SÖYLEŞİ: DİJİTALLEŞME SANATI BASİTLEŞTİRSE DE GELİŞTİRMEYE DEVAM EDİYOR

“Bir sanat kopyalanıp başka bir yerde paylaşılıyor. Bu çok büyük bir emek hırsızlığıdır” dedi.

SÖYLEŞİ: DİJİTALLEŞME SANATI BASİTLEŞTİRSE DE GELİŞTİRMEYE DEVAM EDİYOR

Sanatın yavaş yavaş, büyüyerek güzelleştiğini söyleyen Ressam Gökhan Yıldırım, dijitalleşmenin sanatı çok basitleştirdiğini kaydetti. Yıldırım, “Bir sanat kopyalanıp başka bir yerde paylaşılıyor. Bu çok büyük bir emek hırsızlığıdır” dedi.

Antalya’da yaşayan 34 yaşındaki Ressam Gökhan Yıldırım ile hoş sohbet eşliğinde bir söyleşi gerçekleştirdik.  Ressam Yıldırım, dijitalleşmeden, sosyal medyaya; pandemi sürecinden,  eğitimin sanat üzerindeki etkisine. Bir sanatçı en çok neyden korkar, en çok ne hoşuna gider ve bir sanatçının en büyük korkusunun ne olduğuna kadar birçok konuyu dile getirdi. İşte Yıldırım ile yaptığımız söyleşi.

Gökhan Bey öncelikle sizi tanıyalım. Bize kendinizden bahseder misiniz?

34 yaşındayım. Antalya’da yaşıyorum. Bir süre yurt dışında kaldım. Evlendikten sonra Antalya’ya yerleştim ve burada yaşamaya karar verdim. Antalya ve İstanbul’da atölyem var. Arada yurt dışına gidip geliyorum.

HEDEFİM ÖĞRENCİLER YETİŞTİRMEK

Antalya’daki atölyenizden bahseder misiniz? Burada eğitim üzerine çalışmalar oluyor mu?

Antalya’daki atölyemi faaliyete geçireli üç ay oldu. Profesyonel bir atölye oldu. Her sanatseverin çalışabileceği bir atölye oldu. Burada öğrencileri yetiştirmeyi hedefliyorum. Özellikle Güzel Sanatlara hazırlanan ya da bu konuda eğitim almak isteyen öğrenciler için mükemmel bir atölye oldu. Bir takım eksiklerimiz var. 1 ay içerisinde tamamen faaliyette olacak.

EMEĞE SAYGILI OLMALIYIZ

Dijitalleşmenin sanata etkisi nedir sizce?

Aslında ben sosyal mecraya karşı bir insandım. Fakat günümüzde artık sosyal medya hayatımıza öyle bir girdi ki, sosyal medyasız hiçbir iş yapamaz olduk. Dijital dünya sanatı çok hızlı akıp giden bir konuma getirdi. İnsanlar; ressamları, heykeltıraşları, müzisyenleri daha çok tanıyorlar. Ellerindeki telefonla hemen her yere ulaşabiliyorlar. Bir eseri sosyal medya üzerinden saniyeler içerisinde tüm dünya ile paylaşabiliyorsun. Tabi bunun dezavantajları da var. Maalesef bazı insanlarda emeğe saygı yok. Bir sanatı kopyalayıp kolay bir şekilde paylaşabiliyorsun. Emeğe saygı gösterilse daha iyi olur düşüncesindeyim. Yapılan bir eseri başka bir yerde görebiliyorsunuz. Emek hırsızlığı yapılıyor maalesef. Sosyal medya üzerinden Dünyanın birçok yerinde takipçilerim var. Çok iyi sonuçlar alıyorum. Amerika’dan, Avrupa’dan, Brezilya’dan, birçok ülkeden yazanlar oluyor. Sosyal medyayı gerçek işimize yarayacak şekilde kullanırsak her şey daha farklı olur diye düşünüyorum.

Pandemi süreci çalışmalarınız ne yönde etkiledi?

Tüm dünyada olduğu gibi tabi bizim sektörü de etkiledi. İstanbul’da faaliyete geçireceğimiz kişisel sergimizi pandemiden dolayı askıya aldık.

SANATTA EĞİTİM ŞART

Sanat doğuştan gelen bir yetenek mi? Eğitimin sanat üzerinde etkisi nedir?

Toplum içinde bunu “ustadan gelme, alaylı, çekirdekten yetişme” bu tarz söylemlerle nitelendiriyorlar. Hatta Salvador Dali’nin bir sözü var, “Herkes resim yapabilir ama herkes Dali olamaz” Bu aslında onun yıllar önce bir röportajında söylediği bir söz. Ben de böyle düşünüyorum. Ben sanatçı doğduğumu düşünüyorum. Bir insan sonradan sanatkâr olabilir. Sanatla uğraşabilir ama ben her insanın doğasının başka şekilde yaratıldığını düşünüyorum. Kendimi keşfettiğimde her şeye, her estetiğe duyarlı olduğumu gördüm. Sadece resim ve heykel konusunda değil. Her şeye estetiktim. Sanatsal olan her şeyi yapmak istiyordum. Eğitim ile de sanatı daha da geliştirebiliriz. Sanatta eğitim şart. Buna kesinlikle katılıyorum. Ben eğitimimi yarıda bıraktım. Almanya’ya gittim. O zaman başka dünyalar vardı kafamda çünkü her sanatçının uç bir noktası var. Ama eğitimimi bırakmadım. Dışarıdan tekrar devam ettim ve bitirdim. Bana ne etkisi oldu? Ben okulu insanlara karşı soğutmak istemem tabii ama teknik olarak eğitim çok önemli. Çünkü teknik bir eğitim alıyorsun. Nasıl kullanacağını, nasıl hareket edeceğini, vizyonsal olarak nasıl yorumlanacağını sana veriyorlar.

TÜRKİYE’DE SANAT GERİDE

Ülkemizde sanat heykeli konusunda çalışmalar nasıl gidiyor?

Ülkedeki sanat benim istediğim noktada değil. Ben yeri geliyor; Kültür Bakanlığı’yla da çalışıyorum, yurt dışında temsilciliklerden destek alıyoruz ama sanat bizim ülkemizde istendiği yerde değil. Bu yüzden insanların biraz daha özveri göstermesi gerekiyor. Dijitalleşme çağında daha çok ön plana atıldı ama istenilen yerde değil. Her şeyin altında sanatçı, her imzanın altına sanat ibaresini koyuyorlar. Bu benim çok hoşuma gitmiyor.

HERKES SANAT YAPABİLİR, FAKAT ESTETİK VURGUSUNU, HERKES YAKALAYAMAZ

Tanıtıp, tüketilmesi için müzik, resim, heykel gibi sanatsal faaliyetler sizce popüler mi olması lazım. Popüler olmayan bir şeyin tüketilmesi çok mu zor?

Popüler olmasına gerek yok. Bana göre; popülerlik başka bir olaydır. Bazı sanatçılar popülerliği yakalıyorlar. Reklam, televizyon, medya gibi unsurlarla bu yapılabilir. Bununla popülerliği yakalayıp bir kitleye oturuyorsun. Günümüzde en çok sinemada kullanılıyor. Eğer şuna örnek verecek olursak; geçmiş çağlarda sanat popüler değildi ve sonradan eski sanat gün ışığına çıkınca popüler olmaya yüz gösterdi. Bu şekilde popüler olmasının bir önemi yok çünkü sanat herkes içindir. Toplum içindir. O yüzden popülerlik sadece çevrenin verdiği bir faktördür. Dediğim gibi yine tekrarlıyorum; herkes sanatla elbette uğraşabilir ve herkes sanat yapabilir, sanat icra edebilir. Bir şeyler oluşturabilir, bir şeyler üretebilir ama estetik vurgusu, kaygı, bütünleşme, bunlar herkesin yakalayabileceği bir durum değildir.

Sizce sergi, galeri, fuar alanlarında sanat olması gereken değeri buluyor mu?

Bir sanatçı bir sergi oluşturmak için bir bütçe ayırıyor. Bir sponsor desteği istiyor. Eğer maddi desteği varsa buna gerek duymuyor. Maddi desteği yoksa dışarıdan kesinlikle destek alması lazım.  Türkiye’nin büyük bir çoğunluğu sanattan yoksun kalıyor ve sergi, fuar alanlarına gitmiyor. Sadece televizyondan, yeni yeni medyadan gördükleri sanal galerilere, sanal ortamlara göz atıyorlar. Bu şekilde bunları görüyor ama sorsanız birçok insan gerçekten de kendi ülkesindeki müzelere dahi gitmemiştir. Kendi ülkesinde hiçbir sanat galerisini gezmemiştir.

Verilen değer parayla mı ölçülmeli yoksa katılımla mı ölçülmeli?

Evet, çok güzel bir noktaya değindin bence. Parayla katılım deyince aklıma şu geliyor; burada sergilerde diyelim ki 21 günlük bir süre var. Sergi sahibi orada sürekli bulunuyor mu? O da önemli. Belki bir yerden sonra vazgeçiyor, sergi alanına gitmiyor bile. Süre bittikten sonra eserlerini toplamaya gidiyor ya da ara ara uğruyor. Çünkü arz-talep meselesi gibi oluyor bir yerden sonra.

POPÜLARİTE PARA DEĞİL, SANATÇININ ÜSTÜNE OLMASI LAZIM

 

Üreten sanatçı orada olmalı. İnsanlarla birebir konuşması, eserini anlatması, nasıl yaptığını anlatması, onunla neler yaşadığını, geçen zamanı anlatması ve birebir diyalog kurması lazım. Nasıl bir kitap yazarı her gelenin tek tek imzasını verip ona bir kitap hediye ediyorsa, bir ressam veya heykeltıraş da o şekilde insanlarla birebir diyalog içine girerse bu daha iyi olur. Maddiyat onu sonradan getirecektir zaten çünkü sevgi, toplumun sevgisi ve sanatı, o kişiyi sevmesi, o popülerliği zaten getirecek arkasından. Sonra başarıyla birlikte maddiyat da gelecek. Maddiyat ülke açısından da önemli bir konudur. Biliyorsunuz, sanatçılar ülkelerin markasıdır. Bugün başka bir ülkeye gittiğiniz zaman bizi sanatçılarımızla tanıyorlar. Bize sanatçının ismini verdikleri zaman direkt o ülke aklıma geliyor. Avrupa’da bize bunu sürekli empoze etmeye çalışıyorlar. Bir Picasso, Dali dediğimiz zaman, bir eser dediğimiz zaman tüm dünyada insanlar biliyor ve o ülkeyi tanıyorlar. Bizde de böyle olması lazım. Popülarite para değil, sanatçının üstüne olması lazım.

Geldiğimiz bu noktada sanatsal anlamda artık birçok şey dijitalleşti ve dijitalleşmeye de devam ediyor. Bu konuda neler düşünüyorsunuz?

Dijitalleşmeyi öneriyorum… Bunun artıları tabi ki de çoktur. Sosyal medya ile sanat daha çok kitleye ulaşıyor. Tabiki eksilerini unutmamak lazım. Dijitalleşmenin kötü bir yanı da senin eserlerini çok hızlı bir şekilde kopyalayarak, senin yaptığını sanki kendisi yapmış gibi ön plana çıkarıyorlar. Bunun önüne geçemiyorsun.

EMEK HIRSIZLIĞININ ÖNÜNE GEÇİLEMİYOR

Birçok tanıdığım ünlü sanatçı da “Ben esinlendim” diyor. Ama ürünleri birebir kopya çıkabiliyor. Yani bakıyorum nasıl esinlenebilir bir insan diyorum kendi kendime; ama bakıyorsun reklam ve tanıtım gücü çok yüksek, maddi aldığı destek çok yüksek oluyor. Sponsorlar buna harcanan parayla tabi ki popülerlik açısından sosyal medya ağları olan Instagram, Facebook gibi yerlerde çok ön plana çıkartıyor sizi. Bakıyorsun; dünyanın, Türkiye’nin en popüler sanatçısı sen olmuşsun. Bu çok basit bir şey oluyor; size ait olmayan bir eseri sizinmiş gibi sunarak kandırmış olmak ise ayrı bir etik değer konusu olarak soru işareti şeklinde akıllarda kalabilir. Bütün paramı, gelirimi reklama harcayayım yarın Türkiye’nin en popüler sanatçılarından birisi ben olurum. Ama ben gerçek sanat yapıyor olur muyum? Olmam.

Bir sanatçı en çok neyden korkar ve bir sanatçının en çok ne hoşuna gider. Bir sanatçının en büyük korkusu nedir sizce?

Benim en çok korktuğum şey güzel olan bir şeyin bitmesidir. Herkes gibi güzel olan her şeyin bitmesinden korkarım.  Atölyede bir çalışma yapıyorsam, ona gerçekten emek harcamışımdır. Her şeyi yapmışımdır, her şey hazırdır.  Çok güzel başlamışımdır, orada bir kopukluk olur. Aylarca oraya gitmediğimi ve günlerce boyalara elimi sürmediğimi, fırçayı elime almadığımı bilirim. Sanatçının tarzına, kullandığı malzemeye göre tuval kaygısı değişir. Ama eğer kendinden eminse tuval üstüne başladığın zaman olay bitmiştir. Ama yine de her sanatçı bir kaygı, bir korku yaşar. Ama zaten kaygısını tuvale aktardığı zaman sanat ile bütünleşiyor.  Çünkü kaygı da bir başka şeyler ortaya çıkartıyor. Benim çoğu zaman kaygıyla bıraktığım tablolarım olmuştur ve satılmıştır.

Türkiye ve Avrupa’daki toplumların sanata bakış farkı nedir sizce?

BEN YİNEDE ÜLKEMİ TERCİH EDERİM

Başka bir ülkenin sınır kapısına gittiğinizde bile sanatçıyım diyorsunuz ve sizi çok güzel karşılıyorlar. Ama hemen arkamda benden birisi benim ırkımdan, benim ülkemden birisi duruyor, saatlerce soru soruyorlar. Ben sadece sanatçıyım diyorum, güler yüzle “hoş geldiniz” diyorlar. Bu birinci durum olarak aktarılabilir. Belli ki sanata değer veriyorlar. Ülkede bir şeyler yapmak istiyorsun, sana bir bütçe veriyorlar. Mesela bugün kalkıp gideyim Avrupa’da kişisel bir sergi oluşturmak isteyeyim; hemen destek geliyor ve senin ülkede kalmanı istiyorlar, sana yardım etmek istiyorlar, sanata aşırı saygıları var. Fark etmiyor, ne çizdiğinin önemi yok. Nasıl düşündüğünün önemi yok.  Ama ben yine de kendi ülkemde sanatı icra etmeyi tercih ederim. Çünkü ben öldüğüm zaman burada öleceğim ve buradaki insanlar beni bilecek ve bunu ispatlayacağım.
***
Ressam Gökhan Yıldırım Kimdir?

Gökhan Yıldırım, 24 Şubat 1986 tarihinde Ahlat’ta doğmuştur. Yıldırım, üç çocuklu bir ailenin ikinci çocuğudur.

Ailesi 1988 yılında Antalya’ya yerleşince eğitim hayatına orada başladı. İlköğretim yıllarının başlarında el sanatları ve sanatla ilgili diğer çalışmalara da ilgisi olduğunu fark edince kendisini bu alanda yetiştirmeye karar verdi. Öğretmeninin kendisine verdiği ödev sayesinde ilk sanat tecrübesini yaşadı ve giderek sanata ilgisi artmaya başladı. Resim derslerinde en yakın arkadaşlarının iyi notlar alması için onlara resimler yapardı ve bu yüzden zaman zaman kendi resimlerini yetiştiremediği bile olmuştur. Sanatla ve özellikle resim ile olan bağı giderek güçlenmiştir ve ilerleyen yıllarda bunların meyvesini de toplayacaktır.

1997 yılında ailesinin ayrılması sonucu annesi ile yaşamaya başladı. İlk ödülünü 1997 yılında okullar arası düzenlenen kompozisyon ve el yazısı yarışmasında aldı. 1998 yılında okulda düzenlenen resim yarışmasına katılarak ilk resim ödülünü almış oldu. Aynı yıllarda Alman Dili Edebiyatı ve Eğitimi alarak Almanca öğrenmeye başladı. 2000 yılında İngilizce dilini de merak ederek İngilizce öğrenmeye başladı. Ve Lise yıllarında hem okuyup hem çalışarak yabancı dilini geliştirmeye devam etti. Sanatçı bakış açısının ona verdiği evrensel olma güdüsü ile hareket eden Yıldırım, ilerleyen yıllarda farklı dilleri de öğrenerek kendini geliştirmeye devam etti. Ayrıca, lise yıllarında tiyatro, sahne eğitimi alarak bir dönem tiyatro ile de ilgilendi.

2004 yılında ilk yurtdışı deneyimini yaşadıktan sonra yurt dışına olan merakı artınca 2006 yılında Almanya’da 6 ay yaşayıp bir dönem orada kalmayı seçti. 2006 yılında amatör olarak resim yapıp bundan gelir etmeye çalıştı. 2009 yılındaki askerlik döneminde Rusça diline merak salıp Rusça yazmayı ve okumayı kendi çabasıyla öğrendi. 2011 yılında Atv, Star ve birtakım yaygın televizyon kanalları için sanatsal çalışmalar da bulundu. Star Tv’de yayınlanan “İffet” dizisi, TNT ekranlarında yer alan “Yıldız Masalı” dizisi, Atv’de yayınlanan “Karadayı” dizisi için sanat yönetmeniyle birlikte yaptığı çalışmalar oldu. Bu dizilerde kullanılmak üzere kendi resmettiği tablolarını da sergilenmesi için verdi.

Bu sayede yaptığı çalışmaların ilk kez televizyon ekranlarında yayınlanmasını sağladı. Bu sırada bazı ünlü isimler ile çalışma fırsatı bulunca televizyon dizileri ve sinema filmleri için çalışmalar yaptı.

Almanya'da müzikal tiyatroların sahne sanatları ile de ilgilenen ressam çeşitli katkılar sağladı. Dünyaca ünlü; Cats, West Side Story, Lion King, Mamma Mia gibi müzikaller için yaklaşık 50 kişilik ekip ile çalışmalarda bulundu. Bu etkinlerde plato ve sahne kurulumlarından heykel ve kuklalara kadar birçok sanatsal işleri yerine getirdi.

2011 yılında yaptığı bir tabloyu İstanbul’da bir şirket sahibine yüksek bir fiyata satarak kendini bu alanda ispatladı.

2012 yılında ilk sergisini yurt dışında açtıktan sonra sanata bir dönem ara verip ticaret hayatına atıldı. Uluslararası ticaret yapmak için birçok farklı ülkede bulundu. 2014 -2015 yılında İtalya’nın Roma, Floransa, San Marino şehirlerinde ve ondan sonra 2 yıl kadar Ukrayna’nın başkenti Kiev’de yaşadı. Yurtdışında yaşadığı bu dönemlerde çeşitli çalışmalarda bulundu.

Kiev’de yaşadığı dönemlerde öğrendiği Rusça dilini daha da geliştirerek ticaret ve mesleki hayatına devam etti. 2016’dan sonra Türkiye’ye dönerek sanatsal çalışmalarına İstanbul ve Antalya’da devam etti. 2019 yılında İstanbul’da kişisel sergisi için çok çalıştı ve bunu gerçekleştirdi. Yaptığı çalışmalardan elde ettiği gelirlerin bir kısmını; toplum içindeki ihtiyaç sahipleri ve vakıflar ile paylaşma prensibi ile hareket etmektedir. Bu anlamda “İyilik peşinde koş” sloganı ile çalışmalarını sürdüren Adım Adım platformu için resmi bağışçı olarak bulunmaktadır. Aynı zamanda “Okumak her çocuğun hakkıdır” prensibiyle faaliyetlerini yürüten TOÇEV ile çalışmalar yapmıştır. Beşeri ve İktisadi Kalkınma Derneği (BEKA) çeşitli çalışmalarda bulunmuştur. Afrika Vakfı için de destek olmaya devam etmektedir.

Kendisi Türkçe, Almanca, İngilizce, Rusça gibi 4 farklı dili akıcı olarak konuşup yazmaktadır. Bununla birlikte sanat, sergi, kültürel ve yardım faaliyetlerini halen sürdürmektedir. İlgilendiği spor dalları arasında koşu, yüzme, ağırlık, atletizm, golf bulunmaktadır. Şu an Türkiye’de yaşamını sürdürürken İstanbul ve Antalya arasında çeşitli zamanlarda ticari ve mesleki olarak seyahatlerde bulunmaktadır.

Gökhan Yıldırım, "yildirimarte" adındaki Instagram hesabını 2014 yılında bir arkadaşı ile oluşturduktan sonra 2017'de sayfayı tamamen kendisi alarak yönetmeye devam etti ve bugün yaklaşık 190 bin takipçisi bulunan sayfa sanat anlamında dünyanın birçok bölgesinden ressamın eserlerini bünyesinde barındıran bir sanat galeri olarak değer kazandı. Dünya çapında çeşitli sanatçıya alan açıp fırsat sunan bu platform aracılığı ile binlerce kişiye ulaşılıyor. Bunun yanısıra "yildirimarte" tescilli bir marka olarak şirket statüsünde faaliyetlerini de sürdürmeye devam ediyor. Bu kapsamda sosyal medya ağı instagram ve web sitesi aracılığı ile özel sanatsal malzemeler, yurt dışında üretilen el yapımı boyalar ve birinci sınıf kaliteli ürünlerin satış hizmeti de sunuluyor.

Resmi Instagram profili için >>> @yildirimarte

Resmi web sitesi için >>> https://yildirimgokhan.com/

Yıldırım’ın kariyerinde bazı kronolojik sıramalar ise şu şekilde:

1997 – Edebiyat kompozisyonu & kültürlerarası kompozisyon alanında ilk ödülünü kazandı.

1998 – Okullararası resim yarışmasında ilk resim ödülünü aldı.

2000 – İngilizce öğrenmeye başladı.

2004 – İlk kez yurt dışına çıktı.

2006 – Almanya’ya gitti ve 6 ay orada yaşadı.

2009 – Suriye-Irak sınırında askerlik görevini yaptı.

2011 – Atv, Star Tv vb. gibi bazı televizyon kanallarında sanatsal arka plan çalışmalarında bulundu.

2011 – İstanbul’da tablolarından birini bir şirkete satarak kendisini kanıtladı.

2012 – Yurtdışında ilk sergisini açtı.

2014 – 2015 yılları arasında İtalya ve Kiev’de yaşarken bazı sanatsal ve ticari çalışmalar yaptı.

2016 – İstanbul ve Antalya’da çalışmalarına devam etti.

2019 – İstanbul’da kişisel bir sergi açtı.

@yildirimarte hakkında:

Ressam Gökhan Yıldırım öncülüğünde yürütülmekte olan sosyal resim galerisi dünyanın çeşitli bölgelerinden yetenekli sanatçılara sesini duyurma imkânı sağlıyor. Hâlihazırda 189.000 takipçisi bulunan sayfa güncel olarak eser paylaşımlarına devam ediyor. Sanatseverler ve sanatçı arasında köprü görevi gören @yildirimarte birçok milletten farklı insanları ortak bir noktada buluşturuyor.

Hiçbir şekilde taklit eserler yayınlanmayan ve sadece sanatçıların kendi yaptıkları orijinal resimlerin yayınlandığı @yildirimarte profilinde Türkiye de dahil olmak üzere dünyanın farklı bölgelerinde bulanan ressamların eserlerine ulaşabilirsiniz. Sayfayı incelediğinizde göreceksiniz ki bu ressamlar eğer sadece kendi sayfaları ile sınırlı kalsalar bu kadar kitleye ulaşamayacaklar. İşte bu yüzden galeri adeta bir köprü görevi görüyor.