Sarı Saltık Baba nerelidir, kimlerdendir?

Rivayet edenler anlatırlar ki Sarı Saltık’ın asıl ismi Hızır’dır.

Sarı Saltık Baba nerelidir, kimlerdendir?
                Rivayet edenler anlatırlar ki Sarı Saltık’ın asıl ismi Hızır’dır. Seyyit Battal Gazi’nin neslindendir, cesur ve yiğittir”
Sarı Saltık’un Sinop’ta başladığı varsayılan hayatı, Selçuklu Anadolu’sunun buhranlarına ve isyanlarına tanık oldu, yıkımıyla şekillendi. Kırım’a göçen Sultan Keykavus’la birlikte geçti. Onun ölümünden sonra Dobruca’ya giderek hayatının sonuna kadar burada kaldı.
1214’te Selçuklu Sultanı I. Keykavus tarafından fethedilen Sinop ile Karadeniz’de önemli bir limanı ele geçiren Selçuklu, bu bölgeyi şenlendirmek amacıyla Danişmendli Türkmenlerini ve özellikle Çepnileri bu bölgeye yerleştirmişti.
               Sarı Saltık’un Sinop’ta başladığı varsayılan hayatı Selçuklu Anadolu’sunun yaşadığı buhranlar, gelgitler, isyan ve yıkım ile
şekillenmişti. Sultan Keykubat 1237’de hayatını kaybetmiş, ölümü sonun başlangıcı olmuştu.
Yerine geçen oğlu Gıyaseddin Keyhüsrev o kadar kötü bir yönetim sergiliyordu ki Moğol önünden kaçan Harezm Türkmenlerinin
yarattığı karmaşa ve toprak rejimi politikaları yüzünden kendine yetemeyen insanlar sonunda Anadolu tarihinin en büyük sosyal, ekonomik ve dini hareketlerinden Babailer isyanına neden oldu. Kendini peygamber ilan eden Baba Resul adında bir şeyh önderliğinde başlayan isyanda Selçuklu ordusu birkaç defa yenilmiş
Baba Resul’ün müritleri onun öldürülemez ve yenilmez olduğu şayiasını yaymış ve karşısına çıkacak Müslüman asker neredeyse
kalmamıştı. Ücretli Frenklerden alınan destek ile isyan güçlükle bastırılmış Baba Resul da ağır yaralanarak saklandığı kalede can vermişti.
             Bir “baldırıçıplak” grubun Selçuklu ordularını yendiğini ve yönetimsel zaafiyetlerin had safhaya ulaştığı bu ortamda Moğol akınları da sıklaşmış, sonunda 1243 Kösedağ Savaşı’nda Moğol ordusu Selçuklu Devleti’ni yıkımın eşiğine getirmiştir. Bundan sonra Selçuklu hükümdarları artık kukla hükümdar hüviyetine bürünmüş, Anadolu’da kargaşa bir müddet daha sürmüştür. II. Gıyaseddin Keyhüsrev de 1246 yılında yaşamını yitirmiş yerine oğullarının
küçüğü Âlâeddin Keykubad’ı vasiyet etmiş ama II. İzzeddin Keykavus bu durumu kabul etmeyerek tahta çıkmıştır. Bu süreçte II.
İzzeddin Keykavus’un kardeşleri Rükneddin Kılıçaslan ile Âlâeddin Keykubad da sultan ilan edilmiş böylelikle tuhaf bir saltanat dönemi
başlamıştır.
             II. İzzeddin Keykavus bu durumu kabul edememiş hem kardeşleriyle taht mücadelesine, hem de Anadolu’da Moğol’a karşı başkaldırmıştır. Bu başkaldırış Moğolların önünde duramamış alınan başarısızlıklar neticesinde Keykavus umudunu kaybetmiş, önce Antalya’ya, ardından da yakalanıp öldürüleceği endişesiyle bazı emirleri, beyleri ve maiyetiyle bir gemiye binerek Latinlerden geri alınan Bizans’a iltica eylemiştir. Bu Bizans’a sığınma işi dayıları vasıtası ile olmuş, Prof. Faruk Sümer’in bir makalesinde belirttiği gibi, Keykavus’un annesi Berduliye Hatun’un Rum olması ve Latin işgali sırasında başkent olan İznik’teki iktidar çekişmelerinde Mihail
Paleologos‘un Keykavus’a Konya’da sığınması aralarında yakınlaşmaya neden olmuştu.
Bizans başkentinin tekrar İstanbul olması nedeniyle eski yardımlarına karşılık bulacağını düşünen devrik sultan Keykavus maiyetiyle buraya sığınmış ve kabul görmüştür; yıl 1262 dir. Sultan Bizans başkentinde iyi karşılanmıştı karşılanmasına, ama imparator zaman içinde Moğollar ile arasını açılmasına neden olacak bu
misafirden kurtulmayı da düşünmeye başlamıştı. Asıl hareket bir meclis sırasında sultan veya beylerin birinden gelmiş ve iletilen teklif ile durum çözülür gibi olmuştur.
                 “Biz şehirde fazla oturamayız bize yerleşecek, sürüleri otlatabilecek rahat edeceğimiz bir yer verin” teklifi neticesinde Karadeniz tarafında sürekli Türkmen istilalarının olduğu Kuman, Oğuz, Bulgar, Peçenek Türklerinin izlerini ve bakiyelerini barındıran bölgelerden Dobruca imparator tarafından işaret edilmişti. Bu sıralarda Keykavus’un ardından Türkmenler Anadolu’da mücadeleyi küçük gruplar halinde de olsa devam ettirmişler, ancak Moğol desteğiyle tahta oturan Rükneddin’den sonra gayrı memnun şekilde onlar da işaret edilen Dobruca’ya hareket etmişlerdi. “Prof. Zeki Velidi Togan ve Prof. Fuat Köprülü bu Türkmenlerin Çepniler olduğu konusunda hemfikirdir” der Prof. Ahmet Yaşar Ocak, Babailer İsyanı kitabında. İşte bu Dobruca’ya geçen Türkmenlerin başında olan bey veya önder Sarı Saltık’tır.
                     Yazıcızade Ali tarafından 1427’de yazılan Selçukname isimli yapıtta yer alan bu bölümler, saray yazıcısı Seyyit Lokman tarafından da Oğuzname isimli yapıtında 1579’da benzer şekilde yer almıştır. Bu iki eser ve bunların ana kaynaklarından olan İbn Bibi’nin kaleme aldığı Selçukname’ye göre yaklaşık 10-12 bin Türkmen (30-40 kadar oba) Dobruca’ya konmuştu.
Dobruca, Kırım’a yerleşen Altınordu Hanlığı’nın at koşturdukları coğrafya idi yaygın olan adları ile Tatar denilen hanlığa bağlı gruplara tampon bölge oluşturmak için bu Türkmen kitlesi imparator tarafından buraya yerleştirilmişti. Bu kadar Türkmen kitlesini yanında gören Keykavus’un bir darbe ile imparatoru devirmek istediği, ancak planlarının ortaya çıkması neticesinde bir kaleye hapsedildiği görüşleri genelde kaynaklardaanlatılagelmiştir. Altınordu hanından yardım istenmiş ve bu yardım gelerek Keykavus kurtarılıp Kırım’a göçmüştü. Sarı Saltık da sultan ile Kırım’a geçmiştir.
                   Bu anlatılan olayların bir kısmı Bizans tarihçileri Pachymeris ve Gregoras’ça da doğrulanmaktadır. 1280 yılında İzzeddin Keykavus öldü. Oğlu Mesut, handan izin alarak Dobruca’ya dönmek istedi, bu izni aldı.
Sürüler ve zamanında Keykavus ile gelenlerin sağ kalanlarıyla beraber Dobruca’ya geldi ve yaşamının sonuna kadar burada kaldı. Sarı Saltık da 1293 veya 1298’de öldüğünde orada bulunan, Dobruca’da yeterince kaldığını düşünen kitlelerin bir bölümü Halil Ece ile birlikte Karesi topraklarına, yani Anadolu’ya döndüler. Geride kalanların ise bir bölümü Hıristiyanlığı kabul etti. Bugün bu bölgede Gagauz olarak anılan Türk toplumunun bu anlatılanların bakiyesi olduğu düşünülmektedir
Dr.Mehmet TÜTÜNCÜ