TÜSİAD Başkanı'ndan ekonomi yönetimine uyarı

Yüksek enflasyon kimseye fayda sağlamaz

TÜSİAD Başkanı'ndan ekonomi yönetimine uyarı

Sizleri şahsım ve TÜSİAD Yönetim Kurulu adına sevgi ve saygıyla selamlıyorum. TÜSİAD-TÜRKONFED Anadolu Buluşmaları toplantılarımız kapsamında bugün Mardin’de sizlerle bir arada olmaktan büyük mutluluk duyuyoruz.

Mardin; medeniyet tarihi boyunca farklı din, dil, mezhep, ırk ve kökenden insanların bir arada yaşamasıyla, barışın ve çok kültürlülüğün sembolü. Aslında yüzyıllarca birbirini besleyen ve geliştiren bu farklılıklar, bu toprakların en önemli zenginliği, mirası ve aynı zamanda potansiyeli.

Mardin'de olmak, ihtiyaç duyduğumuz birlik, beraberlik ve uzlaşı ruhu açısından bizi heyecanlandırıyor, umutlandırıyor, güçlendiriyor.

Kimseyi ötekileştirmeden bu ruha sahip çıkarsak, ülkemizin büyük potansiyelini ayağa kaldırabilir, pırıl pırıl gençlerimizin hayallerini gerçekleştirebilecekleri, çok daha iyi bir gelecek şansımızı yakalamış oluruz.

Kadim kent Mardin’in verdiği ilham ile umutlarımızdan, ülkemiz için hayallerimizden bahsetmek istiyorum.

Çünkü biliyoruz ki, yaşadığımız sorunları aşmak, çözümleri geliştirmek elimizde.

Biliyoruz ki, bugünü kurtarırken kazanç saydıklarımız, aslında uzun vadede yarınlarımızı tüketir.

Hepimizin, bugünün belirsizlikleri içinde günlük kazançlara değil, uzun vadeli çözümlere odaklanması gerekiyor. Ancak bu şekilde çocuklarımıza güzel bir yarın sağlayabiliriz.

Geçen yıl TÜSİAD olarak, 50. kuruluş yıl dönümümüzü kutladık. Bu vesileyle, ülkemizin geleceği için, “Yeni Bir Anlayışla Geleceği İnşa” adlı çalışmamızı kamuoyuyla paylaştık. Bu, iki yıllık çalışma sürecinin ürünü. Çıkış noktamız; ülke olarak yeni bir hikaye yazmak gerektiğini düşünmemizdi.

Bizler;

zorlu ekonomik krizlerle mücadele eden,

belirsizlikler içinde risk alan,

çalışanlarımızla birlikte üreten,

katma değer yaratan, istihdam sağlayan,

kısacası, ülkemizin dünyanın gelişmiş ülkeleri arasında ön sıralarda yer alması için elini taşın altına koyan iş insanlarıyız.

Başarının sırrının doğru teşhiste olduğunu düşünüyoruz. Potansiyelimizi hayata geçirmemizi engelleyen sorunlarımızı doğru tespit etmeli, doğru vizyonu ortaya koyarak, çözümleri hep birlikte düşünmeliyiz. Bu anlayışla, mart ayında Mersin’de başladığımız Anadolu Buluşmaları’na bugün Mardin’de devam ediyoruz. TÜRKONFED ile birlikte, çalışmalarımızı Anadolumuzun farklı şehirleriyle buluşturmayı, iş dünyamız ve STK’larımız ile görüş alış verişi yapmayı sürdüreceğiz.

Değerli Konuklar,

İçinde yaşadığımız dünyada yüzleştiğimiz krizler ve riskler, coğrafi ya da kültürel farklılıkların, sınıfsal dengesizliklerin ötesinde tüm insanlığa yönelmiş durumda. Sorunlar, krizler ve riskler bu kadar çeşitli, bu kadar yaygınken, onlarla mücadele etme şeklimiz de aynı derecede çeşitli, kapsayıcı ve yaygın olmak durumunda. TÜSİAD olarak, geleceğin inşası için ortaya koyduğumuz vizyonda benimsediğimiz yaklaşım da budur: Herkes için refah, herkes için ilerleme, herkes için kalkınma.

Birazdan çalışmamızın ana fikrine ve önemli noktalarına değineceğim.

Ancak önce, hepimizin gündemini meşgul eden sorun alanlarıyla ilgili değerlendirmelerimi paylaşmak istiyorum.

Dünya ekonomisinin bambaşka süreçlerden geçtiğine şahit oluyoruz. 2020’de yaşadığımız Covid krizi ardından bu yıl Rusya-Ukrayna savaşını yaşıyoruz. Bu gelişmeler, iktisadi açıdan dünyamızı çok farklı noktalara getirdi.

Geride bıraktığımız 30 - 40 yılda, global ekonomide gördüğümüz küreselleşmenin, düşük maliyetli iş gücünün ve para birimlerindeki değer kaybının rekabet avantajı sağladığı süreç artık değişiyor.

Tüm dünyada arz zincirleri değişiyor, üretim merkezleri kayıyor. Bu süreci doğru okuyabilen ekonomiler için çok önemli fırsatlar mevcut. Akıllı yatırım, nitelikli işgücü, inovasyon kapasitesi ve etkin yönetişimi

bir araya getirip, üretkenlik kapasitesini artırmalıyız. Ancak bu takdirde bu yeni düzendeki fırsatlardan yararlanabiliriz.

Hepimizin bildiği gibi ekonomimizde son dönemde önemli refah kaybı ve enflasyon artışı ile yüz yüzeyiz.

Enflasyonun yüksek olduğu bir ekonomi hiçbir paydaşa; ne hane halkına, ne reel kesime, ne de finans sektörüne fayda sağlar. Hane halkının alım gücündeki şiddetli düşüş, zamanla tüm ekonomiye sirayet eder. Büyümenin sağlıklı sürdürülemediği, oldukça uzun zorlu ekonomik dönemlere sebep olur.

Öte yandan aynı sıkıntılı durum bugün reel kesim için de geçerli. Bir taraftan bırakınız uzun vadeli plan yapmayı, kısa vadeyi tahmin etmekte bile zorlanıyoruz. Bu koşullar yatırım yapma imkanını da sınırlamakta. Bu denli faiz düşüşüne rağmen, reel kesim kaynak bulmakta zorlanmakta. Merkez Bankası faizi ile tüm faizler arasında bağlantı kopmuş, sık değişen regülasyonun yarattığı belirsizlik içinde bugün bankalar kredi vermekte zorlanır hale gelmiştir. Sorunu; bir sonuç olan kredilerde değil, soruna sebep olan yüksek enflasyonda aramalıyız. Konu kredi, faiz ya da kur değil aslında tam da yüksek enflasyondur. Enflasyonla doğru yöntemlerle mücadele etmediğimizde, süreç bizi hedeflerimize yaklaştırmadığında, bu süreci aşırı yoğun regülasyonlarla yürütmeye çalışıp finans sektörünü zorluyoruz. Tam da bu sebepten, bugün faizi düşürseniz dahi krediye erişim son derece zor hale gelmiştir. Unutmayalım ki bir ekonomide reel kesimin sağlıklı işlemesi ne kadar önemli ise, o reel kesimi fonlayan bankacılık sektörünün de sağlıklı işlemesi olmazsa olmazdır.

Bu konuları doğru politikalarla doğru zamanda çözüp, enflasyon-kur-faiz sarmalından ekonomimizi çıkarmalıyız. Enerjimizi global ekonomide değişen sistemi anlamaya ve bu sisteme nasıl uyum sağlayacağımıza harcamalıyız.

Türkiye ekonomisi ister finans kesimi olsun, ister reel kesim olsun bilançoları son derece iyi yönetilen, esnek ve potansiyeli çok yüksek bir ekonomi. Nasıl ki 2001-2013 döneminde attığımız doğru iktisadi adımlarla ülkemizin dünyadan aldığı pay %0.6’dan %1.2’ye çıktıysa, yeniden doğru istikrarlı politikaları uyguladığımız takdirde ekonomimizi bir üst mertebeye doğru taşıma imkanımız olacak. Fakat az evvel belirttiğim gibi öncelikle içeride enflasyon sorununu hızla ve doğru yöntemlerle çözmeli, sürdürülebilir uzun soluklu iktisadi politikalar inşa etmeliyiz.

Değerli Konuklar,

İnsan, bilim ve kurumlar… Bu üç unsur, ancak aynı adımlarla yürüdüklerinde medeniyet olarak tanımladığımız ilerlemeyi sağlayabilir. Bizi biz yapan duygularımız, ortak refahımızı tesis edecek kurumlar ve geleceğimizi belirleyen bilimsel yeniliklerin temeline tek bir pencereden bakabilmeliyiz. O

pencere insan olmalı. İnsan odaklı bir toplum, insan odaklı kurumlar ve insan odaklı bilimsel ilerlemeler…

Günümüzde bir ülkenin refahının asıl belirleyicisi o ülkenin maddi olmayan kaynaklarıdır. Biz geleceği inşa çalışmamızda bu maddi olmayan kaynaklara kısaca “insan, bilim ve kurumlar” dedik. Açarsam;

eğitimle insanımızın yetkinliklerinin geliştirilmesi;

bilim-teknoloji ve inovasyona önem verilmesi;

ekonomiden demokrasiye kadar tüm alanlarda güvenilir ve kapsayıcı kurumlar ve kuralların yerleşmesi.

Ancak ve ancak bu alanlarda eş zamanlı ilerleme kaydettiğimiz takdirde sürdürülebilir kalkınmayı başarabiliriz.

Refah artışında yeni bir atağı başlatabilir, toplumun tüm kesimlerini kapsayarak gelişebilir, büyüyebiliriz.

Hedefimiz;

ekonomik olarak gelişmiş,

uluslararası alanda saygın, AB entegrasyonunu sağlamış,

toplumsal olarak eşitlikçi ve adil,

yeşil dönüşümü başarmış çevreci bir Türkiye olmaktır.

Kalkınmanın dayanması gereken ilk sütun “insani gelişme ve yetkinleşme”dir. Konuşmamın başında da dile getirdiğim gibi, ülkemiz için doğru bir vizyon çerçevesinde başarı, ancak iyi yetişmiş, yetkinlikleri güçlü insan kaynağı ile hayata geçebilir.

Örneğin, bugün Mardin nüfusunun %61’ini 25 yaş altı gençlerimiz oluşturuyor. Bu, aslında müthiş bir potansiyel. Öte yandan Mardin’in de içinde olduğu TRC3 bölgesi, %29,8 ile en yüksek işsizlik oranına sahip. Genç işsizliği ise maalesef %50’nin üzerinde ve bu yine düzey2 bölgeleri içinde en yüksek oran.

Genç nüfusumuz, iyi eğitim ile donattığımızda bizim en büyük hazinemiz. Gençlerimize bugünün, hatta yarının dünyasının gerektirdiği yetkinlikleri kazandırarak, her seviyede kaliteli bir eğitim vermemiz gerekiyor. Bu, istihdama erişimlerini sağlamamız açısından da kritik önem taşıyor.