Zafer Partisi Sözcüsü Uğur Batur, Türkiye gündemine ilişkin partimizin görüşlerini paylaştı.

Malumunuz üzere çarşamba günü Türk milliyetçisi gazeteciler ve gençlerinin davası vardı.

Zafer Partisi Sözcüsü Uğur Batur, Türkiye gündemine ilişkin partimizin görüşlerini paylaştı.

Uğur Batur: Malumunuz üzere çarşamba günü Türk milliyetçisi gazeteciler ve gençlerinin davası vardı. Bu davaya tabii ki tek katılan Genel Başkan Zafer Partisi Genel Başkanı Prof. Dr. Ümit Özdağ idi. Çok şükür hepsi serbest bırakıldı. Bir tek Ramin Saeidi için kararın uygulanmasını beklerken karardan hemen sonra kaldığı cezaevinden sivil arabayla apar topar Ankara Valiliği İl Göç İdaresi Müdürlüğü’ne bağlı bir geri Gönderme Merkezi’ne götürülmüştür. Geri Gönderme Merkezi’ne götürülen kişiler genellikle deport, idari gözetim ya da salıverilme yönünde bir kararla karşı karşıya kalıyor.

Kendisiyle yaptığımız görüşmede Ramin, şu an içinde bulunduğu koşulların tutukevindeki koşullardan daha ağır olduğunu hatta ilk gecesinde uyuyabileceği yatak bulamadığı için yerde yatma olasılığı ile karşı karşıya kaldığını, Pakistan, Afganistan ve Suriye uyruklu kişilerle aynı ortamda tutulduğunu, bunlar arasında IŞİD gibi terör örgütlerini öven kimselerin dahi mevcut olduğunu, Türk milliyetçisi kişiliği göz önüne alındığında bunun doğal olarak, bir süre sonra kendisi açısından sorun yaratabileceğine inandığını söyledi. Ramin’in İran rejimine teslim edilmesi can güvenliği için büyük tehlike oluşturmaktadır. Asla İran rejimine teslim edilmemelidir. Parti olarak, avukatlarımızla süreci yakından takip etmekteyiz.

Bildiğiniz gibi yine çarşamba akşamı Aydın Ünal denilen şahsiyet sanırım büyük bir akıl tutulması yaşıyor. Zira kafası çalışan biri televizyonda bir canlı yayına çıkıp Zafer Partisi’ne ve Ümit Özdağ’a gönül vermiş milyonlarca insana, “kafası çalışmayan, ahmak, ayak takımı, yüzeysel düşünen insanlar” denme cüretini göstermezdi, gösteremezdi. “Kendisi dava ve davalar açacaktır. İnşallah dava eder” demiş ya merak etmesin açtık. Üstelik bir değil yüzlerce. Şimdi mahkemede hakime açıklar.

2023 yılını geride bıraktığımız ve 2024 yılına girmiş olduğumuz bu ilk haftada 2023 yılında yaşadıklarımıza şöyle bir bakalım:

6 Şubat 2023 saat 04.17’de deprem oldu. Tam 10 il etkilendi. Resmi rakamlara göre 50 binden fazla vatandaşımız hayatını kaybetti. Depreme ilk 24 saat boyunca hükümet tarafından müdahale edilmedi ve çok geç kalındı. Sayın cumhurbaşkanı çıkıp “Yalan ve çarpıtmalarla insanımızı birbirine düşürülenleri yakından takip ediyorum” dedi. Kızılay çadırları sattı. Canlı yayında akıbeti hala bilinmeyen 115 milyar lira toplandı ven sonunda beklene açıklama cumhurbaşkanından geldi. Cumhurbaşkanı bir depremzedeye “Olanlar hep oldu. Bunlar kader planının içerisinde olan şeyler.” dedi. 3 ay OHAL ilan edildi ama seçim takvimi değişmedi.

6’lı Masa klasik altın günü buluşmalarına devam etti. Zafer Partisi olarak tüm ısrarlarımıza ve kazanacak tek adayın Mansur Yavaş olduğunu söylememize rağmen aday gösterilmedi. Masadan kalkacağını söylediğimiz Meral Akşener masadan kalktı. Sonra bir de baktık geri döndü. Beklenen an geldi. 6’lı Masa sonunda, ortak Cumhurbaşkanı adayı olarak Kemal Kılıçdaroğlu’nu açıkladı. Bu arada unutmadan Özgür Özel, bu açıklama sonrasında sevinçten hüngür hüngür ağladı. Nedenini sonra anladık. Yine dediğimiz çıktı. Kemal Kılıçdaroğlu ilk turda seçilemedi. O güne kadar tüm önerilerimizi reddeden Kemal Bey kapımızı çaldı ve desteğimizi istedi. Verdik ama yine de seçilemedi.

Bir tarafta Tayyip Erdoğan, “Bunların bayrağı var mı? Ezanı var mı? Dini var mı?” derken diğer taraftan Binali Yıldırım kağıda bakmadan İstiklal Marşını bile okuyamıyordu. Yeni Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan oldu.

Yeni kabine açıklandı. Ekonomi bakanı Mehmet Şimşek oldu. Basın toplantısında “Ekonomi gözlerimdeki ışıltıdır.” diyen eski bakan Nebati derin bir “OHH” çekti. Şaka değil resmen basın toplantısında “OHH” çekti.

Bugün ekonomide faiz % 45oldu. Yani “Nas”, “Faiz sebep, enflasyon sonuç” söylemlerinin yerini gerçekler aldı. Ama o kadar büyük hatalar yapılmış ve o kadar geç kalınmıştı ki durum her geçen gün iyi gideceğine kötüye gitti. Bu arada Cumhur İttifakı’nın bir parçası olan Yeniden Refah Partisi’nin Genel Başkanı Fatih Erbakan “Eğitim sisteminde müfredatta evrim teorisini anlatıyorsunuz, ondan sonra da bu çocuklar PKK’lı oluyor diyorsunuz. Eee zaten PKK da evrim teorisini anlatıyor.” gibi bir söylemde bulundu. Anlayabilene aşk olsun.

Cumhuriyetimizin 100. yılında A Milli Voleybol Takımımız, Avrupa şampiyonu oldu ama başarıları kıyafetleri kadar konuşulmadı. 100. yıl kutlamaları demişken Zafer Partisi olarak İnebolu’dan Ankara’ya yürüdük. Amacımız Cumhuriyetimizin 100. yılında Türk Milletine ve Türk Gençliğine, Kurtuluş Savaşı’nda kağnılarla silah taşınan yolun ne kadar uzun ve zorlu olduğunu anlatmaktı. Çünkü Kurtuluş Savaşı kolay kazanılmamıştı. Ama tabii ki bunların voleybolcu kızlarımızın şortları kadar önemi yoktu galiba. Çünkü basında A Millilerimizin kıyafeti kadar yer almamıştı. İçişleri Bakanı değişti, tüm çeteler bir bir yakalanmaya başladı. İşin ilginç yanı dünyada ne kadar mafya varsa ülkemize girmişti. Sığınmacı akını ile beraber mafya akını da olmuştu.

Daha acaba kimler girdi?

Gerçi bu sorunun yanıtı da geçenlerde yine İçişleri Bakanının yaptığı bir paylaşımla da nispeten belli oldu. Hemen hemen her ilde DEAŞ terör örgütü üyesi yakalanmaya başlamıştı. Biz, “Bu iş sığınmacılarının çok ötesinde, derhal tüm sığınmacı ve kaçaklar ülkelerine gönderilmeli” derken tam da bundan bahsediyorduk. Yani ülke güvenliğinden.

İsrail- Filistin arasında savaş başladı. Zafer Partisi olarak derhal eylem planı yayınladık ve yapılması gerekenleri sıraladık. Hatta İncirlik ve Kürecik radar üslerinin hemen kapatılmasını da önerdik. Kola döküp, Kuveytlilere ait olan Starbucks’ı kurşunlamadık. Hükümet tarafı Filistin’e destek mesajları attı ama bu sırada gazeteci Metin Cihan, Burak Erdoğan ve Erkan Yıldırım’a ait gemilerin İsrail’e sevkiyat yaptığını iddia etti.

CHP kongresi yapıldı. Tahmin edin Kemal Kılıçdaroğlu’nun karşısında kim vardı. Hani Kılıçdaroğlu’nun cumhurbaşkanlığı adaylığı açıklandığında hüngür hüngür sevinçten ağlayan Özgür Özel var ya iste tam da o. Şimdi anladınız mı neden bu kadar sevinmiş.

Türk Gençleri, Türklüğü savunduğu için tutuklanıp cezaevine konuldu. “Halkı kin ve düşmanlığa tahrik” ten suçun yatarından daha fazla hapiste yattılar. Neyse dün tahliye kararı çıktı.

Ama şunu unutmamak lazım; Türk milliyetçileri bir bir yargılanırken, İsrail Konsolosluğu önüne gidilmesi için çağrı yapan ve pek çok kişinin yaralanmasına sebep olan sosyal medya kullanıcıları ve hatta hilafet çığırtkanlığı yapanlar elini kolunu sallaya sallaya geziyor. Güzel ülkemin, güzel adalet sistemi…

Adalet sistemi demişken, adalet sistemimizde de bir ilk yaşandı. Anayasa mahkemesi kararı uygulanmadı. Bu adalet herkese lazım. Çok eğip bükmemek lazım.

29 Ekim Cumhuriyet Bayramı. Tam da 100. Yılımıza yakışan bir kutlama oldu. Türk Deniz Kuvvetleri, Cumhurbaşkanımızı, İngiliz donanması ile kaçan Vahdeddin Köşkü’nde selamladı. Şaşırdık mı? Hayır çünkü biz o duyuyu çoktan kaybettik. Devam edelim. Bu arada donanma demişken; Selçuk Bayraktar ABD uçak gemisine konuk oldu. Yani cilala parlat devri başlamıştı. Yılın son günlerine yaklaşırken futbolda bir kulüp başkanı hakem yumrukladı. Bu haber çok gündemde kalmadı. Önemli de değildi. Bu kulaklar daha önce de makamda tokatlanan bakan söylentilerini bile duymuştu. Artık Türkiye kendi hukukunu yaratan güçlülerin ülkesi olmaya evirilmeye başlamıştı.

Böyle bir duruma gelmiş ülkenin bazı sonuçları olacaktı tabi. Oldu da. Honda, Ford, Mazda, Volkswagen, LG, HSBC ve BP gibi büyük markalar bir bir ülkeyi terk etmeye başladı. Bu gibi markalar bir ülkeyi 2 sebepten terk eder. Hukuksuzluk ve savaş tehlikesi. Umarım hukuksuzluktan gitmemişlerdir.

Hukuksuzluk deyince bir de yeni çıkan gasp yasamız oldu. Bunu da unutmamak lazım. Devlet arık riskli yapı dediği her yere el koyabilecekti. Eee hükümet bu. O riskli dedikten sonra sen kime, neyi, nasıl ispat edeceksin? Bu arada sayın Cumhurbaşkanı 50+1 sistemini de beğenmemiş olacak ki, “50+1 sistemi değişse iyi olur “dedi. Tabii şimdi cilala parlat dönemini başlattığı varisinin 50+1 sistemiyle seçilmesi zor. Bari düzen bozulmasın değil mi? Tabii ki hala defalarca değiştirdikleri anayasayı da unutmamak lazım. Hala ondan memnun değiller galiba. Çünkü sürekli değiştirmeye çalışıyorlar. Özellikle de ilk 4 maddeyi.

Yılın son günlerinde Galatasaray ve Fenerbahçe arasındaki Süper Kupa finali Sudi Arabistan’da oynanacaktı. Maçtan önce Sudi yetkililerinin maça Atatürk resimleriyle çıkılmasını ve İstiklal Marşı’nı yasakladıklarını öğrendik. Fenerbahçe ve Galatasaray başta olmak üzere tüm takımlar tek yürek oldu. Maça çıkmadan takımlar ülkeye döndü. Ama unutmamak lazım 85 yıl önce ebedi yolculuğuna çıkmış olan Atatürk, Türk düşmanlarına mezarından bile yeter. Öyle statlarda, maçlarda, sokaklarda, nabız yoklamaya gerek yok.

İstiklal Marşı’nın olmadığı hiçbir maç, Atatürk’ün yasaklandığı hiçbir yer olamaz. O bitti demeden bitmez, o başlayın demeden başlamaz.