TURKEVININ YERI NASIL SATIN ALINDI

Amerika’ya gittiğimizde, New York’ta ilk öğrendiğimiz binalardan biri idi: Türkevi.

TURKEVININ YERI NASIL SATIN ALINDI
           Amerika’ya gittiğimizde, New York’ta ilk öğrendiğimiz binalardan biri idi: Türkevi. Birleşmiş Milletler binasının tam karşısında. Çatısında albayrağımız… Kapısından gururla, güvenle girdik çıktık. Başkonsolosluk ve bağlı ataşelikler, Birleşmiş Milletler Daimî temsilciliğimiz ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti temsilciliği, Merkez Bankası temsilciliği, Türk Hava Yolları temsilciliği… katlara yerleşmişti. Fakat Türkevi sadece resmî kurumlar binası değildi, bir kültür merkezi olma hüviyeti vardı. Derneklerimiz bu binanın toplantı salonlarında programlar düzenlerdi. Resepsiyonlar, konferanslar, paneller, sergiler, kermesler, konserler… İkinci katın salonunda çok toplandık, konuşmalar yaptık, tartışmalar yaptık. Ah o ikinci kat! Konuşmaların uzunluğuna dayanamayan, o zaman üç-dört yaşındaki küçük oğlumu, salondaki iskemlelerden ikisini birleştirip üzerine yatırırdık, uyur kalırdı. Rahmetli Ahmet Kabaklı Hocamız da orada “Ruh İnsan” konulu bir konferans vermişti. Necdet Yaşar ve grubunun Lale Gecesi konserini, Oruç Güvenç’in yönetiminde TÜMATA’nın konserini hâlâ lezzetle hatırlarım. O binadan, o salondan kimler geldi kimler geçti? Haftasonları gayri resmî de olsa Atatürk Okulu faaliyet gösterir, Türk çocuklarına Türkçe dersleri verilirdi. Her sene Türk Günü yürüyüşleri Manhattan’ın namlı caddelerinden birinde başlar, Türkevi binasının bulunduğu köşeye açılan parkta son bulur, orada konuşmalar yapılır, eğlenceler olurdu. 11 katlı Türkevi binası… İngilizce adı da girişte yazılıdır: Turkish Center. New York’ta Birinci Cadde ile 46’ncı Sokak köşesi, 821 numara.
               Türkevi binamızın tarihçesi ile ilgili bir yazı birkaç sene önce New York’ta yayımlanan Turkish Forum gazetesinde çıkmıştı. Dr. Işıl Acehan’ın araştırması binanın evveliyatını güzel anlatır. New York’taki 821 numaramızın tekrar açıldığı bugünlerde o yazıdan bazı hatırlatmalar yapmak istiyorum. Bilirsiniz, bu binanın, New York’un en mühim adreslerinden birinde, Birleşmiş Milletler binasının tam karşısında yükselmesi IHSAN SABRI CAGLAYANGIL’in gayretiyle olmuştur. 1977’de IBM şirketinin idare merkezi olan 11 katlı bina, zamanın Dışişleri Bakanı İhsan Sabri Çağlayangil’in katkılarıyla 2.3 milyon dolar ödenerek satın alınmış ve Türkevi yapılmıştır. Yalnız bir Türkevi kurma fikri daha önceki yıllara gider. ABD’de ilk kurulan derneklerimizden Türk Hars Birliği 1933’te New York’ta faaliyete başlamıştı. Yine aynı tarihlerde Kıbrıslı Türklerin kurduğu Kıbrıs Türk Yardım Cemiyeti vardı. Bu ikisi Türkevi fikrinin öncüleri sayılabilir. Dr. Işıl Acehan şöyle yazıyor:
Bu iki dernek, haberi Milliyet gazetesine 28 Mart 1961’de verdikleri ilânla şöyle duyurmuşlardı:
“                   Amerika’daki Türk teşekkülleri, New York’ta bir merkez binası satın almaya karar vermişlerdir. Türk Cemiyetleri Federasyon Başkanı Muhittin Akdik, cemiyetlerin bir binada faaliyette bulunmalarının daha verimli olacağını ve bu suretle Amerika’da birbirlerini tanımayan Türklerin bir araya gelmelerini sağlayacağını söylemiştir. Türk Hars Birliği ile Kıbrıs Türk Yardım Cemiyeti, binanın satın alınabilmesi için tahvil çıkartarak para toplamaya karar vermiştir.”
Muhittin Akdik eğitimci, eğitime gönül vermiş bir öğretmen. 1919’da öğretmenliğe başlamış, İstanbul Millî Eğitim Müdürü, Millî Eğitim Bakanlığı Müfettişliği, Talim Terbiye Kurulu üyeliği görevlerinde bulunmuş, Kadıköy’de Marmara Koleji ismiyle özel bir okul kurmuş, New York’ta Eğitim ataşeliği yapmış bir eğitimci. Milliyet’teki ilân, onun New York’ta eğitim ataşeliği yaptığı döneme ait. Yalnız ilânda küçük bir düzeltme yapmek gerek. Türk Amerikan Dernekleri Federasyonu’nun yıllarca başkanlığını yapmış Dr. Ata Erim’den aldığım bilgiye göre, federasyonun kuruluş yıllarında toplantılar -kendimize ait binamız olmadığı için- Eğitim Ataşeliği’nin Empire State Binası’ndaki bürosunda yapılırdı. Ve o toplantılara bazen eğitim ataşeleri başkanlık edebilirdi. Fakat eğitim ataşelerimiz ABD vatandaşı olmadıkları için kanunen federasyon başkanı olmaları mümkün değildir. Belli ki Muhittin Akdik eğitim ataşesi olarak derneklerin toplantılarına bazen riyaset etmiş ve bir bina alma girişimlerine destek vermişti.
                 Tabiatıyla bu iki derneğin öncülüğünde 1961’de başlayan girişimle toplanan para yeterli gelmemiştir, fakat derneklerimiz “Türkevi” hedefinden vazgeçmemiştir.
Dr. Işıl Acehan “….satın alınması ve açılışının, Türk-Amerikan ilişkileri tarihinin en kötü döneminde gerçekleşmesi belki de gözden kaçmıştır.” deyip devam eder:
1970’lere gelindiğinde, Türk-Amerikan ilişkileri tarihindeki en gergin döneme girilmişti. 1974’te Kıbrıs Barış Harekâtı sonrasında ABD’nin Türkiye’ye uyguladığı silah ambargosuyla ilişkiler içinden çıkılmaz bir yöne doğru ilerliyordu. Bülent Ecevit’ten sonra Başbakanlık koltuğuna geçen Süleyman Demirel, ABD ile yaşanan gerilimi devralmış, buna karşılık da ABD’nin Türkiye’deki askerî ve istihbarat üslerini kapatarak TSK’ya devretmeye karar vermişti. Bunlardan sadece İncirlik’te NATO operasyonları devam edecekti.
            1970’lerde bir yandan ekonomik kriz ve devalüasyonlar, diğer yandan koalisyon hükümetleriyle siyasi istikrarsızlık, bir de ordusunun silah sorunlarıyla başbaşa kalan Türkiye, dış ilişkilerden soyutlanmıştı. Türkiye’de de ABD ve NATO karşıtlığı hızla yükseliyordu.
İşte tam da böyle zor bir dönemde Türk Evi için bir bina satın alınması yeniden gündeme gelecekti. 1977’de Demirel’in Başbakan olmasıyla yeniden Dışişleri Bakanlığı’na getirilen İhsan Sabri Çağlayangil’in döneminde ABD temsilcileri ve Çağlayangil, ilişkilerin düzelmesi yolunda ABD ve Birleşmiş Milletler arasında mekik dokuyordu. Bu ziyaretlerden birisinde Türk Evi için bir bina satın alınması yolunda ABD’deki Türkler gazeteci Doğan Uluç’la konuşacak, bir miktar para toplandığını,ancak bunun yeterli olmadığını söyleyecek ve onun aracılığıyla Çağlayangil’den bununla ilgili bir şeyler yapmasını isteyecekti. Muhtemelen bu fikir, ILISKILERI yeniden iyileştirmek için Çağlayangil’e iyi bir fırsat olarak görünmüştü.
             Başbakan Demirel’in “70 sente muhtaç Türkiye” dediği bir dönemde böyle bir istek hayal gibi görünse de Dışişleri Bakanı Çağlayangil, tüm resmî kurum temsilciliklerini barındıracak bir Türk binası konusunu 1977’de hayata geçirdi. Birleşmiş Milletler Genel Merkezi’nin karşısındaki Türk Evi, dis iliskilerin iyileştirilmesi ve kamu diplomasisi yürütülmesi için çok iyi bir zemin hazırlayacaktı.
                Burada Ata Erim’den aldığım bir bilgi daha var. Alınması düşünülen binanın IBM’e ait olduğunu biliyoruz. Alıcı olan diğer grup bir Arap firması imiş. Binanın karşısında, ABD’nde Yahudilere yapılan haksızlık, hakaret ve iftiralarla mücadele eden lobi kuruluşu ADL =Anti Defamation League binası varmış, Yahudiler kendilerine komşu bir Arap merkezi istemediklerinden IBM’e baskı yapıp binanın Türklere satılmasını kolaylaştırmışlar.
Işıl Acehan devam ediyor:
            3 Ekim 1977’de, henüz ABD’nin silah ambargosu devam edip, ABD üsleri de Türkiye’de kapalıyken açıldı Türk Evi. “New York’taki Türk temsilcilikleri Türk Evi’nde bir araya geldi” başlığıyla Milliyet haberi şöyle duyurdu:
          “Türkiye’nin New York’taki çeşitli temsilciliklerini bir araya toplayan ‘Türk Evi’ önceki gün Dışişleri Bakanı İhsan Sabri Çağlayangil’in ve Maliye Bakanı Cihat Bilgehan’ın da katıldığı bir törenle açılmıştır. Törende ayrıca bazı Türk milletvekilleriyle Türk kolonisi de hazır bulunmuştur.”
               Açılışı biraz sessiz sedasız gerçekleşen Türk Evi, daha bir ay geçmeden 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı vesilesiyle BM Türk Delegasyonu’nun ev sahipliğinde büyük bir resepsiyona ev sahipliği yaptı. Baş delegemiz İlter Türkmen’in verdiği resepsiyonda, başta BM Genel Sekreteri Kurt Waldheim olmak üzere BM yetkilileri,149 ülkenin temsilcileri, Amerikan Kongre üyeleri, tanınmış sinema yıldızları ve Oscar ödüllü oyuncu Joan Fontaine de bulunuyordu.
(emegi gecip aramizdan ayrilan devlet erkenimizi bu vesile ile rahmetle aniyorum)
(turkish forum dergisinden)
Bir gökdelen görseli olabilir

Selim Gokgoz Facebook Sayfasından alıntı