TÜRKÇÜLER GÜNÜ VE NİHAL ATSIZ

3 Mayıs 1944 Çarşamba günü görülen mahkemede Türk gençleri, Atsız atayı yalnız bırakmadılar

TÜRKÇÜLER GÜNÜ VE NİHAL ATSIZ

TÜRKÇÜLER GÜNÜ VE NİHAL ATSIZ
Nurullah Çetin

Daha önce Türkçülük, edebî ve ilmî çerçevede kalan bir zihinsel faaliyet alanı idi. Türk’ün korkusuz ve yiğit başçısı Nihal Atsız, 1940’lı yıllarda Türkiye’yi Rus ayısının pençesine teslim etmeyi amaçlayan Komünistlik faaliyetlerine karşı şiddetle mücadele etti. Türk’ü Komünist esaret ağına düşürmek isteyen Türk isimli Rus ajanlarına karşı verdiği amansız mücadele sonucunda iftira davası açtılar.

3 Mayıs 1944 Çarşamba günü görülen mahkemede Türk gençleri, Atsız atayı yalnız bırakmadılar, büyük bir gövde gösterisiyle Atsız’ı ve Türklüğü savundular. Ankara’da binlerce Türk genci, Türklük ve Türkçülük adına büyük bir eylem ortaya koydular. Bu kitlesel eylemle birlikte Türkçülük harekete dönüştü ve 3 Mayıs “Türkçülerin Günü” olarak ilan edildi. Türkçülük aynı zamanda milliyetçiliktir. Dolayısıyla “Milliyetçiler Günü” denmesinin de bir sakıncası yoktur. Bu, bayram ve matem değildir.

Türkçülerin Günü, Türk doğanların ve Türk olanların yani Türk anadan ve babadan doğanlarla birlikte Çerkez, Laz, Arap, Arnavut, Kürt, Zaza gibi başka bir etnik kökene sahip olup kendilerini Türk kabul eden, Türklüğü bir milliyet kimliği olarak benimseyen Türklerin, bir ve beraber olarak kendilerine yönelik tehlikeleri savuşturma ve menfaatlerini garanti altına alma günüdür.

Türkçüler, Atatürk’ün veciz ifadesiyle “ne mutlu Türküm” diyenlerdir. Yani hem Türk doğanlar, hem de başka etnik kökene sahip olsalar bile ortak sosyolojik, hukuki, kültürel ve siyasi değerlerde bileşerek Türk milletine mensubiyeti kabul eden ve göğüslerini gere gere “ben Türküm” diyenlerdir.

Bugün aslında Türkçülerin kıyamete kadar ufuklarla yarışan büyük hedeflerinin, siyasette, ekonomide, kültürde, askerlikte, her alanda büyük işler başarma arzularının, büyük ülkülerinin, cihan hâkimiyeti mefkûrelerinin, her zaman alnı açık, başı dik, şerefli bir hayat yaşama arzusu demek olan kızılelmalarına ulaşma yolundaki yürüyüşlerinde zorluklara, sıkıntılara talip olma ve büyük Türk ülküsünü gerçekleştirme adına kararlı bir irade beyan etme günüdür.

Türkçülerin Günü, Kür Şad’ın hatırasını yüceltme günüdür. Kür Şad, Türk milletini esir eden Çin emperyalizmine karşı bir istiklal ve hürriyet mücadelesinin öncüsü bir Türk Beyi idi. Aynen o zamanki gibi bugün de Türk milleti Amerika, Avrupa Birliği ve İsrail’den oluşan üçlü şeytan sacayağının siyasi, ekonomik ve kültürel esareti altındadır.

Bugün Kür Şad atamız gibi siyasi, kültürel ve ekonomik anlamda bir istiklal mücadelesini başlatma günümüz olmalı. Zira siyasetimiz, ekonomimiz ve kültürümüz, Batılı gâvurların ve onların içimizden ayarladıkları Türk ve Müslüman görünümlü, aslında ise milliyetleri ve dinleri farklı temsilcilerinin esareti altındadır.

Türkçülerin Günü, Türklerin birlik, beraberlik ve derlenip toparlanma günüdür. O halde bugün siyasi partisi, mezhebi, yaşama biçimi, takımı, mesleği, cinsiyeti, ülkesi ne olursa olsun 350 milyon Dünya Türk’ünün bir araya gelip “Tek millet: Türk milleti” şemsiyesi altında birleşme günüdür.

Türkçülerin Günü, 7 bağımsız Türk devleti, onlarca Türk topluluğunun birleşerek Büyük Turan Türk Birliğini kurma iradesini ortaya koyma günüdür.

Türkçülerin Günü, Türklerin birbirini kıskanma, birbirlerinin ayağına çelme takma yerine birbirine yardım etme ve her alanda Türk dayanışması ortaya koyma günüdür.

Türkçülerin Günü, Türklerin en az 5 çocuk yaparak çoğalma, topraklarına, köylerine, taşınır taşınmaz mülklerine sahip çıkma, yabancıya satmama, her alanda üreterek, çok çalışarak güçlenme günüdür.

Türkçülerin Günü, Türklerin tarih sahnesinde özel ve özgün bir yer sahibi olan çok derin, ince, zarif, estetik, insanî, İslamî bir içeriğe ve öze sahip olan büyük Türk-İslam kültür ve medeniyet birikimini anlama, özümseme, yaşama, yaşatma ve geliştirme arzusunu yeniden tazelediği günün adıdır.

Türkçülerin Günü, Irak ve Suriye sınırlarımızda Irak ve Suriyeli Türkmenleri birleştirip hem onların özgürlüğünü, hem de Türkiye’nin sınır güvenliğini sağlamak adına “Türkmeneli Devleti”ni kurma yolculuğuna çıkma günüdür.

Türkçülerin Günü, bütün Türk yurtlarındaki yeraltı ve yerüstü kaynakları yabancı şirketlerin ve devletlerin yağma, talan, sömürü, gasp ve hırsızlığından kurtarıp sadece Türk milletinin istifadesine sunma çalışmalarına başlama günü olmalıdır.

Türkçülerin Günü, 350 milyon Dünya Türk’ünün bir ordu haline gelip Çin esaretindeki Doğu Türkistan Türklerini, Rus çizmesi altındaki Kırım’ı, Barzani esaretindeki Irak Türkmenlerini, yedi başlı ejderhaya benzeyen birçok ülke tasallutundaki Suriye Türklerini, Yunanlılar tarafından işgal edilen 16 adamızı kurtarma seferine çıkış gününün başlangıcı olmalıdır.

Türkçülerin Günü, Türklerin adlarını, kendilerini, vatanlarını, bayraklarını, istiklallerini, devletlerini, tarihlerini, kimliklerini, kişiliklerini, değerlerini, atalarını, dinlerini, dillerini, kültürlerini, sanatlarını, edebiyatlarını, geleneklerini, göreneklerini, geleceklerini hatırlama ve titreyip kendilerine dönme günüdür.

Bugün 3 Mayıs Türkçüler Günü. Bu günün sahibi Hüseyin Nihal Atsız’dır. Bu vesileyle bir meseleye açıklık getirmek isterim. Nihal Atsız en çok ırkçılık ve İslam düşmanlığı konularında eleştirildi, ya da gündeme geldi. Aslında bu iki konunun dışında onun asıl kimliği, çok büyük bir tarihçi ve çok büyük bir Türk milliyetçisi oluşudur. Onu asıl tanımlayan özellik, Türk çocuklarında Türk milliyetçiliği bilincini uyandırmasıdır.

Yalnız ırkçılık ve İslam’la ilgili olarak zaman zaman kendi içinde çelişkilere düşen ve kendi çelişkilerini yine kendisi düzelten yazılar yazdı. Bazen “ırkçı bir Türkçü”, bazen de “milliyetçi bir Türkçü” olarak göründü. Bazen İslam, Kur’an, Hz. Muhammed karşıtı yazılar, bazen de bunları kabul edip benimseyen yazılar yazdı. O kendi içinde çelişkiler yaşarken aslında zaman zaman doğruya da ulaşmıştı. Onu okuyan Türk gençlerinin kafası karışmasın.

1.Bizim için önemli olan yanlış “ırkçı Türkçü” görüşleri değil, doğru olan şu “milliyetçi Türkçü” görüşleridir. Türk gençleri onun şu vereceğim yaklaşımını esas alsın:

“Türk milleti bir bütün olduğu için Türkçülük ancak ve yalnız, bütün Türkleri içine alan bir milliyetçilik davasını ülkü edinir. Türkler ise Türk soyundan gelenlerle Türk soyundan gelmişler kadar Türkleşip kendini o soya bağlayan ve beyninde hiçbir yabancı ırk düşüncesi bulunmayan fertlerin topluluğudur.” (Ötüken dergisi, Şubat 1970, S.104)

Demek ki Türklük, sadece Türk doğanlardan oluşan bir topluluk değil, başka ırklara mensup olup da kendisini Türk kabul eden, Türklüğü bir milliyet kimliği olarak benimseyen herkesi kapsayan sosyolojik bir milliyet davasıdır.

2.Nihal Atsız İslam konusunda da bazı zamanlar kabul edilemez nitelikte yanlış değerlendirmeler yapmış olsa da zaman içinde doğru bir yaklaşıma da ulaştı. Türk çocukları onun İslam’la ilgili şu değerlendirmelerini esas alsınlar:

”Yirminci yüzyılda müsbet ilmin ve batı medeniyetinin ışığı altında, medenî milletlerin ve toplumların dine bütün varlıklarıyla sarılmış olduklarını görüyoruz. Çünkü Tanrı inancı ve dolayısıyla din, fert olarak da, millet olarak da vazgeçilmez mânevi ve ahlakî büyük bir dayanaktır. Bu sebeple, bugünkü Türk dünyasının dayandığı iki esaslı temelden birisini teşkil eden İslâm dininin, millî varlığımızın ayrılmaz bir parçası olduğuna inanıyoruz.” (Orkun dergisi, Şubat 1962, S.1)

“İnsanlar mizah ve şaka yapabilirler. Fakat bazı konular vardır ki onlar asla şakaya gelmez. Orada ciddi olmak insanlık borcudur. Bayrakla alay edemezsin. Millî tarihle alay edemezsin. Kur’an’ı mizah konusu yapamazsın. Aile namusunu hiçe sayamazsın. Bunlar millî mukaddesattandır (kutsallarımızdandır). Millî mukaddesatı olmayan millet, millet değil hayvan sürüsüdür.”(Ötüken dergisi, Nisan 1968, S.52)

*Nihal Atsız’ın Allah’la alay eden bir kitapla ilgili yorumu önemlidir. Bir yazısında 1947 yılında Millî Eğitim Bakanlığının okullara, öğrencilere tavsiye ettiği Eflatun Cem Güney’in Nar Tanesi adlı kitabını eleştirir. Sözü Nihal Atsız’a bırakalım:

“Şimdi, tesadüfen, bu iyi niyetle derlenmiş ve Ankara Radyosu ile Millî Eğitim Bakanlığı âlet edilerek propagandası yapılmış olan kitabı şöyle bir karıştıralım. Dehşetten titremek, şaşkınlıktan bağırmamak ve bu sinsi propagandaya bilmiyerek âlet olanlara kızmamak sizin de, bu satırları okuyanların da bilmem elinizden gelecek midir? Bakın, kitabın 19'uncu sayfasından aldığım şu satırlara:

"Hey insan oğlu, insan oğlu! Sen Allah’ın bol, insanın kıt yerinde, geldin beni kurtardın. Seni sırtımda yedi yıl, yedi derya dolaştırsam gene hakkını ödeyemem. Veren Allah ne muradın varsa versin. Ama ne olur, ne olmaz. Allah’ın işine pek güvenilmez. Bazen kuyruğu ile oynar, bazen kulları ile..."
Görüyor musunuz "Bu toprağın masalları" diye körpe beyinlere akıtılan zehiri? Bu toprağın sahiplerinin en kutlu varlık diye tanıdıkları ve "Tek" bildikleri Allah bollaştırılarak kıymetten düşürülüyor. Sonra da kendisine itimad caiz olmayan bu Allah kuyruğu ile oynuyor.

Ey bu toprak için Allah Allah diye bağırarak can verenlerin soyundan gelenler! Ey, dokuz asırdır Allah uğrunda gazâ edenlerin nesilleri!.. Körpe beyinleri yeni yeni uyanan yavrularımıza, bu kızıl düzenler ve dolanlarla, Tanrı'nın ne yolda tahayyül ettirildiğini görüyorsunuz. Aldanmayın. Maksat Türk cemiyetinin temel dayanaklarından biri olan Allah fikrini yıkmaktır. Allah düşüncesi, yurt ve millet sevgisi, ahlâk duygusu ve aile bağları yıkıldıktan sora geriye ne kalır? Her yabancı istilâyı kabule hazır, hayvanlaşmış bir yığın.

Hiçbir Türk masalında Tanrıya saygısızlık edilemez. Hiçbir Türk köylüsü masal anlatırken Allah’ın kuyruklu olduğundan bahsedemez. Bundan dolayı masalı hazırlayan Eflâtun Cem de, Doğan Kardeş’in sahipleri olan Vedat Nedim ve Ankara Radyosu’nun meşhur Ayşe Ablası olan sayın Bayan Neriman Hilâl de mes’uldür. Vedat Nedim eski bir komünist olduğu için Tanrı'yı inkâr etse bile her hafta Türk çocuklarına nazikâne öğütler veren Ayşe Abla’nın bunu yapmaması lâzım gelirdi.
Bizim elimizden yalnız ikaz geliyor. Türk ana babaları, eğer milliyetçi iseler, eğer Türk kalmak ve çocuklarını da Türk yetiştirmek istiyorlarsa uyanık bulunmalıdırlar, hem de çok uyanık...”(Altın-Işık, 15 Mart 1947, C. 1, S. 3)

Görüntünün olası içeriği: 1 kişi, şunu diyen bir yazı '3 Mayıs bir bayram değildir. Milli şuurun ayaklanmasıdır.'