SEVGİNİN DİLİ YOK

Seyir defterlerine yazılmıştı, dertli, vuku kelimeler, ürkütmüştü Ayşeyi, Fatmayı, Hayriyeyi.

SEVGİNİN DİLİ YOK
Seyir defterlerine yazılmıştı, dertli, vuku kelimeler, ürkütmüştü Ayşeyi, Fatmayı, Hayriyeyi.
Bilirim ah bilirim ben...
Sefillikti uçan kuşa dokunmak, hastane odalarında acı içinde kıvranmak kadar ağlamaklıydı “hayati” öfkelerimiz. Her günün ardından, kırgın kelimelerle kavga eder gibiydi dudaklarımız. Eşgali belli olmayan bir eşkiya misaliydi gecelerimiz. Nefsimizi kutsamayı bilemedik, kirlettik binlerce “masum” canı. Serserice, adice kol gezdik. Bir annenin içinde biriken ateşin bir ömür boyu içini yaktığını umursamadan, insanların gözlerine aptalca gülümsedik. Yedi ceddin haram yediği zamanları taşımıştı bu yer kabuğu, boğazından “kul hakkını” geçirmişti midesine...
İster erkek, isterse dişi olsun, sevgisini satanlar asla iflah olmaz ve asla hayır görmezler. Hiç kimsenin ne hakkı, ne de ahı kimse de kalmaz mutlaka bir yerden çıkar. Ne sevgi, ne de beden “parayla” satılmaz! Bir gün sizi isteyenler; çıkarı bitince de sizi her yerde yok sayıyorlarsa, sakın unutmayın! Bu davranışı mutlaka başkalarına yaptıklarını varsayarak, böylesi oyunlara sakın aldanmayın, kanmayın! Hayatınızı doğru insanlar için adayarak, sahte yüreklerden kaçının ve asla onlara güvenmeyin! Çünkü onların hayatında nice nice hayatların, oyunların olduğunu bilerek; uzak durarak, bile bile “kör olmayı” seçmeyin!..
Bazen; ufacık bir ses bile mutlu ederken sizi, bir bakmışsınız ki birden erimiş gitmiş zaman ve o mutluluğun eseri bile kalmamış hiçbir zerrenizde...
Hiçbirimiz; ne yağmur suları duasına sarıldık, ne de hayatı olduğu gibi kabullendik. Sevgi karnesi yerine, sevgiyi külleriyle yaktık, güzel düşünmeyi asla beceremedik...
Kıtalar arası ruhi soygunlara alıştık, tıpkı bir hırsız misali dadandık hanelere, bazı insanların cübbeli ceketlerine inanmayı kendimize yakıştırarak, “yeni çığırlar” açtık!
Unutulmamalıdır ki...
Kader dediğimiz şey; hep içimizde dertleştiğimiz, daha önemlisi de, bize yön veren aynamızdır. Tıpkı bir bulmaca gibi, bilinmezdir! Alıp götürür bizi, hüzün mü dersiniz, mutluluk mu dersiniz, adını siz koyun...
Bazı insanlar, mektep okulunun diplomasına haizken, insan mertebesinin diplomasına sahip değillerdir...
İnsanın ruhuna değen öylesine yüce gönüllü dilek çeşmeleri vardır ki, hepsini elimizle ittik. Hayatın acı izleri yankılanırken, bizler hep, zehirli kelimeleri içimize atıp; hep yorgunluklarımızla kalakaldık, kimse umursamadı halimizi. Keşke sevginin dili olsa da konuşsa ama maalesef ki sevginin “dili” yok...
Sevmek mi, siz de susun artık, sevmeyi bilmenin, öğrenmenin, hissedebilmenin yaşı olmaz...
Sahiplenmek mi, korumak mıdır, sence? Sevgi, anlam bütünlüğü ile, tüm dillerin sahibi, ehemmiyeti büyük olan duygu bütünlüğünün adı olmuşken, ruhunuzda esen sevgiyi, parayla değil, bedavaya satın. Çünkü insana en büyük iyileştirci ilaçtır sevgi. Ufak ayrıntılarda saklıyken hayatın sırları, gün doğumuna merhabalar yağdırmanın cennetinde nefeslenelim artık, ne dersiniz?
Mehmet Öksüz
Bir 1 kişi, geyik ve açık hava görseli olabilir