RAMAZAN DERKEN…

Denetimi de sâdece oruca karar veren tarafından yapılabilir.

RAMAZAN DERKEN…
RAMAZAN DERKEN…
Oruç ile niyet arasında bütün işler gibi kopmaz bir ilişki ve anlam değerlenişi var. Çünkü niyet bir değer yuvası! Niyetsiz bir aç adam, yalnızlık, sefâlet, çoraklık, yılgınlık, acz...vb duygulara kapılır… Karnı toklara öfke ve kıskançlıkla bakar, düşmanlaşır… İsyan ve kahır yüklenir…
Oruca niyetlenmiş bir mü'min ise kendisini sürekli Cenâb-ı Hak ile berâber hissetmekte, bir şehâdet psikolojisinde huzur zevkinde, etrafında bulunan diğer oruçlular ve muhtaçlarla kendiliğinden bütünleşmekte, hâlinin şükür sebebi olduğu bilincinde durmaktadır. Zenginlik, şükür, huzur, zevk, memnuniyet… En önemlisi sağlıklı bir ruh hali içindedir… İkisi de açtır, ama niyet bu farkı yaratır. Niyet bir ahlaka açılmadır hem de.
Ne öfke ne isyan ne kahır. Eskiden varsa bile artık onların yerini oruçluda bu yeni duyuşlar alacaktır. Emrine tabi olduğu iradenin vekili olarak kendisine müzahirdir. O vekalet bir müddet sonra şehadet kılığına girer tabii…
İbadetlerimizde bu Hak ile bütünleşme, nefsinden geçme süreci daima görülebilir… Şehadeti de,namazı da, zekatı da, sadakaları kezâ hep o feragat penceresinden yorumlayabiliriz. Feragat tama oldu mu İhlas da tamam olmaktadır.
Neyse oruçluyla oruçsuz arasındaki bu fark sâdece oruca niyet etmekle zuhura çıkıyor!
Evet!
Orucun özellikle ferdî bir ibâdet olduğu muhakkak. İçten bir niyet şartı orucu ferdî kılan kesin bir ölçü. Hariçten hiç bir güç insana sahici bir niyetlenme zarureti dayatamaz. Çünkü niyet lafızdan ibaret değildir, gönülde oluşan bir kararın adıdır niyet. O kararı dile getirince söz olur; ama, ardında gönüldeki karar olmayan bir söz niyetten sayılmaz.
Ferdî bir ibâdet!
Denetimi de sâdece oruca karar veren tarafından yapılabilir.
Birileri aç bırakılmakla oruçlu olmaz.
Niyet yoksa açlık oruca sayılmaz.
Niyet var ise de, o niyetin ardında bir yüce kudretle temas inancı, O'nunla berâber olunduğu kanaati, O'nun dâimâ bizim hayrımızı istediği inancı, O'na ulaşılabileceği düşüncesi, O'nsuz bir varlık ve hayat imkânı olamayacağı fikri...vs. bir inanç dünyası bulunmaktadır. O inanç dünyasını, oruçlu kimse ne zaman canı orucun men ettiği bir istek duysa hatırlar, derhal tekrar Hakk'a döner, Allah'la beraber olduğunu düşünür, O'na samimiyetle tekrar yönelir. O’nu istekleri her zorladığında tekrar tekrar içinde hâzır ve nâzır bulur!
Bu buluşa dikkat kesilmek şarttır.
Samimiyet dedik ya!
Elbette, samimiyet olmadan hiçbir ibadet ibadetten sayılmaz! O sebeple İHLÂS, şekil şartlarının da ardındaki olmazsa olmazdır ve İslâm’ın belki de ilk şartıdır.
Tabii burada yeniden İhlâs’ın ilgili surede nasıl da Cenâb-ı Hakk’n niteliklerine bağlı tarif edildiğine ayrıca yoğunlaşmalı.
*
Oruçlu insan yanında olduğunu şiddetle hissettiği bir Allah ile yaşama tecrübesi geçirmektedir. Onunla bakmakta, onunla yürümekte, onunla iken işini yapmaktadır! Bakın bu psikoloji insanı ne derece yükseltici bir imkandır. Hiçbir eğitimle kanunla orucun verdiği bu yüceltici duyuş verilemez…
Oruçlu birisi, çevresindeki diğer oruçluların neler yaşamakta hissetmekte bulunduğuna dâir de nefsinde bir tecrübe yaşamaktadır.
O tecrübesine dayanarak etrafındaki oruçlulara tabii bir yakınlık duyar!
Halden anlar yani…
Haldaşlarına daha da yakınlaşır!
Bir toplumsal dokunun temel şartı olan “beşerî bütünleşme”ye bundan sağlam alt yapı düşünülemez. Muhataplarının hallerinden anlamak, anlaşabilirlik ve yardımlaşma oranını zirveye taşır çünkü. Böylece oruç toplumsallaşmaya ve var olan ilişkileri sağlamlaştırmaya da hizmet eder.
Oruçsuzlara ise kendi yaşadığı güzelliklerden mahrum kaldıklarını düşünerek merhamet nazarıyla bakar.
Öfkeyle, nefretle, kabalaşarak değil; aksine merhametle, şefkatle, fakirliklerine içi yanarak bakar. Onların Hangi HUZURdan mahrum yaşadıklarını düşünerek ürperir…
Hakk’tan mahrumiyet ile denk nasıl bir yoksunluk ve yoksulluk olabilir?
*
Cümle Ümmet-i Muhammed’e oruç saadet ve huzur getirsin inşallah…
Bir yazı görseli olabilir
107
23 Yorum
8 Paylaşım
Beğen
Yorum Yap
Paylaş