Önceki İçerik
Editor Temmuz 4, 2020 0
Editor Haziran 18, 2020 0
Editor Temmuz 1, 2020 0
Editor Temmuz 4, 2020 0
Editor Haziran 15, 2020 0
Editor Mart 31, 2024 0
Editor Mart 31, 2024 0
Editor Mart 31, 2024 0
Editor Mart 26, 2024 0
Editor Temmuz 26, 2020 0
lider kuruluş Sustainalytics tarafından global ölçekte en iyi bankalar arasında...
Editor Mayıs 2, 2021 0
Salgın ve mevsim geçişlerinin sağlık bariyeri: Zengin içerikli vitamin kombinasyonları
Editor Eylül 4, 2021 0
“Annemden çok şey öğrendim, o benim ilk öğretmenimdi.”
Editor Ekim 6, 2020 0
İstinye Üniversitesi’nin “2020-2021 Akademik Açılış ve Onurlandırma Töreni” gerçekleşti.
Editor Nisan 16, 2020 0
“Annem kanser hastası ve bu kötü hastalıkla mücadele ederken maske depolamayı öngöremedik.
Editor Haziran 16, 2021 0
Motul ve PRAMAC'ı bir araya getiren nedir?
Editor Ekim 25, 2020 0
Yanlış anlamalar, yanlış söylemler, yanlış yorumlar bugün bizi zorlayabilir.
Editor Ağustos 15, 2020 0
Roteks 41 sıra yükseldi zirveye adını yazdırdı
Editor Şubat 25, 2021 0
8 Mart Dünya Kadınlar Günü Özel
1982 Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Sözleşmesi'ne göre, kıyı devletleri, karasularının ötesinde kalan kıta sahanlığı üzerinde belirli egemen haklara sahiptir. Bu haklar, deniz yatağı ve toprak altındaki cansız kaynakların araştırılması ve işletilmesi konusundaki egemenliği içerir.
Türkiye yüzölçümü olarak sizce kendi karasal yüzölçümünün yüzde kaçı kadar "kıta sahanlığı"na sahiptir? Ufak bir hesap yaptırdım Bard'a.. Ve sonuç olarak Türkiye, kendi karasal yüzölçümünün %30'u kadar da kıta sahanlığına sahip. Bu gerçekten çok büyük bir rakam..Türkiye'de bulunan tüm barajlar, göller, akarsular da ortalama Türkiye'nin %4'ü kadar bir alan kaplıyor. Yani aslında epeyce bir fazla "denizel" güce sahibiz.
Daha önce hiç duydunuz mu bilmiyorum ama "Blue Economy" diye bir kavram var. Bu aslında denizle ilgili, sulu yaşamla ilgili ne varsa, aslında hepsi mavi ekonomi terimi ile açıklanabilir.
Sürdürülebilirliği çok güçlü bir şekilde konuştuğumuz bugünlerde, özellikle mavi ekonominin sürdürülebilir gıda üretimi, tekstil üretimi, ilaç üretimi gibi konularda oldukça etkin olabileceği açık ara ön plandadır. Soluduğumuz oksijenin %80'ninin yani yaşamımızı sürdürebilmek için gerekli olan ana bileşenin kaynağının denizel olduğu düşünüldüğünde, sürdürülebilirlik adına özellikle mavi ekonominin çok güçlü bir potansiyel taşıdığını söylemek çok da mantıksız değil bana kalırsa.
Türkiye'nin mavi ekonomide çok güçlü kasları var. Olmalı daha doğrusu. Denizlerin ve Türkiye'nin tatlı/tuzlu su havzalarının özellikle sürdürülebilir ve döngüsel ekonomi kapsamında yüksek katma değerli ürün üretiminde ve geliştirilmesinde kullanılması, toplumun refahını arttırabilecek büyük bir potansiyel taşımakta.
Örneğin, alg yetiştiriciliği ve alglerden aklınıza gelen bir çok biyoaktif maddenin üretimi (başta Omega-3 olmak üzere) mümkündür. Elbette sadece kıta sahanlıklarının değil, bu minvalde biyoreaktörlerde de bu canlıların üretimi ve sonrasında da biyoaktif madde hasadı yapmak çok doğru bir sürdürülebilirlik metodudur.
Sabah, balık atıklarından süperkritik akışkanlar ile omega-3 eldesi ve farklı kaynaklardan bunun değerlendirilmesi üzerine gerçekten keyifli bir makale okudum, sizlerle bunu da paylaşmak istiyorum (https://lnkd.in/d_xT2JAS).
Denizler, temelde çok güçlü biyoaktif madde kaynağı (yani tıbbi aromatik bitkilerden hangi faydaları alabiliyorsak, denizel kaynaklardan da bunları almak mümkün.. Havuca rengini veren betakaroteni alglerden elde etmek ya da D vitaminini yine denizel kaynaklardan elde etmek mümkün.. Gerçekten garip geliyor değil mi? :) Havuçtan çok daha fazla faydalı bir alg türü ya da D vitamini için güneşe, koyun yününe ya da mantarlara gerek kalmadan fitoplanktonlardan D3 alabilmek.. Ama mümkün :)