Türkiye'de 2020 yılı 'çevre' açısından yıkıcı geçti
Kaz Dağları başta olmak üzere Türkiye’nin dört bir yanında yeni maden ruhsatları veriliyo
Bir yılda 1000’den fazla yeni maden ruhsatı verilerek madenciliğin çevreye verdiği zarara daha da çok imkan tanındı. Yeni çıkarılan yasalarla Türkiye Avrupa’nın çöplüğü haline döndü. İşte Türkiye’nin 2020 çevre karnesi.
Sadece 2020'de değil, son birkaç yıla bakıldığında Türkiye'nin en önemli çevre sorunu madencilik. Bu konuda kamuoyunun en sık gündemine gelen bölge ise Kaz Dağları. Buradaki altın madenciliğine karşı 2019'da başlatılan ve ses getiren protestolar bu yıl da devam etti. Hükümet yoğun eylemler karşısında Kanadalı Alamos Gold şirketinin ruhsatını yenilemedi. Ancak sorun henüz çözülmüş değil, Kaz Dağları için yerli ve yabancı birçok maden şirketi sırada bekliyor.
Türkiye’nin önde gelen sivil toplum örgütlerinden TEMA Vakfı’nın da öncelikli olarak ağırlık verdiği konu madencilik. "Türkiye’nin değişik yerlerinde, hatta neredeyse her yerinde, şu günlerde gündemde olan Kaz Dağları, Fatsa, Artvin, Erzincan’da ve diğer illerde altın, gümüş, bakır gibi metalik madenlerin yaptığı ve yapacağı hasarlar gündeme oturdu." diyen TEMA Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı Deniz Ataç, daha bir süre bunlarla ilgili konuşulacağını söylüyor.
Öztunç: Dağlar ovalar peşkeş çekiliyor
Kaz Dağları başta olmak üzere Türkiye’nin dört bir yanında yeni maden ruhsatları veriliyor. CHP Doğa Haklarından Sorumlu Başkan Yardımcısı Ali Öztunç da sadece 2020’de verilen ruhsatların sayısının yaklaşık 1000 olduğunu söylüyor.
"2020 yılı Türkiye’de çevre açısından kötü bir yıl oldu" diyen Öztunç, "Bu coğrafyada ülkeye gelmiş geçmiş çevreye en düşman hükümet Ak Parti hükümeti" yorumunda bulunuyor.
Öztunç, çevre konusunda 2020'yi kötü bir yıl olarak değerlendirmesinin sebebi olarak da siyanürle altın ayrıştırmayı gösteriyor. "Kuzeyden güneye, doğudan batıya her yerde siyanürle altın ayrıştırmasına hükümet izin veriyor" diyen Öztunç, "yabancılara dağların, denizlerin, ovaların peşkeş çekildiğini" iddia ediyor.
CHP Genel Başkan Yardımcısı Öztunç atıklar konusunun da önemine dikkat çekiyor. Avrupa’nın çöplerinin Türkiye’ye getirildiğini söyleyen Öztunç, "Enerji için Türkiye’ye getirildi ama Türkiye’nin dört bir yanı da çöplük haline getirildi" ifadesini kullanıyor.
"Kirli ekonomi modeli"
Atıklarla ilgili DW Türkçe’ye açıklamada bulunan bir diğer isim ise enerji ve iklim uzmanı Önder Algedik. 2020 yılının Türkiye’nin iklim politikaları açısından suiistimallerle dolu bir yıl olduğunun altını çizen Algedik, "Salgın konusunda politika üretmeyen Türkiye, Elektrik Piyasası Kanunu ile plastik çöplerin, araba lastiklerinin yakıt olarak kullanılmasını ve bunlara yenilenebilir enerji teşviği verilmesine tekrar izin verdi" diyor.
Algedik, yeni düzenleme ile Türkiye’de şirketlerin plastik yakıp, bunları da biyokütle yani yenilenebilir enerji kaynağı olarak gösterebileceğini söylüyor. Türkiye’nin 2020 yılında para getiren çöplerden bir ekonomi, para getirmeyen çöpleri de yakarak başka bir "kirli ekonomi" modellediğini vurgulayan Algedik, bunun bedelini de doğa ve toplumun ödeyeceğini belirtiyor.
Kitlesel felaket riski
Türkiye’nin muhtemelen gelecek on yıllar açısından en önemli çevre olayı halen inşaatı devam eden Mersin Akkuyu’daki nükleer santral olacak. Nükleer santrallerde herhangi bir kaza meydana gelmesi, etkisi yüzlerce yıl sürecek kitlesel felaket anlamına geliyor. Henüz dünyada sıfır riskli nükleer santral inşa edilebilmiş değil.
2020’de salgın riski ve inşaat sahasında çok sayıda vakaya rastlanmasına rağmen Akkuyu Nükleer Santrali inşaatının yapımına devam edildiğine işaret eden Ekosfer Derneği’nden enerji uzmanı Özgür Gürbüz, projenin ekonomik açıdan da risk taşıdığını vurguluyor: "Bu santral projesi iptal edilmezse, Rus şirkete verilen piyasa elektrik fiyatının dört katını bulan alım garantisi nedeniyle, Türkiye köprülere verilen yüksek alım garantileri sonucunda olduğu gibi ciddi bir zarara uğrayacak."
Akkuyu Nükleer Santrali devreye girdiğinde Akdeniz gibi önemli bir turizm bölgesi ve milyonlarca insan da nükleer kaza riskiyle birlikte yaşamak zorunda kalacak. Sinop'ta ise nükleer santralin pahalı olması ve hükümetin bu maliyeti karşılamak istememesi üzerine Japonya projeden çekildi. Ancak, ortada "kamuoyuna açıklanan bir şirket olmamasına rağmen" ÇED süreci devam etti. Sinop'taki proje de, Akkuyu gibi halkın itirazlarının ciddiye alınmadığı ve başından itibaren hukuksuzluk tartışması yaratan bir proje.
Ülkedeki termik santral projelerine de değinen enerji uzmanı Gürbüz, 2020’de yargı kararları, salgın ve ekonomik krizin birleşmesiyle yeni kömür santral projeleriyle ilgili haberlerin azaldığını söylüyor. Ancak bunun hükümetin politikasının değiştiği anlamına gelmediğini de hatırlatıyor.
TEMA Vakfı da termik santral projelerini yakından takip ediyor. Vakfın yönetim kurulu başkanı Ataç, tarımsal SİT alanı ilan edilmiş alanlarda dahi termik santral projelerinin planlanmasından şikayetçi. Ancak Ataç mahkemelerden bu konuda olumlu haberler de çıktığını kaydediyor ve "Çanakkale Yenice, Eskişehir Alpu ve Ankara Nallıhan’dan iyi sonuçlar geldi." diyor.