Okurunu köklerine götüren kitaplar

Türk dili ile Türk halkının ortaya çıkışları bütünüyle farklı olgulardır.

Okurunu köklerine götüren kitaplar

Karar Gazetesinden Taner Ay ın haberinde Ötüken Neşriyat, yazar Rıza Nur’un varlığı bilinen ancak kayıp olan ‘Uğuz Kağan Destanı’ eserini yazılışından 84 yıl sonra okura kazandırdı. Yayınevinin editörü Göktürk Ömer Çakır’ın peşine düştüğü ve Nihal Atsız’ın oğlu Buğra Atsız’da bulunan eser, Levent Gündüz tarafından tıpkıbasımıyla birlikte yayına hazırlandı. Ahmet B. Ercilasun’un büyük boy ve resimli ‘Kara Kam’ kitabını da okurla buluşturan Ötüken’den çıkan her iki eser köklerini doğru bir bakış açısından okumak isteyenler için raflarda.

TANER AY

Çin’in kuzey topraklarının fethi sırasında T’o-palar Hun prensi Mu-kan’ı yenince, Mu-kan’ın emrindeki beş yüz çadırlık bir aile de Altay Dağları’nın güney eteklerine kadar yayılmış olan Ju-janlara sığınmıştı. Hunlar ve Siyenpiler tarafından 5’inci yüzyılda fethedilen Shen-si’nin batısındaki değişik boyların karışımından oluşan bu beş yüz çadırlık aile, A-shih-na’nın demirci tebasıydı. Çinliler A-shih-na’nın tebasına ‘T’u-chüe’ diyorlardı. Bu kelime Paul Pelliot tarafından Moğolca çoğul ekiyle ‘Türk+üt’, yani ‘Türk+ler’ şeklinde okunmuştur.

29kr02-dekupe-kitap.jpg

Bu aile 5’inci yüzyılda tarih sahnesine çıktığına göre, Nikolayeviç Gumilëv’e göre ortak dilleri Siyenpice olmalıdır. İsmi ‘asil kurt’ anlamına gelen A-shih-na da 439 yılında Gobi’nin kuzeyine girdiğinde Siyenpice konuşuyordu. Bu yüzyıldan itibaren çoğu kaynakta ‘Türk’ ile ‘kurt’ kelimelerinin eşanlamlı olarak kullanıldığı bilinmektedir. Kaldı ki, Türklerin doğuşuyla ilgili iki efsanede ‘ilk ata’ olarak kurt, büyük önemdedir. Birinci efsanede Altaylı T’u-chüeler dişi kurttan çoğalıp Batı Hunlardan çıkmışlardır. Türklerin bir millet olarak 545 yılında tarihe çıkmaları ve Batı Hunların 468 yılından sonra tarihten silinmeleri, aslında bir asılsızlığı değil, Türklerin çoğalmalarını sürdürüp Orta Asya’ya yayıldıklarını ifâde etmektedir. İkinci efsanedeyse, Türklerin Sou kolundan ve yine bir dişi kurttan türedikleri hikâye edilmektedir. Bu efsaneler ile yazılı kaynakların mukayesesinden, Türk kelimesinin asırlar boyunca birkaç defa anlam değişikliğine uğradığını anlıyoruz. A-shih-na tebasındaki beş yüz çadırlık aileden gelenlerin 6’ıncı ile 8’inci yüzyıl arasında ‘Türkçe konuşan Türkler’ olarak tanımlanmalarına karşın, aynı dili konuşan diğer komşu halkların Türk olarak tanımlanmamaları ilginçtir. Araplarsa, Orta Asya’daki bütün göçebeleri ayrım yapmadan Türk olarak kayda geçirmişlerdir.

Türk dili ile Türk halkının ortaya çıkışları bütünüyle farklı olgulardır. Türkçe denen diller daha eskiye dayanmasına karşın, millet olarak Türkler 5’inci yüzyılın sonlarına doğru Altay topraklarındaki etnik bir kaynaşmanın sonucudur. Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün millet tanımının felsefesi de bu tarihî hakikatten pek farklı değildir. Bu yüzden Cumhuriyet aynı zamanda bir ‘köklere dönüş’ faaliyetidir. Bütün sapmalara ve ideolojik eklemlemelere karşın, Atatürk Türkiyesi’nde Türklük konusunda son derece leziz çalışmalar yapılmıştır. Bunlardan biri de Rıza Nur’un ‘Uğuz Kağan Destanı’dır. Rıza Nur bu destanı Mısır’da ‘E&R. Schindler’ etiketli, büyük boy, hafif kırmızı çizgili deftere eski harflerle ve gayet kolay okunan güzel bir yazıyla kaleme almıştı. Rıza Nur’u sevmeniz veya sevmemeniz, ‘Uğuz Kağan Destanı’na ne bir şey katacaktır, ne de eserin değerinden bir şey eksiltecektir. Rıza Nur’u sevip sevmediğimi bana çok kişi sormuştur. Onlara, hep karısı yüzünden Rıza Nur’a sadece acıdığımı söyledim. Hatta bu konuda Pathos dergisinde ‘İffet’ isimli bir hikâyem bile yayımlanmıştır. Ayrıca, delilikleri ve ayarsız üslûbu bir yana, birinci sınıf münevverdir. Onun defterde kalan 253 sayfadan ve 6109 dizeden müteşekkil destanı sonunda Ötüken Neşriyât’tan büyük boy ve ciltli özel baskı olarak çıktı. Defterin peşine düşen de Ötüken Neşriyât’ın has editörü yazar Göktürk Ömer Çakır’dan başkası değildir. Bu uğurda epey de bâdire atlatmış. Eserin ‘Takdim’ yazısının 26’ncı dipnotunda bu serüveni okuyabilirsiniz. Defterin aslını Nihâl Atsız’ın oğlu Buğra Atsız Ötüken Neşriyât’a veriyor, Ötüken Neşriyât da yayına hazırlaması için Levent Gündüz’e. Güler Doğan Averbek’in düzenlemesi, Mahmut Doğan ve Ceyhun Durmaz’ın tasarımıyla ortaya nefis bir eser çıkmış. Ötüken’in genç ve cevval patronu Ertuğrul Alpay da masraftan kaçınmamış. Kitap o kadar güzel ki, okurken önemli bulduğum satırların altını kurşun kalemle çizme alışkanlığım bulunmasına karşın, ‘Uğuz Kağan Destanı’nda bu işe kıyamadım, sayfalara da iz bırakacağı için yapıştırıcılı ayraçlardan bile yapıştıramadım. Kitap tutkunları için, ‘Uğuz Kağan Destanı’nın yarısının çevirim yazılı olduğunu, yarısının da defterin tıpkı basımı olduğunu belirtmeliyim. ‘Uğuz Kağan Destanı’ o kadar güzel bir baskı ki, tükenmeden edinmenizi harâretle öneririm.

29kr02man.jpg
Rıza Nur

ZAMANLARIN VE COĞRAFYANIN ÖTESİNDE BİR DESTAN

Göktürk Ömer Çakır, çılgın bir editör. Ötüken’de o ve Oğuzhan Murat zihniyet olarak vıcık vıcık kapitalist edebiyat pazarının dışındalar. Bu yüzden onları çok seviyorum, onlarla aynı kan grubundan olduğumu hissediyorum. Göktürk’ün son editöryel çılgınlığıysa, yine Ötüken Neşriyât’tan, Ahmet B. Ercilasun’un büyük boy ve resimli ‘Kara Kam’ kitabı oldu. Gerek Ercilasun’un ‘Türk Destanı’na ve gerekse de kitaptaki Mehmet Sağ’ın resimlerine bayıldım. Ercilasun hoca, ‘Kara Kam’ fikrinin kafasında ilk ’71 yılında Tunalı Hilmi’de Dursun Yıldırım’ın evinde şekillendiğini belirtiyor. Ona göre bir ‘Türk Destanı’ Göktürkçe söylenip yazılmalıydı, kahramanlarıysa Göktürk döneminden gelmeliydi. Ahmet Taşağıl, ‘Gök-Türkler’ isimli eserinde, T’u-chüelerin Göktürkler olduğunu söylüyor. Ama, bundan daha önemlisi, Göktürkler’in Türk tarihinin esasını ve özetini teşkil etmesidir. Çin kaynaklarında onlardan ilk defa 629 yılında Chou hanedanının yıllığında bahsedilmiştir. ‘Kam’, şaman demektir, Kara Kam da bir şaman. Destanın Kara Kam’ı zamanların ve coğrafyanın ötesindedir, çeşitli donlara girip, tarihi yazar. Aslında Türk köklerimiz Tengricidir. Tarihe bu doğru bakış açısından girmek istiyorsanız, ‘Uğuz Kağan Destanı’ ile ‘Kara Kam’ı mutlaka okuyunuz...

29kr02-dekupe-kitap1.jpg