Cuma gecesi.

21:00'den sonra doğaya ve geleceğe saygı nedeniyle odanın ışıkları tamamen kapalı..

Cuma gecesi.
21:00'den sonra doğaya ve geleceğe saygı nedeniyle odanın ışıkları tamamen kapalı.. Perdeler tamamen açık.. Ola ki ay ışığı odaya yansır diye..

Bir de elbette olmazsa olmaz olan "mumlar".. O kadar huzurlu yanıyorlar ki.. Mumların yeri hayatımda bambaşkadır mesela.. Annemin gaz lambasını yaktığı çocukluğumun günlerinden, taa üniversite yıllarına.. Mumun yandığı her odada sohbet başlar, en keyifli anılar anlatılır, huzurun da yaşandığı zamanlardır.. Nefret, dedikodu, kin konuşulmaz mesela mum ışığı ile aydınlanan odalarda. Üniversite yıllarımda yurt odasındaki floresan ışıkları hiç sevmezdim. O nedenle, güneş battıktan sonra mumlar yakmaya başladım yatağımın başında.. Sonra o mum alışkanlığı odada kaldığım herkese yayıldı. Kitapları mum ışığında okuyup, ödevleri mum ışığında yapardık. Floresanları hala da hiç sevmiyorum. Tamamen loş, hatta loşluğu ayarlanabilir sarı ışıklar var evde. Alabildiğine kısık yansınlar diye.

Fonda muhteşem ötesi müzikler..

Mesela onlardan biri (https://lnkd.in/dwhyUDd4).. Gençliğimin muazzam parçaları.. İstanbul'da bir futbol stadyumunda Sonisphere gibi devasa bir organizasyona şahitlik etmiş birini, bir olmanın gücünü tatmış, sesimiz kısılana kadar şarkı söylediğimiz günleri yaşayan bir insanı bu hayatta hiç bir şey ama hiç bir şey yıkamaz biliyor musunuz? Öyle bir nesil, benim birlikte büyüdüğüm nesil.. Zaten şu an Türkiye'deki bir çok KOBİ'nin ve bir çok büyük şirketin yöneticisi konumunda o nesil.. Laf aramızda çok hızlı bir değişim yaşanıyor tam anlamıyla oralarda.. (Çok olumlu bir şey bu, ülkenin geleceği adına)..

Bütün bir haftanın yorgunluğu üzerimde.. Hissettiğim öyle bir yük ki anlatamam. Bu yükü hafifleten tek ama tek bir şey var.. Gençlerden ve içindeki çocuğu hiç kaybetmemiş olan insanlardan, ülkenin geleceği pırlanta insanlardan aldığım mesajlar ve tam da bu nedenle geleceğe olan umudum.. Her gün ama her gün gelen onlarca mesaj, telefon, e-posta.. Her birine geri dönemediğim için o kadar üzülüyorum ki anlatamam. Ve en kötü huyum.. Telefonlara bakamamak.. Bir türlü "konuşmaya" kendimi hazır hissedememek. Binlerce insana seslendiğim söyleyişiler bir yana, ben telefonda konuşmayı çok sevmeyen bir insanım. Yapamıyorum, beceremiyorum. Tüm bu nedenlerden dolayı aslında kocaman bir özür borçluyum telefonlara çıkamadıklarımdan, mesajlara geri dönemediklerimden, e-postalara yanıt veremediklerimden..

Ne zamandır bu yazıyı yazmak için fırsat kolluyordum kendimce.. Bana bir şekilde ulaşamayan herkes, beni özellikle "ulaşılamaz", "kendini beğenmiş" ya da ne bileyim "kendini üstün gören biri" sanar diye hep korktum. Çünkü yaşam, bu saydığım negatifliklerle yaşanabilecek kadar değersiz değil.

Sadece konuyu benim tarafımdan da düşünmenizi istiyorum, o kadar. Binlerce iletişim ağı içerisinde yol alıyorum. Bir asistanım ya da mesajlarıma geri dönecek birisi yok yaşamımda.. Ne yapıyorsam kendim, ne yapıyorsam ülkem adına yapıyorum.. Borcumu hakkıyla ödemek için geleceğe.

Can KAYACILAR

Endüstriyel Bilim İnsanı
Resim önizleme