OSMANLI’NIN YAMAN CASUSU VE TİRE’NİN ÜNLÜ RESSAMI FUAD MENSİ DİLEKSİZ (1880-1965)

Enver Paşa kendisine sedef saplı tabancasını hediye etmiştir.

OSMANLI’NIN YAMAN CASUSU VE TİRE’NİN ÜNLÜ RESSAMI FUAD MENSİ DİLEKSİZ (1880-1965)

Fuad Mensi, 10 Nisan 1880 tarihinde, İzmir’in Tilkilik semtinde doğmuştur. Mezarlıkbaşı Rüştiyesini ve İzmir Sultani İdadisini bitirdikten sonra genç yaşında merak saldığı resim ve heykel sanatıyla iştigal etmek istemiş ancak babasının buna karşı çıkması neticesinde genç yaşında evini terk etmiştir. Bir süre İzmir’deki Levantenlerin sanat atölyelerinde çalışan Fuad Mensi 14 Mayıs 1904 tarihinde Fransa’ya gitmiştir. Paris’te önce Charles Despiau’nun heykel atölyesinde sonrasında da V. Marcucci’nin yanında çalışarak ustalaşmıştır. 1906 yılında kendi atölyesini açmış ve kısa zamanda Avrupa’nın çeşitli kentlerinde eserleri boy göstermeye başlamıştır. Almanya, İtalya ve Yunanistan'da serbest sanatçı olarak yaşamını sürdürmesinin ve natürmort tabloları ile ünlenmesinin yanı sıra Asır gazetesinin de ressamlığını yapmıştır.

Siyaset ile de alakadar olan Fuad Mensi, II. Abdülhamid iktidarına karşı İttihat ve Terakki Cemiyeti’ne dâhil olmuştur. Vatani görevini Balkan dağlarında yapan Fuad Mensi, Makedonya ve Batı Trakya’da Bulgar ve Sırp çetecilerle mücadele eden taburlarda istihbaratçı olarak görev almıştır. Hatta Kaptan Yorgi Çetesinin üs olarak kullandığı Aynaroz Manastırı’nda iki yıl keşiş kılığında yaşamış ve verdiği bilgiler neticesinde çete çökertilince Enver Paşa kendisine sedef saplı tabancasını hediye etmiştir. Ancak deşifre olup hakkında Balkan çeteleri tarafından “vur emri” çıkartılınca sırasıyla Beyrut’a, Şam'a, oradan da Medine'ye geçmiştir. Ortadoğu'da Arap ailelerinin mezarlarını, Hristiyanların heykellerini yapmış ve İskenderiye'de bir atölye açmıştır.

Fuad Mensi, 1911 yılında, İtalyanlarla Trablusgarp Savaşı çıkınca Libya’ya gitmiş ve burada Ayn-ül Mansur Muharebesine katılmıştır. Patlayan bir şarapnelin parçalarıyla yaralanmış ve tedavisinin ardından da bir buçuk yıl boyunca sahte kimliklerle Türk kuvvetlerine erzak sağlayan görevlerde bulunmuştur. I. Dünya Savaşı yıllarında 27.000 altın ile bazı kıymetli evrakın develerle İngiliz karakolundan kaçırılarak Sina’daki Osmanlı birliklerine ulaştırılmasını sağlamıştır. Dönüş yolunda İngilizlere esir düşmüş İskenderiye’deki esir kampında tutulmuştur. Ancak kamptan kaçmayı başarmış ve önce Rodos adasına, oradan da İzmir’e ulaşmıştır. Hemen ardından da resim ve heykel çalışmalarına devam etmiştir.

Fuad Mensi İzmir’in modern anlamda ilk Müslüman Türk ressamıdır. İzlenimci anlayışta çalıştığı peyzaj ve ölü doğa resimlerinin yanında, heykel sanatıyla yoğun biçimde ilgilenmiştir. İzmir-Poligon’a Çanakkale zaferini temsil eden Mehmetçik Heykeli yapmış ancak bu heykel, 17 Mayıs 1919' tarihinde, işgalci Yunanlılar tarafından tahrip edilmiştir. İzmir Milli Kütüphane’de Vali Rahmi Bey büstü ve Vidinli Tevfik Paşa büstü, İzmir Fuar alanındaki anıt, bu dalda gerçekleştirdiği başlıca yapıtlarıdır. 1925 yılında, Vali Kazım Dirik Paşa’nın isteği üzerine Pasaport mevkiinde yer alan Atatürk heykelinin yapımı sırasında, İtalyan Heykeltraş Pietro Canonica ile çalışmıştır. Heykelin alçı kalıbını Fuad Mensi hazırlarken tunç kalıbını ise Canonica dökmüştür. Ardından da Mensi, İzmir ve yöresinin (Aydın, Bergama, Dikili, Ayvalık) doğal güzelliklerini tuvallerinde yansıtmıştır.

Fuad Mensi 1952 yılı Mart ayında, İzmir’deyken Selahattin Altunuç’la tanışmıştır. Tire’de sinema işleten Altunuç, Fuad Mensi’yi kente davet etmiş, Tire’yi çok seven Mensi de Derekahve Semti’nde kendisine çivit mavi renkte bir ev almıştır. Mensi, Kız Meslek Lisesi’nin karşısına bir atölye açmış, bir yandan da Altunuç sinemasının alçı panolarını, kartonpiyerlerini ve dekorasyonunu yapmıştır.

Fuad Mensi ülkenin önde gelen natürmort ressamlarından bir olmasına rağmen zaman içinde büyük maddi sıkıntı çekmiştir. İki kez evlenen Mensi yaşamı boyunca kimseden bir şey istememeye azami gayret göstermiş, öyle ki bu ilkesini almış olduğu “Dileksiz” soyadında da göstermiştir. Nitekim 29 Mayıs 1965 tarihinde de, yoksulluk ve yalnızlık içinde Derekahve'deki evinde ölmüştür. Ölü bedeni, Ressam Seha Gidel tarafından evinin bahçesinde, üç gün sonra bulunmuştur.

Görüntünün olası içeriği: bir veya daha fazla kişi, oturan insanlar, şapka ve iç mekan

Ali ÖZÇELİK