YAĞMA

Zamanla bırakın köyümün arazilerini, komşu köylerin de arazileri kısmen paylaşılmıştı.

YAĞMA
                 B/Yenişehir'in Karacali Köyü'ne müdür/ öğretmen olarak atanmıştım. 1979 eylülü idi zaman. Mesleğimin de12. yılıydı.
İlk günlerim okula, öğrencilerime ve köyüme uyum sağlamakla geçmişti. Önceleri zorluklarla karşılaşmadım değil. Muhtar ve azalarla tanışıp okulun eksiklerini tamamlayıp, düzenimi kurmak istiyordum.
                Okul bahçesinde köy gençleri yarım sahada ve uyduruk bir file ile voleybol oynuyorlardı. Bu benim için iyi bir fırsattı.Gençlerle kaynaşıp sahayı tam saha yapıp, fileyi de yenileyip voleybola başladık. Gençler köy ortamına geçişte köprü görevi oldular bana. Viyana'ya atandığımda da muhteşem bir uğurlama yaptılar. Unutmam mümkün değil. Köy oldukça zengin ve gelişmişti. Çeşitli kaynaklardan geliri vardı. En yoksulunun da ben olduğumu sevgili öğrencim Rıza'dan, beni güldüren bir anlatımla öğrenmiş oldum.
                 Hayat Bilgisi dersindeyiz.Günlük olaylar konuşuluyor. Rıza o sevimli haliyle parmak kaldırıp söz istiyor.
Benim günlerce düşünsem aklıma gelmeyecek bir konuyu o tatlı mayhoş diliyle anlatmaya başlıyor:
"Öğyetmenim, sen fakiysin!" Şaşırmıştım.Gülümsemeyle karışık"Nedenmiş o Rıza?"
"Öğyetmenim, senin evin yok, taylan yok, tıyaktöyün de yok, fakiysin işte." Ben gülünce diğer çocuklar da gülmeye başladılar.
Evet küçük Rıza beni iyi gözlemlemişti. Kendi köyleri zengindi. Soyadı Zengin olan aileler de vardı. Hayvancılık, tavuk çiftlikleri, yumurta toptancıları, çeşitli sebzeler...
                Aradan yıllar geçti.Viyana'ya atandıktan sonra köyden tuhaf haberler alıyordum. Kimliğini saklayan, paravan alıcılar kullanıp köy tarlalarını ucuza kapatan insanlar türemişti. Köylü, önce yamaçlardan başlayan bu alımları algılamamalarına karşın, yine da tarlalarını ederinden fazla fiyata satıyordu. "İstanbul'dan bir zengin yapıyor bunu amma öğreneceğiz" deyip, satmaya da devam ediyorlardı.Köy muhtarı karşı çıkıyor fakat bu alımlara engel olamıyordu.
Benim aklıma Bursa-Yenişehir asfaltının güneyinde kalan Yolören Köyü yakınlarındaki hava limanı geldi.Sivil havacılığa açılacağı söylentisi vardı bu askeri havalanının. Buraya yakın arazileri kapatmak iyi fikirdi kapkaççılar için.
Zamanla bırakın köyümün arazilerini, komşu köylerin de arazileri kısmen paylaşılmıştı.
Köyümle bağlantımı ve ziyaretlerimi devam ettirdim.Bu son 10-15 yıl içinde hayal bile edelemeyecek olaylar sonunda köy bir hayli değişmiş, sosyal ve kültürel yönden geri kalmış, eski düzen kalmamış, özlenir olmuştu. Yıkım önce okuldan başlamış, öğrencisi azalan okul kapatılmış, taşımalıya Koyunhisar köyüne gider olmuşlardı çocuklar. Okul ise bir harabe olmaktan güçlükle kurtarılmıştı.
               Ekinci darbe, ederine satılamayan ürün nadeniyle tarıma gelmişti. Pancar üretimi bitmişti.Sulu tarımdan köylü kaçıyordu artık. Bunun üzerine aileler en az bir evladını Bursa'ya veya Yenişehir'e işçi olarak göndermek zorunda kalmışlardı. Parasal nedenlerle kız babaları kızlarını köye vermek istemiyordu.
Darbeler bitecek gibi değildi. Tarımdan sonra hayvancılık da tükenmişti Ben oradayken o görkemli hayvancılığın yerinde yeller esiyordu .O sayıları otuzlara varan atlar, o mandalar nereye kaybolmuştu. Köyün sığırı yoktu artık.
                Bir başka darbe de okuyan gençlerin şehirlere taşınmasıydı. O okuyan, tartışan, futbol ve voleybol oynayan gençlik yoktu artık. Nemelazımcılık alıp başını gitmişti. Köy resmen beyin göçü yaşıyordu.
                Benim hiç hoşlanmadığım köy yerine "mahalle" söylemiydi. Bursa Büyükşehir olunca köyler mahalle olmuştu. Oysa köy, imece demekti, yardımlaşma, işbirliği, çat kapı komşuluk demekti. Bu yüzden ben hep köy derim ve diyeceğim. Köy çayırı ve ormanları asıl sahibinden çekip alınmıştı. 12 km.uzaktaki Kozdere çamlığı kesiliyor, sunta farikalarına hammadde oluyordu. Kısaca yağmalanıyordu güzelim köy meraları, ormanları, dağları... Doğal yapı resmen katlediliyordu. Anadolu'nun dört bir yanından çığlıklar yükseliyordu; talana karşı çığlıklardı bunlar.
Türkiye bu talanın acısını çok çekecekti mutlaka.
Umutlu günler dileklerimle.
NECDET CANİK