TARİH GELECEKTİR

DOSTLARI KAYBETMEMEK Mİ, DÜŞMANLARI KAZANMAK MI?

TARİH GELECEKTİR

Prof. Dr. Yusuf Halaçoğlu’nun “tarih gelecektir” sözünü değerli bulurum. Tarihçi ve Türk Tarih Kurumu E. Başkanı olan bir uzmanın “tarih geçmiştir” demek yerine, “tarih gelecektir” demesi çok anlamlı.

Yusuf Halaçoğlu da, Mehmet Akif merhumun "Tarihi tekerrür diye tarif ediyorlar / Hiç ibret alınsaydı, tekerrür mü ederdi?” mısralarında olduğu gibi, insanların ısrarla tarihten ders çıkarmama davranışını tespit ediyor.

Heraklit “aynı nehirde iki kere yıkanılmaz” derken bile muhtemelen tarihte tekrarın olmadığını söylemiyordu.

Belki Karl Marx gibi, tekerrürün olduğunu ama tekrarın öncekiyle tam da aynı olmadığını ifade ediyordu: “Tarih kendini tekrar eder. İlkin trajedi şeklinde, sonra maskaralık” diyerek.

Bu yüzden Andre Gide’in “söylenmesi gereken her şey çoktan söylendi. Ancak kimse dinlemediği için her şey tekrar söylenmeli” tavsiyesine uyalım. Ve tarihten bir yaprak çevirelim.

****

DOSTLARI KAYBETMEMEK Mİ, DÜŞMANLARI KAZANMAK MI?

“Onlar, zarar vermeyeceklerinden emin oldukları için dostlarını kendilerinden uzak tuttular. Kendilerine bağlamak ve kazanmak için de düşmanlarını yakınlaştırdılar. Yakınlaştırılan düşman dost olmadı. Ama uzaklaştırılan dost düşman oldu. Herkes düşman safında birleşince de yıkılmaları mukadder oldu.”

Bu veciz sözün sahibi Ebû Müslim Horasanî. Bilindiği gibi İslâm tarihinin önemli şahsiyetleri arasında yer alan Ebû Müslim, Emevîleri yıkıp Abbasileri iktidara getiren kudretli kumandan.

Bu sözün her devirde geçerli olmasının hikmeti, insanoğlunun davranış kodlarının yüzyıllar boyunca değişmediğinin bir göstergesi olsa gerekir.

Günümüzde de gücü ele geçirenlerin hem iç siyasette ve hem de dış siyasette, önceliğinin kendisine zarar vereceğini düşündüğü rakipleri veya düşmanları yanına çekmek olduğu görülüyor. Muhtemelen insanların kendilerini güvende hissetme içgüdüsüyle alakalı bir durum bu.

Oysa “kuyruk acısı ve evlat acısı” gibi derin izler bırakmış olayların yarattığı öfke, nefret ve öç alma gibi düşmanca duygular kolayca ateşlenebilir.

Bunların zıddı olan sevgi, saygı ve sadakat gibi dostça duyguların yaşaması için sürekli bu alana yapılacak “duygusal yatırımlara” ihtiyaç duyarız.

Güç sahipleri eski dostlarının sürekli kendisine karşı bağlılık, sadakat ve sevgi göstermek gibi “duygusal yatırımlar” yapmasından hoşnut olur. Fakat eski dostlarına karşı kendisinin “duygusal yatırım” yapmasını engelleyen nefsani engeller ortaya çıkar.

Bu gücü elde etmesinde kendilerinin de payı olduğunu söyleyen eski dostlardan hoşlanmaz olurlar. Dostlarını kendi gücünden yararlanmak isteyen ve sürekli kendisinden talepte bulunacak kişiler olarak görürler.

Dostlarını, kendisine yardımcı olabileceği yetkilerle donattığında esasen kendisi için yararlı olanı yapmış olacağını düşünemez. Hele hele borç ödeyen olmak güç sahibi olmanın raconuna uymaz. O sadece “ihsanda” bulunur. Bu ihsan karşılığı sadakat bekler.

Fakat dağıtacağı “ihsan” sınırlıdır. Bu yüzden “kendisine zarar verme ihtimali olmadığı için” eski dostlarına değil kendisine zarar vereceğinden endişe duyduklarına, onları kazanmak ve yakın tutmak için, yetki ve güç verirler.

Güç sahipleri için hayat gül bahçesi değildir. Güç kullanmak çetin yollar aşmayı gerektirir. Bu zorlu yolculukta yol arkadaşlarını iyi seçemeyenlerin akıbetleri hayalleri gibi olmaz.

****************************

İKTİDAR ORTAK KABUL ETMEZ

Ebû Müslim Horasanî, sadece yukarıda verdiğimiz sözü ile değil, hayatı ile de bugüne ve yarına ışık tutan dersler vermiştir.

Bu büyük komutan Emevî hanedanını yıkıp, Abbasîlerin iktidara gelmelerinde etkin rol oynamış ve aile içi muhaliflerinden kurtulmalarını sağlamıştır. Ancak bu yaptıkları ve kendisine sadık birlikler sayesinde öyle bir güç kazanmıştır ki, bedelini hayatı ile ödemiştir.

Çünkü devlet içinde gittikçe artan gücü Halifeyi korkutmuştur. Abbasî halifesi Mansur, Ebû Müslim’in gücünü kendisi için bir tehdit oluşturduğu kanaatine varmıştır. Ebû Müslim’i son derece iltifatkar bir tavırla sarayına davet ederek, görüşme esnasında öldürtmüştür.

Bu ve benzeri tarihi olayları en iyi açıklayan sözü hatırlayalım: “İktidar ortak kabul etmez.”

****************************

GÜÇ SAHİBİ OLMAK, GÜÇLÜ OLMAK DEĞİLDİR

İktidar olmak ile muktedir olmak farklı şeylerdir. Bunu en iyi güç sahibi olan bilir.

Nasıl ki “var olmakla” “varlıklı olmak” aynı şeyler değilse, “güçlü olmakla” “güç sahibi olmak” da farklı şeylerdir.

“Hiçbir sahiplik, insanı gerçek anlamda güçlü kılmaz. İnsan ne kadar çok şeye sahip olursa olsun, içinden gelen bir gücü ve eksikliğini giderecek gerçek dostları da yoksa, sahip oldukları ona gerçek bir güç vermez.”

****************************

NİÇİN YAZDIM?

Bu yazdıklarımı herkes kendine göre bazı somut olaylara uygulayarak okuyacağını sanıyorum. Bence hiç mahzuru yok, isteyen herkes kendince hangi olaya uygun görüyorsa onu düşünebilir. Kendi çalıştığı şirkette, kurumda; görev yaptığı STK’da veya siyasi partide yaşadıklarına uygulayabilir.

Ama bana bu yazıları yazdıran 18 yıllık Ak Parti iktidarı sürecinde yaşadıklarımız. FETÖ ile yol arkadaşlıkları, PKK ile yürütülen “çözüm süreci” ve akıbeti gibi olaylar… R. Tayyip Erdoğan’ın yola çıkarken beraber olduğu arkadaşlarının bazılarının kendilerinden uzaklaşmış olması, hatta bazılarının siyasi partiler kurarak rakip olmaları gibi gerçekler.

Bana Stephen Hawking’in cümlesiyle diyebilirsiniz: “Tarih çalışmak için çok zaman harcıyorsunuz. Kabul edin ki, bu çoğunlukla aptallığın tarihidir.”

Ben de kabul ediyorum, özellikle son 18 yılda çok aptalca şeyler yaşadık.

Dileğim, yaşadığımız trajedileri tekrarlayarak maskara olmamamız.

12 Ekim 2020

Ruhittin Sönmez