Ruhlu Şehirlerden İzmir

Sıcacık insanları var bu şehrin, samimi, duygusal, ılıman. Bir de baharla gelen ahmak ıslatan yağmurları.

Ruhlu Şehirlerden İzmir
Bazı şehirlerin ruhu olabileceğini bu şehri ziyaretimde anladım. Bazı şehirler yaşıyor ve yaşarken derin derin nefes alıyor, sesleri var kendilerine has bazılarının da. Mesela bu şehrin sesi ne deseniz? ‘Martı’ ların çıkardıkları ses derim. Siz hayır o istanbul değil mi deseniz, hayır derim ısrarla, o İzmir. Alsancak’a gitmediğinizi, saat kulesini gözlerinizle görüp içinize çekmediğinizi anlarım o vakit. 
Sıcacık insanları var bu şehrin, samimi, duygusal, ılıman. Bir de baharla gelen ahmak ıslatan yağmurları. 

İzmir’e gidin, ölmeden önce değil, ama hemen gidin, yokuşlarını tırmanın, yüksek bir yerden gün batımını seyredin, gidin Kemeraltı çarşısında bir kahve için ya da buz gibi limonata, hayır için döktürülen o lokma kuyruğuna girin, değecektir beklediğinize. Kadifekale’nin kedileri ve çocukları, gidip oynaşmalarını dinleyin, sonra konuşalım dilerseniz.
 
Çocukluktan damağınızda kalan bir tat gibi İzmir, sokaklarında burnunuza gelen babaannenizin evinin kokusu gibi, köşe başlarında yolunuzu gözleyen kediler yok mu, işte onların ürkek bakışları da derinlerinizde bir yerlere işleyen cinsten…
Hüseyin Taşkın fotoğrafı
Hüseyin Taşkın fotoğrafı
Bir hafta sonu gezdik dolaştık İzmir’in tarihi sokaklarında. Kendimi şanslı hissediyorum. Neden mi? Dilimizden düşmeyen, ‘artık hiçbir şey eskisi gibi değil’ gibisinden söylemlerimiz var ya, bu sokaklar hala eskisi gibi ve geç de olsa gecikmeden yaşadım bu sokakları. Bakırcı ustası mutfaklarda hala pırıl pırıl kalaylı bakır kaplar kullanılıyormuşcasına o köşe başında işinde gücünde idi. Asabiymiş, biraz da geç gittiğimizden dolayı olsa gerek elimizde makinalarla şöyle bir kaç poz çekmemizi istemedi, dışarıda ne kaldıysa o dedi. Dışarıda ne sergileniyordu göremedik ancak içerisi altın madeni gibi ışıl ışıl parlıyordu gözümüzün içine içine. Bakırlarının da kendi kadar değerli olduğunun fakında belli ki… 
Simidinizi alıp avare avare dolaşmak Kızlar Ağasında, hayran, gümüş işçiliğine baka baka, hemen öteden burnunuza gelen tarçınlı lokmanın kokusu eşliğinde, bir tarihi otele nazır. Ruhu var bu otelin, uzun zamanlar boyunca misafir ettiği onca insanın ruhlarından birer parçadan var olmuş, kokusu var kendine has, kırık aynaları, eski battaniyeleri, eskitme değil ama eski saksılarda canlı çiçekleri.. Dilin olsaydı be otel, anlatsaydın bize muhabbetleri, şimdi o kırık aynada fotoğraflarken yansımamı bana hayal etmek düşüyor, kim döndü köşe başlarını, kimler rüyalara daldı yıllanmış karyolalarda ve bu çarşının, Kemeraltı’nın, paket taşları, sizin hikayenize de varım, anlatın hele…
Dimdik duruyor tarihi asansör, boynunu bükmüş kaleye inat. Kale üzgün, bağrında hayat verdiği onca insan göçmüş gitmiş zamanla, kah bu mekanlardan kah bu dünyadan, yeni gelenler dönüşsün istemiş, sormamışlar ister mi diye kaleye. O da Körfez manzarasına bakıp bakıp ah etmekte, yenilerin gelişini seyreylemekte, büyük dönüşümü… 
İzmir yokuşlu sokakları ile meşhur, iki günlük fotoğraf turumuzda bunu iyice idrak ettik. Ne güzel sana tırmanmak, içimiz açıldı sokaklarında. Çocuklar, kediler ve daha neler neler… Asansör de bu yokuşlara dayanamayıp yapılmış ve güzelim şehrin insanlarına hediye edilmiş bir yapı. Çıkarken bir tek katı uzun bir sürede, aynı havayı teneffüs etmek İzmir aşığı Dario Moreno ile… Sonra eşsiz körfez manzarasında balık tadı, ve daha neler neler…