Soru: Kur’an’da Allah, insan biçimli olarak mı tasavvur ediliyor (antropomorfizm).

Öyleyse Allah da insan gibi sıradan yaratılmış bir varlık olmuyor mu?

Soru: Kur’an’da Allah, insan biçimli olarak mı tasavvur ediliyor (antropomorfizm).

Soru: Kur’an’da Allah, insan biçimli olarak mı tasavvur ediliyor (antropomorfizm). Öyleyse Allah da insan gibi sıradan yaratılmış bir varlık olmuyor mu?
Cevap: Hadis olarak verilen bir söz şöyle: “Sizden birisi (mümin) kardeşiyle kavga ederse, onun yüzüne vurmaktan sakınsın. Çünkü Allah, Âdem’i kendi suretinde yaratmıştır.”
Kur’ân’da, ise Allah’ın insanı kendi suretinde yarattığına dair bir ayet yok. Tam tersine şu ayet var: “Hiçbir şey O’na benzemez” (Enam, 100)
*Bazıları “Allah, insan formunda beden, et ve kandan müteşekkil üç boyutlu ve renklidir, fakat tatma, koklama ve dokunma duyuları yoktur” derler.
*Allah’ın insana ait organlara sahip olduğu şeklinde anlaşılan ifadelerden, birebir aynıyla cismen, maddi olarak değil, fonksiyon, işlev olarak benzerlik anlaşılır. Bu işlevsel benzerlik de vahid-i kıyasi (ölçü birimi) bağlamındadır. İnsanlar kolayca anlasın diye Allah’ın bazı özellikleri, bildikleri ve gördükleri nesnelerden örnekler verilerek anlatılır.
Mesela “Allah’ın eli” ifadesinden kastedilen şey, insanın el organı, maddi olarak insanın eline benzeyen somut bir el değil; insan elinin işlevine, mesela iş yapma özelliğine benzerlik anlamında bir el kastedilir. “Allah’ın eli”, O’nun istediği her şeyi yapabilme ve istediği her şeyi verebilme gücünü temsil eden bir semboldür.
Allah’ın insan biçimli olarak tasavvuru yaklaşımı doğru değildir. İslam’da Allah'ın zatî (birebir kendi varlığına ait) sıfatlarından biri "muhâlefetün li’l-havâdis (Allah’ın yarattığı hiç bir şeye benzemezliği) tir.
İslam, putperestliğe savaş açtı. Zira putperestler tanrıyı insan suretinde şekillendirdiler, insan suretinde heykeller yaptılar. Hristiyanlar insan olan İsa’yı tanrı yaptılar. İslam bunlara karşı çıktı.
İhlas suresinde Allah’ın insana benzemediği açıkça belirtilir: “De ki: O, Allah'tır, bir tektir. Allah Samed'dir. (Her şey O'na muhtaçtır, o, hiçbir şeye muhtaç değildir.) Ondan çocuk olmamıştır (Kimsenin babası değildir). Kendisi de doğmamıştır (kimsenin çocuğu değildir).”
Allah insana benzemez. Arada benzerlik ilişkisi değil, çağrışım ve işlev ilişkisi vardır. İnsandaki bazı özellikler Allah’ı sadece çağrıştırır. Bu durum, Allah’ın insan olduğu ya da insan gibi bir varlık olduğu anlamında değildir. Bazı özellikleri bakımından insana benzer gösterilmesi bir ölçü birimi, karşılaştırmayla algılama yöntemidir.
Bir ölçü birimi olarak kullanılan bu benzerlik, Allah’ın varlığını insan aklına yaklaştırabilmek içindir. Yoksa insan, Allah’ın temel niteliklerine sahip değildir. Mesela insan doğumlu ve ölümlüdür, Allah ise doğan ve ölen biri değildir. İnsan ihtiyaç sahibi, eksik ve kusurludur, Allah ise değildir.
Allah-insan benzerliği zatî nitelikler yani kendilik, kişilik değerleri bakımından değil, sıfatları bakımındandır. Yarattığı varlıklarda Allah’ın varlığına dair alametler, göstergeler bulabiliriz. Mutlak ve sonsuz sıfat ve özelliklerinin bazılarını çok küçük, çok eksik biçimde insana vermiştir.
Mesela insan bilir, Allah da bilir. Ancak insan az bilir (âlim). İnsana da bilebilme özelliği verdi ama sınırlı oranda. İnsan her şeyi değil bazı şeyleri bilebilir. Allah ise her şeyi bilir (alîm-i mutlak). Bu mutlak bilgidir. Yani Allah bazı şeyleri değil, her şeyi bilir anlamında.
İnsan bazı şeylere gücü yeten bir varlıktır (kâdir), Allah ise her şeye gücü yetendir (kadîr-i mutlak). Allah Kadîrdir. Yani her şeye gücü yeter. Onun gücünün yetmediği, yapamadığı hiçbir şey yoktur. Bu mutlak güçtür. İnsanın da bazı şeylere sınırlı oranda gücü yeter. Bazı şeyleri yapabilir ama her şeyi yapamaz.
İşte bu karşılaştırmalardan Allah’ın yaratıcı, insanın ve diğer varlıkların da yaratılan olduğu sonucuna varılır. Allah’ı bütün varlığıyla görmemiz, idrak etmemiz mümkün değildir. Bütün varlığıyla görebilseydik o zaman o yaratıcı değil, bizim gibi hacmi ve sınırlılığı olan bir yaratık olurdu.
Allah’ı maddi bir varlık olarak tasarlayamayız. Çünkü madde sınırlıdır ve hacmi bellidir. Sınırlı olan, yaratılmış olandır. Yaratıcı ise sınırları olmayandır. Yoksa yaratıcı olamaz. Allah, insan zat değildir.
Bu evrendeki varlıkların hacmi, süresi, özellikleri mutlak değil, görecelidir.
Hacim bakımından biri küçük diğeri büyüktür. Süre bakımından biri on yıl yaşar, diğeri yüzyıl, öbürü bir ay gibi. Özellikleri bakımından biri kuvvetli diğeri zayıf, biri hızlı koşar diğeri yavaş gibi çoğaltabiliriz. Çünkü bunlar yaratılmıştır. Yaratıcı olan Allah ise mutlaktır. Onun benzeri yoktur.
Allah’ı anlayabilmek için ona benzer ya da onu hatırlatan bir nesne bulamayız. Allah için bir hacim belirlenemez. Allah için bir ömür biçilemez. Allah’ın öncesi ve sonrası yoktur. Allah’ın gücü, bilgisi için bir sınır konamaz. Çünkü o yaratıcıdır. İnsan bu evrende her şeyi bir karşılaştırma ile bilebilir.
Büyük kavramını küçükle kıyaslayarak, kuvvetli kavramını zayıf kavramıyla, uzun kavramını kısa kavramıyla kıyaslayabildiğimiz için bu kavramlar zihnimizde tasarlanabilir. Allah ise karşılaştırmaya uyan bir nesne değildir.
O yüzden zihnimizde onun için bir şekil, bir biçim, bir beden, bir görüntü tasarlayamayız. Zatını, kendini tasarlayamayız ama varlığına dair kıyaslamalarla ipuçları yakalayabiliriz.
Allah insanımsı ya da insana benzer bir şey değildir. Allah bazı sonsuz, sınırsız, hacimsiz, boyutsuz özelliklerinin bir kısmının çok küçük yansımalarını, benzerlerini insana vermiştir. Benzerlik burayla alakalıdır. Allah insana benzemez.
Allah kendine ait bazı özelliklerin küçük kırıntılarını insana vermiştir. Bu benzerlik değildir. İnsan, Allah kavramını ancak bu tür karşılaştırmalarla, benzerlik ilişkileriyle anlayabilir.
Allah zamandan ve mekândan münezzeh demek, onun zamana ve mekâna sığmaması demektir. Belli bir zaman süresine bağlı bir ömrünün olmaması demektir. Yani doğumu yok, ölümü de yok. Allah zamana bağımlı değil, zaman ona bağımlı. Zamanı yaratan o. Mekâna da bağımlı değil.
Yani belli bir mekâna sığmaz. Allah mekân üstü ve ötesidir. Zira mekânı yaratan da Allah’tır. Allah tarafından yaratılmış olan mekânın içinde yine yaratılmış olan varlıklar tasarlanabilir. Bir mekâna bağımlı tanrı tasavvuru, materyalist, pozitif bir bakış açısıdır. Yani beş duyumuzla algılanabilen bu fiziksel, maddi dünyayı ve evreni tek varlık kabul eden, bunun ötesinde bir varlığın olabileceğine inanmayan aklın ürünüdür.
İbn-i Arabî gibi bazı tasavvufçuların ve mutasavvıf şairlerin “Allah en iyi kadında görülür, insanlar Leyla’da Allah’ın güzelliğine âşık oldular. Çünkü Allah en güzel kadında tecelli eder.” Gibi sözleri Allah’ı kadına benzetmek ya da kadını Allah’a benzetmek hatta tanrılaştırmak anlamında değildir.
Tasavvufta tecellî kuramı vardır. Buna göre Allah’ın isimleri bütün varlıklarda olduğu gibi kadında da tecelli eder yani Allah’ın isimlerinin anlamı, karşılığı, iş görürlüğü onlarda görülür. Mesela kadının güzelliği, Allah’ın Cemil isminin bir yansımasıdır. Yani Allah, kadını Cemil isminin anlamı gereği güzel yaratmıştır.
Mutasavvıf, kadının güzelliğinde Allah’ın bu isminin yansımasını somut olarak görüyor. Onun güzelliğine olan aşkı, dolaylı olarak Allah’ın Cemil ismine olan aşkını ifade eder.
Bazı tasavvufçuların “ene’l-Hak: Ben Allah’ım” sözünde olduğu gibi, kendilerini ya da başka insanları tanrılaştırma anlamına gelebilecek sözleri, Allah’ın isimlerini insanın bütün varlığında derinden hissetmelerinin verdiği bir sarhoşluk; bunun sonucu olan cezbe, istiğrak, sekr halinin dışa vurumudur.
Maksatları “bende ne görüyorsanız hepsi Allah’a aittir, Allah’ın kontrolü, tasarrufu dışında bana ait benlik bir şey yoktur. Yani Allah’ın dışında ve ona rağmen bana ait bir özellik ve değer yoktur. Firavun Allah’a rağmen ve onun dışında bizatihi kendisini tanrı ilan etmişti. Ben ise yaratılışımdan ölümüme kadar her halimde Allah’ın kontrolü altındayım” anlamı ise de bunu anlamak ve kavramak herkes için çok da kolay değildir.
Bu yaklaşım, geniş cahil halk kitlesi tarafından daima yanlış anlaşılmaya müsaittir. Mutasavvıf etiketli bazıları da bu felsefeyi bağlamından kopararak kendisini Firavun gibi tanrı ilan edebilirler. Hümanizm de aslında bir felsefe olarak insanı tanrılaştırmadır.
Prof. Dr.Nurullah Çetin