Sonraki İçerik
Editor Temmuz 4, 2020 0
Editor Haziran 18, 2020 0
Editor Temmuz 1, 2020 0
Editor Temmuz 4, 2020 0
Editor Haziran 15, 2020 0
Editor Mart 31, 2024 0
Editor Mart 31, 2024 0
Editor Mart 31, 2024 0
Editor Mart 26, 2024 0
Editor Kasım 30, 2020 0
Covid servisinde görevli bir sağlık çalışanının hastalanması 10-30 arası kişinin...
Editor Temmuz 28, 2019 0
Batı Trakya programına ilişkin derlenen bir videoyu Twitter hesabından paylaşan...
Editor Ekim 28, 2021 0
Diyetisyenlere büyük iş düşüyor..
Editor Ocak 25, 2020 0
Deprem bölgesinden kurtarılan Kartopu
Editor Nisan 2, 2021 0
Prof. Dr. Serdar Turhal, açıklamalarını şöyle sürdürdü:
Editor Mart 23, 2021 0
Türk diliyle yazdığı hikmetleriyle dilimizin gelişmesi ve zenginleşmesine büyük...
Editor Şubat 15, 2021 0
Epilepsi nöbetini tetikleyen etkenlerden uzak durulmalı
Editor Ağustos 1, 2021 0
Bir yıllık gecikmenin ardından, 2020 Tokyo Yaz Olimpiyatları 23 Temmuz 2021'de başladı
Editor Mayıs 27, 2020 0
“Motivasyon kaynağım sınırları aşma hayalimde saklı!”
Editor Şubat 10, 2020 0
Önce karakalem ile başladım ve sonrasında suluboya ve yağlı boya ile devam ettim.
Vaktiyle buraya yerleşen sanatçılar böyle bir “artistlik” yapmak istemişler. Siyasi hiçbir yanı yok; hayata esprili bir bakış katma, farkındalık yaratma amacı taşıyor. Zaten, bağımsızlık günleri de Nisan 1.
Bölgenin bohem ortamı, sokaklardaki sanat eserleri ve Užupislilerin 25 yıldan fazla süredir korudukları özgünlük ve sıra dışılık benim ilgimi çekiyor.
Kendi yaşamımda da önem verdiğim iki unsura; “özgünlük ve sıradan olmama” sözcüklerine bir vurgu ekleyerek, oradan devam edeyim…
*
Ölü Ozanlar Derneği filmini izlemiş veya filmden uyarlanan kitabını büyük ihtimalle okumuşsunuzdur. Film, 1959 yılında disiplinli bir erkek yatılı okulunda, Welton Akademisi’nde geçer.
Okula yeni atanan edebiyat öğretmeni John Keating, öğrencileri şiirin büyülü dünyası ile tanıştırmaya çalışır. Aslında onları tanıştırmak istediği şey sadece edebi şiir değil; sözcüklerle sınırlı olmayan bir şiir dünyasıdır.
Bir dersinde şöyle der:
“Şiiri sözcüklerle sınırlamayın. Şiir müzikte, fotoğrafta, bir yemeğin hazırlanışında, esin kaynağı olan herhangi bir şeyde olabilir. Günlük yaşantımızdaki hemen her şeyde olabilir.”
… ve ekler: “Ama sıradan olmamalıdır.”
Bu kült filmin kuşkusuz ki en temel vurgusu “sürüyü takip etmeme, özgünlük ve kendi sesini bulmaya” ilişkindir.
*
Filmde benim sevdiğim sahnelerden biri şuydu…
John Keating, dört öğrenciyi çağırır ve onlardan avluda yan yana yürümelerini ister. Başta birbirine uyumsuz yürüyen öğrenciler, sınıfın da alkış tutarak ritmi desteklemesi sayesinde, çok geçmeden adımlarını daha canlı atmaya, kollarını daha ileri uzatmaya ve önemlisi de kendi stillerini kaybederek tam bir uyum içinde yürümeye başlarlar.
Bu deneyle J. Keating onlara şunu göstermeye çalışmıştır:
Başkalarının varlığının söz konusu olduğu bir durumda, kendi sesimizi duymanın ve kendi inançlarımızı korumanın zorluğu.
Peki, kendimizi önyargılardan, alışkanlıklardan, etkilerden nasıl kurtarırız? sorusunun cevabı ise her zaman yeni bir bakış açısı bulmaya çalışmaktır. Yoksa sürünün bir parçası hâline gelmek kaçınılmaz olacaktır.
*
Sözü size bırakırken, yine, edebiyat öğretmeni Keating’in öğrencilerine sunduğu bir tavsiyeyle bitireyim isterim:
“Çocuklar, hepimizin içinde kabul görme ihtiyacı vardır. Ama kendinize özgü olan şeylere, sizi farklı kılan özelliklere de inanmalısınız. Frost’un dediği gibi:
Ormanda yol ikiye ayrılıyordu, ben az geçilen yolu seçtim. Farkı da bu yarattı.”
Tahmin edeceksiniz ki, alelâde bir sokakta orijinalliğiyle dikkat çeken fotoğraftaki kafe de Užupis Cumhuriyeti'nde yer alıyor. Nitekim, Užupis Anayasası'nın 5. Maddesi der ki:
"Herkes özgün/biricik olma hakkına sahiptir."
(Fotoğraflar için Instagram'daki son paylaşımıma bakabilirsiniz:
https://lnkd.in/dckyXdWx)