ÖRGÜTLÜ CAHİLLİK

“Anadolu insanı alim değildir ama ariftir” diye söylermiş.

ÖRGÜTLÜ CAHİLLİK

Güncel meselelerimizin hemen hepsinin temelinde cahillik yatar. Devlet yönetimindeki ciddiyetsizlikten kadın cinayetlerine, trafik magandalığından salgın tedbirlerine karşı tavrımıza, her an patlamaya hazır toplumsal öfke birikiminden, siyaset, futbol veya cemaat/tarikat taraftarlığına kadar her alanda şikayetlerimizin temelinde cehaletin izlerini görüyoruz.

Diyebilirsiniz ki, bu şikayetlerimizin temelinde olduğunu söylediğiniz cahilce tavırları gösterenler arasında tahsil seviyesi yüksek olanlar da var.

Bu durumun açıklanması için “tahsil insanın cehlini alır, eşekliği baki kalır” gibi çok veciz atasözlerimize başvurabiliriz.

Veya “Ben her zaman cahil halkın ferasetine güveniyorum" diyen veya “deve sidiği ile tedaviyi” savunan profesörleri ve Necip Fazıl’ın “Bizde profesör derler kitap yüklü merkebe” mısrasını hatırlayabiliriz.

Ömer Seyfettin böylelerine bakıp, “ilim başka irfan başka/ alim başka arif başka” sözünü tekrar etmeyi severmiş. “Anadolu insanı alim değildir ama ariftir” diye söylermiş.

****

“İrfan” eskimeye yüz tutmuş bir kavram. Türk Dil Kurumu’na göre irfan üç anlamda kullanılır: Anlama bilme, kültür, gerçeğe ulaştırıcı güçlü seziş.

İlmin irfan boyutu bilgiyi içselleştirip gereğini yerine getirmektir. İrfan kavramı gibi arif olanların da artık toplumumuzdan dışlandığı bir dönemi yaşıyoruz.

İster okumuş yazmış olsun, isterse okumamış olsun en büyük sıkıntı “bilmediğini bilmeyenlerden” kaynaklanıyor.

İlahiyatçı yazar Ayşe Sucu “Cehaletle savaşan din, cehaletin elinde…” başlıklı yazısında cahilliğin mertebelerini yazmış:

“Bilmediğini bilmek kültürümüzde bir mertebedir. Eskiler buna ‘cehl-i basit' derler. Bilmemenin zararsız hali denebilir. Zira öğrenme olasılığı her zaman vardır, yeter ki kişi bilmediğini bilsin.

Bir de ‘cehl-i mürekkep' vardır, dinlerin de dikkat çektiği cehalet. Hem bilmez hem de bilmediğini bilmez; yani iki kademeli cehalet.

Ama beteri de var “cehl-i mik'ap” deniliyor. Yani hem bilmez hem bilmediğini bilmez hem de bildiğini iddia eder. Böyleleriyle karşılaşırsanız durmayın yanında! Çünkü cahilliğin bu boyutu ahmaklıktır.”

Türkiye’de cehaletin en hızlı yaygınlaşan türü “cehl-i mik'ap” olsa gerektir. Çünkü devlet adına, siyasi akımları temsilen konuşanların, uzman adıyla TV’lerde yorum yapanların arasında her konuda konuşup, bilmedikleri konuları bildiği zannı ve iddiasıyla ahkam kesenlere şahit oluyoruz.

****

Bu tür cahiller bazı malumatı öğrenmişlerdir. Ama sınırlı bilgilerini de içselleştirmemişlerdir.

Ayşe Sucu bu mertebe için “ahmaklıktır” dese de bunlar zeki değildir ama kurnazdırlar.

Şahsi menfaatlerini toplumsal çıkarın üstünde tutarlar.

“Cahil cesur olur, cesaretini diğer cahillerden alır.”

“Cahil cesareti” ile risk alırlar, ataktırlar. Her alanda en ön planda onları görürüz.

Bu tavırları cahil kitlelerin çok hoşuna gider. Özellikle taraftarı olduğu kişi veya kurumları savunurken saçmalasa da zırvalasa da cehaletini zirveye çıkaran tavırlarıyla takdir toplarlar.

300-500 kelime ile konuşan, kendi dilinde okuduğunu anlama oranı yüzde 40’ı geçmeyen topluluklarda, yazılanlar ve anlatılanların anlamının değil, amigo tavırlarının etkili olması sürpriz olmasa gerek.

Bu kitleler “fikri hür, irfanı hür, vicdanı hür” ilim irfan sahibi kişilerden hoşlanmazlar.

Bu kalabalıklar dış politikayı bile kahvehane ağzıyla yapan “devlet adamlarını”, rakiplerine hakaret eden siyasetçileri, kendisini atayana yağ çeken ama “bizden değil” dediklerine ayar çeken bürokratları alkışlar.

Cehalet bu kadar rağbet görünce, her kesimden cahillerin adeta ortak hareket ettiği örgütlü bir güç haline gelir. Teşkilat-ı cahiliyye diyebileceğimiz gayri resmî bir organizasyon oluşur.

İşte bu safhada Goethe’nin “Örgütlenmiş bir cehaletten daha korkunç bir şey yoktur” dediği felaket baş gösterir.

Galiba 18 yıllık AKP iktidarlarının Türkiye’yi getirdiği “menzil” işte budur.

****************************************

CAHİL CESARETİ

“Dunning–Kruger etkisi” Cornell Üniversitesinin iki psikoloğu Justin Kruger ve David Dunning’in tanımladığı bir algılamada yanlılık eğilimidir. ‘Cahil cesareti’ olarak da adlandırabiliriz.

Bu konuda Hürriyet Gazetesinde Doğan Turan imzalı bir yazıdan alıntılar yapalım:

Bu iki bilim adamının Nobel Ödülü almalarına vesile olan araştırmalarına göre, bu sendroma sahip olan insanlar, cehaletlerinin sonucu olarak daha fazla öz güvene sahip olup, o konu hakkında hiç iyi olmasalar bile çok iyilermiş gibi davranış sergilerler.

Bu insanlar ne ölçüde niteliksiz olduklarını fark edemezler. Niteliklerini abartma eğilimindedir. Gerçekten nitelikli insanların niteliklerini görüp anlamaktan da acizdirler.

Bu özelliklere sahip olan insanların bazı genel davranış biçimleri de bulunmaktadır.

1) Bilgiyi ve eğitimi aşağılarlar ve değer vermezler.

2) Her zaman, her şeyi en iyi kendileri bilirler.

3) Sesleri her zaman çok yüksek çıkar, çok fazla bağırırlar.

4) Üstlerine saygılı, hatta dalkavuk, astlarına baskıcı hatta zalimdirler.

5) Yalana bayılırlar. Bir gün kabul ettikleri gerçeği, diğer gün reddederler ve asla eski duruma olan inançlarını kabul etmezler.

6) Başarısız oldukları durumlarda ya başkasının üzerine yıkarlar ya da olayı yok kabul ederler.

7) Eşsiz olduklarına inanırlar. Onlar gibi başka kimse olamaz, asla.

8) Herkesin gördüğü, tanık olduğu bir olayı inkâr edebilir, sizi buna inandırmaya çalışır, karşı çıkanları yalancılıkla, gerçeği saptırmakla, ihanetle suçlarlar.

Yani bu insanlara göre her zaman en başarılı, en bilgili ve en iyi olanlar kendileridir.

Bilmem bu tip size tanıdık geldi mi?

Çevrenizde böyle tipler varsa müjde verelim: Bu insanların nitelikleri eğitimle artırılırsa, aynı niteliksiz insanlar, niteliksizliklerinin farkına varmaya başlarlarmış.

Ama birilerinin bunlara “eğitime ihtiyacınız var” diyebilmesi lazım.

03.09.2020

Ruhittin Sönmez