Sonraki İçerik
Editor Temmuz 4, 2020 0
Editor Haziran 18, 2020 0
Editor Temmuz 1, 2020 0
Editor Temmuz 4, 2020 0
Editor Haziran 15, 2020 0
Editors Eylül 29, 2024 0
Editors Eylül 29, 2024 0
Editors Eylül 29, 2024 0
Editors Eylül 29, 2024 0
Editor Ocak 20, 2021 0
Otokar ve Okan Üniversitesi işbirliğiyle Otonom Otobüs
Editor Aralık 31, 2020 0
Yeni yıl gecesi normalden daha fazla tüketiyoruz
Editor Nisan 28, 2021 0
Dizler için kök hücre enjeksiyonları
Editor Mart 3, 2021 0
Dünya Obezite Günü’nde Obezite Akademisi uyardı:
Editor Eylül 13, 2021 0
Bu yaz en pahalı bileti 79.045 TL oldu
Editor Mayıs 13, 2021 0
Negatif İyonlar Öğrenmeyi Pozitif Yönde Etkiliyor
Editor Ocak 22, 2021 0
Yasağın ardından İBB hizmete devam edeceğini açıkladı.
Editor Ekim 8, 2021 0
Dünya Deneyimleri” Konferansı düzenliyor!
Editor Aralık 7, 2020 0
84 bin kişiye fayda sağlayacak proje için 2 milyar TL’lik kaynak sağlandı
Vaktiyle buraya yerleşen sanatçılar böyle bir “artistlik” yapmak istemişler. Siyasi hiçbir yanı yok; hayata esprili bir bakış katma, farkındalık yaratma amacı taşıyor. Zaten, bağımsızlık günleri de Nisan 1.
Bölgenin bohem ortamı, sokaklardaki sanat eserleri ve Užupislilerin 25 yıldan fazla süredir korudukları özgünlük ve sıra dışılık benim ilgimi çekiyor.
Kendi yaşamımda da önem verdiğim iki unsura; “özgünlük ve sıradan olmama” sözcüklerine bir vurgu ekleyerek, oradan devam edeyim…
*
Ölü Ozanlar Derneği filmini izlemiş veya filmden uyarlanan kitabını büyük ihtimalle okumuşsunuzdur. Film, 1959 yılında disiplinli bir erkek yatılı okulunda, Welton Akademisi’nde geçer.
Okula yeni atanan edebiyat öğretmeni John Keating, öğrencileri şiirin büyülü dünyası ile tanıştırmaya çalışır. Aslında onları tanıştırmak istediği şey sadece edebi şiir değil; sözcüklerle sınırlı olmayan bir şiir dünyasıdır.
Bir dersinde şöyle der:
“Şiiri sözcüklerle sınırlamayın. Şiir müzikte, fotoğrafta, bir yemeğin hazırlanışında, esin kaynağı olan herhangi bir şeyde olabilir. Günlük yaşantımızdaki hemen her şeyde olabilir.”
… ve ekler: “Ama sıradan olmamalıdır.”
Bu kült filmin kuşkusuz ki en temel vurgusu “sürüyü takip etmeme, özgünlük ve kendi sesini bulmaya” ilişkindir.
*
Filmde benim sevdiğim sahnelerden biri şuydu…
John Keating, dört öğrenciyi çağırır ve onlardan avluda yan yana yürümelerini ister. Başta birbirine uyumsuz yürüyen öğrenciler, sınıfın da alkış tutarak ritmi desteklemesi sayesinde, çok geçmeden adımlarını daha canlı atmaya, kollarını daha ileri uzatmaya ve önemlisi de kendi stillerini kaybederek tam bir uyum içinde yürümeye başlarlar.
Bu deneyle J. Keating onlara şunu göstermeye çalışmıştır:
Başkalarının varlığının söz konusu olduğu bir durumda, kendi sesimizi duymanın ve kendi inançlarımızı korumanın zorluğu.
Peki, kendimizi önyargılardan, alışkanlıklardan, etkilerden nasıl kurtarırız? sorusunun cevabı ise her zaman yeni bir bakış açısı bulmaya çalışmaktır. Yoksa sürünün bir parçası hâline gelmek kaçınılmaz olacaktır.
*
Sözü size bırakırken, yine, edebiyat öğretmeni Keating’in öğrencilerine sunduğu bir tavsiyeyle bitireyim isterim:
“Çocuklar, hepimizin içinde kabul görme ihtiyacı vardır. Ama kendinize özgü olan şeylere, sizi farklı kılan özelliklere de inanmalısınız. Frost’un dediği gibi:
Ormanda yol ikiye ayrılıyordu, ben az geçilen yolu seçtim. Farkı da bu yarattı.”
Tahmin edeceksiniz ki, alelâde bir sokakta orijinalliğiyle dikkat çeken fotoğraftaki kafe de Užupis Cumhuriyeti'nde yer alıyor. Nitekim, Užupis Anayasası'nın 5. Maddesi der ki:
"Herkes özgün/biricik olma hakkına sahiptir."
(Fotoğraflar için Instagram'daki son paylaşımıma bakabilirsiniz:
https://lnkd.in/dckyXdWx)