TALİBAN’IN ŞERİAT ANLAYIŞI VE ERDOĞAN

“Sosyolojik olarak kölelik, dar kafalı ve haşin bedevi hayatının ayrılmaz bir parçasıdır;

TALİBAN’IN ŞERİAT ANLAYIŞI VE ERDOĞAN

166 yıl önce Arabistanlı "reis'ül ulema" Şeyh Cemal şöyle bir fetva yayımlamıştı: "Köleliğin yasaklanması şer'i şerife (şeriata) aykırıdır ve bundan başka kadınların açık gezmesi ve kadınların boşanma yetkisi olması gibi temiz şeriata aykırı teklifleri olduğu için Türkler müşriktir... Türkler mürted oldu... Türkler üzerine cihad edin... Kanlarını dökmek, evlatlarını esir etmek helaldir."

Güya Osmanlı Devleti şeriat devleti idi.

“Şeriat devleti” Osmanlı’ya karşı, 1855’te Arabistanlı şeyhin bu fetvasına dayanarak Mekke Emiri Vahhabiliğin başlangıcı olan isyanı başlatmıştı.

Mekke Emiri Abdülmuttalip’in isyan gerekçesi Osmanlı’nın kanunname çıkararak köleliği yasaklamış ve modernleşme hareketlerini başlatmış olmasıydı.

Türkiye’de İslamcıların da yenilikçilerin de saygı duyduğu büyük alim Ahmet Cevdet Paşa bu fetvayı veren şeyhleri ve isyancıları “fitne ve fesatçı ahmaklar” olarak değerlendirmişti.

Üstelik “Ahmet Cevdet Paşa ömrü boyunca şer’i şerif’i savunan”, medreseden yetişme, hukukçu ve tarihçi bir bilim adamıdır. Geleneksel fıkıh kaynaklarından yararlanarak yaratılan, kısmî bir Medeni Kanun olan, Mecelle’nin büyük kısmının yazarıdır.

Ancak “laik yargının ülkemizdeki ilk kurumları olan Nizamiye Mahkemeleri (ticaret, hukuk ve ceza mahkemeleri) A. Cevdet Paşa’nın ‘şer'i şerif’ten getirdiği hukuki gerekçelerle kurulmuştur!” Çünkü Avrupa ile ticari ilişkiler gelişmişti ve bu ülkelerdeki çoğu kurumlar (mesela Limited ve Anonim Şirketler) fıkıhta yoktu.

Osmanlı şehirleşmiş, göçebeliği marjinalleştirmiş, farklı ırkların bir arada yaşadığı çoğulcu bir sosyal yapıdaydı ve Ahmet Cevdet Paşa gibi alimleri vardı. Osmanlı bunun için köleliği kaldırmıştı.

“Sosyolojik olarak kölelik, dar kafalı ve haşin bedevi hayatının ayrılmaz bir parçasıdır; dini de buna göre anlamışlardır.” (Bu bilgileri özetleyerek aldığım Taha Akyol’un yazılarından daha geniş bilgi edinebilirsiniz.)

Bahsettiğimiz bu radikal İslamcı inancın günümüze uzanan çizgisinde Taliban, El Kaide, IŞİD gibi dünyada terör örgütü olarak kabul edilen örgütler bulunmaktadır.

******************************

ERDOĞAN’IN TALİBAN MESAJI SORUNLU

ABD başta olmak üzere NATO güçleri Eylül ayına kadar Afganistan’dan çekilme kararı aldı. Çünkü savaş ve yeni bir düzen için tahminen 2 trilyon dolar harcanmasına rağmen istenen sonuç alınamadı.

Türkiye ABD’nin isteğine uyarak Kabil Havaalanının güvenliğini sağlamak görevini üstlenmeye talip oldu. Fakat Taliban buna “tüm işgal güçleri çekilmeli" diyerek karşı çıkıyor.

Halen Afganistan’ın yaklaşık yüzde 80’ine Taliban hâkim. Yakında tamamını kontrol etmesi bekleniyor.

Taliban kendilerini "Afganistan İslam Emirliği" olarak tanımlayan Sünnî ve radikal İslamcı bir grup.

****

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Taliban'ın Türkiye'ye yönelik eleştirilerine karşı “Türkiye’nin Taliban’ın inancıyla alakalı ters bir yanı yok. Daha iyi anlaşabileceğimize ihtimal veriyorum” dedi.

Bu söz çoklarını korkudan ürpertti. Acaba Taliban ile Türkiye Cumhuriyeti’ni yönetenlerin İslam’ı aynı şekilde anladığını mı ima ediyordu?

****

Erdoğan’ın sözünden endişe duyanlar Gulbeddin Hikmetyar’ı ve O’nun dizinin dibinde oturan, 31 yaşındaki, Tayyip Erdoğan fotoğrafını hatırlıyorlar.

Hikmetyar Sovyet işgali sırasında Afganistan’da CIA tarafından eğitilip donatılarak Sovyetlere karşı kullanılan Hizb-i İslami'nin kurucusu ve önderi idi. Hikmetyar, 1993 ile Taliban’ın başkent Kabil’i ele geçirdiği 1996 yılları arasında başbakanlık görevinde bulundu.

Soner Yalçın’ın yazdığına göre, “Gulbeddin Hikmetyar CIA’nın yardım ettiği, Sovyetler Birliği işgaline direnen yedi İslami gruptan birinin lideriydi. Taliban'dan korkup İran'a sığınınca CIA ile ipler koptu. ABD ve BM tarafından hemen ‘terörist’ ilan edildi.

Hikmetyar; televizyon seyredilmesinin, müzik dinlenilmesinin ve sinemaya gidilmesinin haram olduğunu söyleyen; Kabil Üniversitesinde okurken yüzü açık kızlara kezzap atan acımasız biriydi.”

****

Taliban ise 1994’de bir talebe hareketi olarak ortaya çıktı. Pakistan’ın desteğiyle, kaos ortamında kanun ve düzen vaadiyle büyüdü.

“Hayata neşe katan her şeye düşman olan” bir yapı oluştu. “Kız okullarını kapattı, çalışan kadınları eve kapattı, kadınların yanlarında mahremleri olmadan sokağa çıkmalarını yasakladı. Kadınlar burka peçe giymek, erkekler sakal bırakmak zorundaydı. Televizyon, müzik ve sinema yasaklandı. Din polisi ise bu kuralların uygulanmasını sağlamakla görevli idi.”

“Taliban haşhaş üretimine cevaz veriyordu. Afyon serbest, alkol haramdı. Çünkü haşhaştan aşar (yüzde 10 vergi) alıyordu. Haşhaş ana gelir kaynağı olunca hasımları da ondan farksızdı. Mesela Hizb-i İslâmî'nin de Kunduz'da gelişmiş eroin laboratuvarları vardı.”

****

Hizb-i İslami’nin de Taliban’ın da uygulamaları bizim İslam anlayışımızdan ve uygulamalarımızdan çok uzaktır:

Biliyoruz ki, Türkiye Cumhuriyeti’ni yöneten R.T. Erdoğan ve AKP’lilerin kahir ekseriyeti de bu anlayıştan çok uzaktır. Belki AKP seçmenlerinden yüzde bir bile etmeyen bir kesim bu anlayışa yakın olabilir.

Türkiye Afganistan’da hem bizim ve hem de oradaki Müslümanların lehine olan bir politika geliştirmek istiyorsa resmî açıklamalarda ve asker kullanma konusunda çok dikkatli ve temkinli olmalıdır.

Akıl ve bilim ışığındaki din anlayışından, çağdaş uygarlık hedefinden ve dış politikada Atatürk’ün “Yurtta sulh, cihanda sulh” ilkesinden sapmadan yola devam etmeliyiz.

26 Temmuz 2021

Ruhittin Sönmez