Biz bunları düzeltmeye çalışacağımıza gelen turistlere inanılmaz fiyatlar vermeye başladık! Bunun sonuçlarını bile düşünmeden….

Tekstil sanayimiz (ketenimiz, ipeğimiz, pamuklumuz) ne oldu? 80’li yıllarda Kanadada yaşarken giyimlerimi hep Türkiyeden alırdım. Neden? En güzel keten, pamuk, dericilik bizdeydi ve ben bunu gururla işe giderken giyerdim herkes sorsun nerden aldım diye! Sonuçta her gelişimde yanıma arkadaşlarım da katılırdı. Bodrum harikaydı…Çınarcık harikaydı…Kapalıçarşı bile harikaydı turistler için!

Sonra yavaş yavaş dünya değişmeye başladı…Internet ortaya çıktı iletişim daha çabuk ve etkin bir hale geldi…Bir anda tüm ürünleri dunyada herkes yapmaya başladı! Biz buna aldırmadık, incelemedik, yeni bir yol haritası çizmedik. Bir gün baktık ki ürünlerimizi herkes yapıyor…Ne karar verdik? İş gücünün ucuzluğunu kullanarak başka markaların yücelmelerine yönlendik! Sonuçta ülkemizde bir baktık ki muazzam bir yabancı marka merakı başlamış…Başkalarına hizmet etmeye başlamışız. Eskilerde gururumuz olan iki buyuk markamiz vardı Vakko ve Beymen gibi, sonra öğrendim ki onlar da yabancı markaları satıyorlar! Pazarlamayı da ciddiye almadığımız bir konu haline getirmişiz. İletişimimiz göklere çıkmamış. Küresel Markalaşmaya gitmek zorunluluğunu hissetmemişiz…Kendi değerlerimizi sadece satmışız ama hiç bir şekilde dolu dolu anlatmamışız. Nesiller değişmiş ve maalesef yeni nesiller daha da yabancı markacı olmuşlar…Yeni teknolojiler çıkmış…Ve böylece ticari gücümüzü ve aslında en önemlisi ticari hürriyetimizi kaybetmişiz ithalatı arttırarak…Ülkemizde olan gerekli kaynakların bazılarını ithal etmeye başlayarak! Aracılarla, fiyat bazlı satış taktikleri ile ihracatı yürütmüşüz ve yürütmeye devam ediyoruz. Değer bazlı satışı benimsememişiz ve böylece karlarımızdan kısmak zorunda kalmışız. Halbuki bir ticari kuruluşunun yatırım değerini yükseltmesi ve sürdürülebilir bir hale gelmesi bu kaybedilen kar'lardan oluşur. Odak noktamızın çoğunluğu Orta Doğu ülkelerine hizmet etmiş…Sonra da büyük firmaların markalarına ürün satarak onları güçlendirmişiz ve gururla devam ediyoruz.

Durum bu!

Ekonomik güç, bir devletin üretim araçlarının (sermaye stoku), işgücünün büyüklüğünün, emeğin eğitim ve sağlığının, yönetim ve organizasyon becerilerinin, teknik yeteneğin, finansal zenginliğin ve yeniden üretilemeyen doğal kaynakların tüm çeşitlerinin dahil edilmesi olarak tanımlanabilir. Ekonomik güç, küresel bir ulkenin en önemli belirleyicisidir, çünkü ekonomik faaliyetlerin dış akışlarını çekme ve küresel ekonomik akışları komuta etme ve kontrol etme yeteneğini belirler.

Her ülke herşeyde en iyi olmak zorunda değildir güçlü olmak için. Ama ülkeye has özellikleri benimseyip ve “dünyada sadece bizde var” dedirtecek ve bunları dünya markası haline getirecek bir küresel düşünceyi maalesef yaratamadık. Tek amacın para olarak görüldüğü bir ülke sonuçta sadece başka kuvvetlere hizmet etmekten öteye geçmez.

Aşağıda Birleşmis Milletlerin bir ülkenin ekonomik güç kazanması için yapması gereken en önemli şartlarından bazıları:

1.      Gençlere mentorluk yapmak

Deneyimlerini paylaşan iyi bir akıl hocası, hayatları daha iyi hale getirebilir. Haftada veya ayda birkaç saatinizi akranlarınıza veya daha genç birine rehberlik etmek için harcayın. Mentorluk, insanların bilgi ve özgüven kazanmalarına ve hedefler belirlemelerine yardımcı olan birçok fayda sunar. Yetişkinliğe geçen ve nerede çalışacakları ve ne zaman bir aile kuracakları gibi büyük seçimlerle boğuşan gençler için bir oyun değiştirici olabilir.

2.      Daha güçlü  çalışmayı savunmak

Sendika üyesi olun, bir sendika oluşturun, oy kullanın, eşit işe eşit ücreti savunun veya ekonomik adalet için bir harekete katılın - daha iyi iş için tavır almak için seçenekler çoktur. Düşük ücretli ve kötü koşullara sahip işler, dünyadaki işçilerin yarısından fazlası için normdur. Daha iyi bir yaşam elde etmek yerine, çabalarına rağmen, insanlar yoksulluk içinde sıkışıp kalıyorlar. Toplumlar bir bütün olarak eşitsiz ve olabileceklerinden daha az üretken olmaya devam ediyor.

3.      Adil ücretler ödemek

Daha iyi bir ekonomi için adım atma şansınız, bir dahaki sefere bahşiş verdiğinizde veya bir görevi yerine getirmesi için birine ödeme yaptığınızda gelir. Herkesin geçimini sağlayacak bir ücreti olmalı. Servet eşitsizliği, küresel nüfusun en zengin yüzde 10'unun küresel servetin yüzde 76'sına sahip olmasıyla destansı seviyelere ulaştı. En alttaki yüzde 50, yüzde 2'ye sahip oluyor. Milyarder değilseniz endişelenmeyin - her parça daha adil ve kapsayıcı ekonomiler için önemlidir.

4.      Çalışan dostu işletmelerden satın almak

Çoğu insan özel sektörde, irili ufaklı firmalar için çalışmaktadır. İşverenler, erkeklere ve kadınlara eşit ödeme yapmak veya yeterli ücretli izin sağlamak gibi insana yakışır işgücü uygulamalarının başladığı yerlerdir. Patronluk yaptığınız işletmeleri düşünün. Mümkünse, orada çalışan insanlarla konuşun veya çalışanların işverenleri derecelendirdiği web sitelerini kontrol edin. İşletmelerin adil çalışma standartlarına yönelik bir taahhütte bulunup bulunmadıklarını ve buna göre hareket edip etmediklerini sorun. İyi muamele gösterebilenlerden mal ve hizmet satın alın.

5.      Turiziminizi yeşillendirmek

Pandemiden sonra turizm patlama yaşadığına göre, ekosistemleri korumak ve atıkları en aza indirmek gibi sürdürülebilirlik standartlarını uygulayan seçenekleri seçin. Yerel toplulukların doğayı korurken ve kültürel alanları korurken ekonomik faydalar elde ettiği gezileri arayın. Yalnız olmayacaksın; Gezginlerin üçte ikisinden fazlası artık dünyayı sürdürülebilir bir şekilde görmek istediklerini söylüyor. Ekoturizm küresel olarak milyar dolarlık bir iş haline geldi.

6.      Döngüsel ekonomiye katılmak

Ürünleri atmak yerine yeniden kullanın ve giysileriniz, tarihi geçmiş elektronik cihazlarınız ve hurda metalleriniz yeni bir hayata sahip olabilir. Yeniden kullanım, doğal kaynakların çıkarılmasını ve çevre üzerindeki baskıları çöp yığınlarından azaltabilir. Eylem hızlı bir şekilde gerçekleşmelidir. Şu anda, küresel hammadde çıkarımı yılda 100 milyar tonu aşıyor ve doğal kaynaklara olan talep, gezegenin ayak uydurma kabiliyetini 1,75 kat aşıyor. Tüketilen malzemelerin sadece yüzde 8,6'sı yeniden kullanılıyor.

7.      Yeşil yapı malzemeleri kullanmak

Evinizi bir sürdürülebilirlik merkezi haline getirin. Bir dahaki sefere bir inşaat projesi veya hatta küçük bir onarım planladığınızda, kullandığınız malzemelerin yeşil kimlik bilgilerini kontrol edin. Örneğin, bazı odun türleri daha sürdürülebilir bir şekilde hasat edilir. İzolasyon için çevre dostu ürünler arasında saman, yün ve hatta dökülmüş kot pantolonlar bulunur. Hazır oradayken, ahşap bir zemini değiştirmek yerine yeniden cilalamak gibi mevcut malzemeleri nerede geri dönüştürebileceğinizi görün. Binalar ve inşaatlar, dünyadaki toplam atığın tahmini üçte birini ve ayrıca enerjiyle ilgili karbondioksit emisyonlarının neredeyse yüzde 40'ını oluşturuyor.

Bunların hangilerini yapıyoruz sorusunu sizlerin değerlendirmesine birakiyorum.

Ama ….

Artık kendi değerlerimizi dünyaya tanıtmak ve baskalarına hizmetten ziyade Türkiye nin degerini noktalama zamanı geldi ve geciyor…Kontrol altına alamadığımız bir çok etkenler var ama ticaret hayatında yeni dunyaya yakışan bir yola  çıkmamız gerekiyor.

Anahtarları nedir ?

Değer bazlı satış

Etkin İletişim

Markalaşmak

Yenilikçilik

İnsan odaklı olmak

Çevreye faydan olması

Stratejik Düşünmek yani İleriyi görebilmek

Bunların yapılmaması için en ufak bir özürümüz olamaz….

Artık "Bangladeş sendromu" dediğim ve maalesef sadece fiyatla değerlendirilen bir ülke olmaktan çıkalım!

Teşekkürler...

Gail Onat

Strategic Marketing Executive, BA, BSc, MBA