MÜSLÜMANLIK HAZRETİ MUHAMMED İLE Mİ BAŞLADI

Toplumda hep, Hazreti Muhammed’in yeni bir din getirdiği söylenir.

MÜSLÜMANLIK HAZRETİ MUHAMMED İLE Mİ BAŞLADI
Toplumda hep, Hazreti Muhammed’in yeni bir din getirdiği söylenir.
Müslümanlığın Hazreti Muhammed’le başladığı anlatılır.
İslâm’ın son din olduğu belirtilir.
Müslümanlığın son din olduğundan, diğerlerinin bozulduğundan bahsedilir.
Hazreti Muhammed’den önce Müslümanlık yok muydu?
İslâm nedir?
Müslümanlık nedir?
İslâm’ı Hazreti Muhammed’mi getirdi?
Kur’ân bu konuda nasıl bilgiler veriyor?
İslâm din midir?
Yoksa dini anlayan bir kişinin ulaştığı bir makam, bir yaşam biçimi midir?
Kur’ân’ı inceleyen herkes bilir ki, İslâm Hazreti Muhammed'le başlamış değildir.
Kur’ân’ı inceleyen herkes, Kur’ân’daki ayetlerden anlar ki, Âdem’den beri İslâm, Müslümanlık vardır.
Şimdi bu konuları Kur’ân’a göre bir bir inceleyelim:
Âl-î İmran Sûresi 67.âyeti incelediğimizde, Hazreti İbrâhim'in Müslüman olduğunu görüyoruz.
Âl-i İmrân Sûresi 67: “Ve lâkin kâne hanîfen muslimâ ve mâ kâne minel muşrikîn.”
Meâli: “Fakat o; Tevhid üzere oldu, tüm varlığıyla teslim olup barış ve huzur üzereydi ve o, Allah’ın niteliklerini kendine isnat eden olmadı.”
Bakara Sûresi 132. âyeti incelediğimizde, Hazreti Yâkûb’un evlatlarına “Müslüman olun” dediğini görüyoruz.
Bakara Sûresi 132: “Ve yakûb yâ beniyye innallâhestafâ lekumud dîne fe lâ temûtunne illâ ve entum muslimûn.”
Meâli: “Yakub’da: Ey evlatlarım! Muhakkak ki Allah size, varlığın yaratılış yasalarını anlamanız için fark etme yeteneği verdi. Artık siz ölmeden önce, varlığınızın sahibini bilip teslim olun, barış ve huzur üzere olanlardan olun, dedi.”
Âl-i İmrânSûresi 52. âyeti incelediğimizde; Hazreti İsâ ve Havarilerinin de Müslüman olduğunu görüyoruz.
Âl-i İmrân 52: “Fe lemmâ ehassa îsâ min humul kufre kâle men ensârî ilâllâh kâlel havâriyyûne nahnu ensârullâh âmennâ billâh veşhed bi ennâ muslimûn”
Meryem Sûresi 15. Âyeti incelediğimizde, Hazreti Meryem'in de Müslüman olduğunu görüyoruz.
Meryem Sûresi 15: “Ve selâmun aleyhi yevme vulide ve yevme yemûtu ve yevme yubasu hayyâ”
Meâli: “Zamanını tertemiz bir halde, ölünceye kadar barış ve huzur üzere geçirdi ve her an ortaya çıkan her şeyin Hayy olandan geldiğini anladı.”
İslâm dünyası diye adlandırılan topluluk; “İslam, Hazreti Muhammed’le başlamıştır” iddiasını, En’âm Sûresi 163. âyete dayandırmaktadırlar.
En’âm Sûresi 163: “Lâ şerîke lehu ve bi zâlike umirtu ve ene evvelul muslimîn”
Diğer meâller:
“O’nun hiçbir ortağı yoktur. İşte ben bununla emrolundum. Ben müslümanların ilkiyim.”
Tevhîd-i Kur’ân Meâli:
“O’nun ortağı yoktur ve varlıktaki bütün işleyiş O’nundur ve ben öncelikle barıştan ve huzurdan yana olanım.”
Âyeti dikkatlice incelediğimizde, Hazreti Muhammed’in de; öncelikle islam üzere olduğu, yani barıştan ve huzurdan yana olduğu belirtilir.
Yoksa ayette, yeni bir din yeni bir inanç getirdiği belirtilmez.
Kur’ân’ı incelediğimizde anlıyoruzki, tüm Resûl ve Nebîler Müslüman idiler.
Saffat Sûresi 79: "Nûh İslâm üzere yaşayanlardandı."
Saffat Sûresi 120: "Mûsâ ve Harun İslâm üzere yaşayanlardandı."
Meâli: 120: “Mûsâ ve Harun da barış ve huzur üzereydi.”
Anlıyoruzki, Kur’ân incelemeyen bir kişi, “İslâm Hazreti Muhammed’le başladı” bilgisinde kalıyor.
Din kavgası yapan kimseler, İslâm son dindir kavgasında kalan kimseler, Kur’ân’ı dikkatlice inceleseler ve Kur’ân’ı anlasalar, kavgalarını terk edeceklerdir.
İslâm ve Müslümalık kavramlarını incelersek:
İslam kelimesi: "سْلاَمِ:Slam, Selem kökünden gelir
Slam "سْلاَمِ, İslām إسلام"
Slam, İslâm, Seleme; selamete ermiş, huzura ulaşmış, sulha ulaşmış demektir.
İslâm; kendi vücud hakikatini idrak etmiş, vücudunun sahibine teslim olmuş demektir.
Kendini yaratıcısı olan Allah’a teslim olmuş demektir.
İçsel kavgalarını bitirmiş, ilâhî huzura ulaşmış demektir.
Müslüman da: Ulaştığı İslâm hakikatini yaşantısına yansıtmış demektir.
Dünyanın neresinde bir insan, kendi yaratılış hakikatine ulaşmış ve Allah’a teslim olmuşsa, işte o kişi İslâm makamına erişmiş demektir.
Ve işte o kişi Müslüman’dır.
Yoksa Türkiye’de ya da Arap ülkelerinde doğmakla Müslüman olunmaz.
Kelimeyi şahadet getirmekle Müslüman olunmaz.
Varlıkta Allah’ın hakikatlerine şahit olmakla Müslüman olunur.
Kendi aslını bilmekle Müslüman olunur.
Müslüman, Hristiyan, Musevilik kavgasında kalanlar, hakikatleri anlamamışlardır, tüm Resûl ve Nebî’leri anlamamışlardır.
Varlıktaki Allah’ın hakikatlerine şahit olmamışlardır.
Dil ile Müslüman’ım demek, Tıp Fakültesine hiç gitmeden, hiç Tıp eğitimi görmeden “Ben Doktorum” demek aynıdır.
İslâm bir makamdır.
O makama ancak ve ancak, varlığın yaratılış hakikatlerine ilmi olarak şahit olan kişi erişir.
Din kavgasında, ibadet kavgasında, mezhep, cemaat, tarikat kavgasında kalan kimseler, varlığın yaratılış hakikatlerini anlamaktan uzaktırlar.
Kendi inançlarını, kendi milletlerini, kendi konumlarını yüce gören insanlar, asıl yüce olan Allah’ın yüceliğini anlamaktan uzaktırlar.
Kur’ân’ın bahsettiği İslâm, Müslümanlık konusunun, toplumda bahsedilen İslâm ve Müslümanlığın aynı şeyi olup olmadığını çok ama çok iyi araştırmalıyız.
İslâm hakikatine eren kişi, her varlığın Allah’ın kendinden süzülüp geldiğini bilir.
Nasıl ki bir ağaçta olan; tüm yapraklar, çiçekler, meyveler, dallar, kökler, aynı tohumdan süzülüp gelmişse, açığa çıkmış olan tüm varlıkta Allah’ın kendi özünden süzülüp gelmiştir.
İşte bunu idrak eden kimse, İslâm makamına erişir ve bu şuurda yaşar.
İslâm şuurunda yaşayan kimseye Müslüman denir.
Müslüman tüm varlığın birbiriyle olan bağını anlar ve tüm varlığı kardeş bilir.
Kur’ân’ı incelediğimize anlıyoruz ki İslâm, Hazreti Âdem’den beri akıp gelen bir idrak, bir yaşam boyutudur.
İslâm makamına erişmiş kişi:
Müslüman, Hristiyan, Musevi kavgasında ayrımcılığında olmaz.
İnsanları inançlarına göre, renklerine göre, milletlerine göre ayırmaz.
Asla ayrımcılık, yargılama, hor görme içinde olmaz.
Asla kendini yüce görme içinde olmaz.
Asla içinde kin, nefret, öfke,kavga yoktur.
Asla kimseye ve hiçbir varlığa haksızlık etmez, zerre kadar zarar vermez.
İslâm makamına erişmiş kişi:
Yönünü varlığın varoluş hakikatlerine döner.
Her an varlığın var oluşunu anlamaya çalışır.
Evrenin ilâhî akışını, mucizelerini heyecanla anlamaya çalışır.
Cümle varlığa Hakk nazarıyla bakar.
Güvenilir insandır.
Hâl ve yaşantısıyla, barış ve huzur veren insandır.