Şimdi sokağa çıksak ve "kıta sahanlığı" nedir diye sorsak, eminim çok farklı cevaplar alırız.
Türkiye'nin mavi ekonomide çok güçlü kasları var. Olmalı daha doğrusu.

Önceki İçerik
Editor Temmuz 4, 2020 0
Editor Haziran 18, 2020 0
Editor Temmuz 1, 2020 0
Editor Temmuz 4, 2020 0
Editor Haziran 15, 2020 0
Editor Ağustos 5, 2023 0
Editor Ağustos 1, 2023 0
Editor Ağustos 1, 2023 0
Editor Temmuz 25, 2023 0
Editor Ağustos 15, 2021 0
Selde kaybolanların sayısı ise hâlâ bilinmiyor. Bozkurt'tan izlenimler…
Editor Mart 23, 2020 0
PROMOSYON BEDELLERİNİ HESAPLARINA YATIRIYORUZ.
Editor Mart 2, 2021 0
Yoksa değişimler ve dönüşümler “Hiç Bitmio” mu?
Editor Ocak 19, 2020 0
Vefat eden eski Başbakan Bülent Ecevit'in eşi Rahşan Ecevit, son yolculuğuna uğurlandı....
Editor Temmuz 23, 2021 0
“Nihayet biraz gün ışığının tadını çıkarma zamanı. Hublot güneye iniyor!
Editor Ağustos 7, 2021 0
Türkiye’de orman yangınlarının etkili olmasıyla birlikte TEMA Vakfı bir fidan bağışı...
Editor Nisan 27, 2021 0
Tam kapanmadan muaf olacak kişilerin ve yerlerin de listesi yer aldı.
Editor Haziran 5, 2020 0
Yaz aylarının en güçlü aksesuarı güneş gözlükleri modern, klasik, iddialı seçeneklerle...
Editor Mart 20, 2021 0
(ULİKAD) Başkanı Ömer Niziplioğlu’nun, Türkiye’nin gelirini artıracak 10 önerisi şöyle:
Editor Şubat 11, 2021 0
“LAİKLİK, TOPLUMSAL BARIŞIN PRENSİBİ”
1982 Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Sözleşmesi'ne göre, kıyı devletleri, karasularının ötesinde kalan kıta sahanlığı üzerinde belirli egemen haklara sahiptir. Bu haklar, deniz yatağı ve toprak altındaki cansız kaynakların araştırılması ve işletilmesi konusundaki egemenliği içerir.
Türkiye yüzölçümü olarak sizce kendi karasal yüzölçümünün yüzde kaçı kadar "kıta sahanlığı"na sahiptir? Ufak bir hesap yaptırdım Bard'a.. Ve sonuç olarak Türkiye, kendi karasal yüzölçümünün %30'u kadar da kıta sahanlığına sahip. Bu gerçekten çok büyük bir rakam..Türkiye'de bulunan tüm barajlar, göller, akarsular da ortalama Türkiye'nin %4'ü kadar bir alan kaplıyor. Yani aslında epeyce bir fazla "denizel" güce sahibiz.
Daha önce hiç duydunuz mu bilmiyorum ama "Blue Economy" diye bir kavram var. Bu aslında denizle ilgili, sulu yaşamla ilgili ne varsa, aslında hepsi mavi ekonomi terimi ile açıklanabilir.
Sürdürülebilirliği çok güçlü bir şekilde konuştuğumuz bugünlerde, özellikle mavi ekonominin sürdürülebilir gıda üretimi, tekstil üretimi, ilaç üretimi gibi konularda oldukça etkin olabileceği açık ara ön plandadır. Soluduğumuz oksijenin %80'ninin yani yaşamımızı sürdürebilmek için gerekli olan ana bileşenin kaynağının denizel olduğu düşünüldüğünde, sürdürülebilirlik adına özellikle mavi ekonominin çok güçlü bir potansiyel taşıdığını söylemek çok da mantıksız değil bana kalırsa.
Türkiye'nin mavi ekonomide çok güçlü kasları var. Olmalı daha doğrusu. Denizlerin ve Türkiye'nin tatlı/tuzlu su havzalarının özellikle sürdürülebilir ve döngüsel ekonomi kapsamında yüksek katma değerli ürün üretiminde ve geliştirilmesinde kullanılması, toplumun refahını arttırabilecek büyük bir potansiyel taşımakta.
Örneğin, alg yetiştiriciliği ve alglerden aklınıza gelen bir çok biyoaktif maddenin üretimi (başta Omega-3 olmak üzere) mümkündür. Elbette sadece kıta sahanlıklarının değil, bu minvalde biyoreaktörlerde de bu canlıların üretimi ve sonrasında da biyoaktif madde hasadı yapmak çok doğru bir sürdürülebilirlik metodudur.
Sabah, balık atıklarından süperkritik akışkanlar ile omega-3 eldesi ve farklı kaynaklardan bunun değerlendirilmesi üzerine gerçekten keyifli bir makale okudum, sizlerle bunu da paylaşmak istiyorum (https://lnkd.in/d_xT2JAS).
Denizler, temelde çok güçlü biyoaktif madde kaynağı (yani tıbbi aromatik bitkilerden hangi faydaları alabiliyorsak, denizel kaynaklardan da bunları almak mümkün.. Havuca rengini veren betakaroteni alglerden elde etmek ya da D vitaminini yine denizel kaynaklardan elde etmek mümkün.. Gerçekten garip geliyor değil mi? :) Havuçtan çok daha fazla faydalı bir alg türü ya da D vitamini için güneşe, koyun yününe ya da mantarlara gerek kalmadan fitoplanktonlardan D3 alabilmek.. Ama mümkün :)