MİMARLAR VE SİNİRBİLİMCİLER NEDEN BİRLİKTE ÇALIŞMALIDIR?

Eberhard: Beynin farklı ortamlarda nasıl tepki verdiğine dair etkileri araştırdığımızda mimarlık en fazla etkiye sahiptir.

MİMARLAR VE SİNİRBİLİMCİLER NEDEN BİRLİKTE ÇALIŞMALIDIR?

Bu sorunun cevabını Amerikan Mimarlar Enstitüsü'nde araştırma direktörü John Eberhard ve Salk Enstitüsü'nde sinirbilim profesörü Fred Gage versin.

Eberhard: Beynin farklı ortamlarda nasıl tepki verdiğine dair etkileri araştırdığımızda mimarlık en fazla etkiye sahiptir. Sinirbilimciler, mimarların deneyimsel ve sezgisel gözlemleri ile olan yorumlarını bilimsel olarak anlamalarına yardımcı olabilirler.

Gage: Sinirbilimciler, beynin anlaşılması ve insanların mekânların içinde en iyi şekilde işlev görmesini sağlayacak tasarımlarda mimarlarla nasıl çalışabileceği konusunda bir noktaya gelmiştir.

F.Gage ve P. Erikkson mimarlığın ayrı bir disiplin olarak değil; beynin uyaranlara verdiği tepkinin, başka bir ifade ile inşa edilmiş çevrenin insandaki etkilerini araştıran bilim dalı olarak değerlendirilmesi gerektiğini belirtmektedirler.

Ayrıca 2016 yılında, Mimarlık için Sinirbilim Akademisi (#ANFA) konferansında bu soru şu şekilde cevaplandı:

Binalar insan beyninin ürünüdür. Beyin ve bedenler, binalarda günlerinin ortalama %87'sini harcarlar. Mimarlar ve sinirbilimciler, biri mikron, diğeri metre ve inç olarak ölçülen farklı ölçeklerde çalışıyorlar ve çok farklı finansal destek kaynaklarına sahipler:

Dolayısıyla iki disiplin, birbirinin alanına karışmama durumuyla karşı karşıyadır. Sinirbilim, binaların şeklini etkileyen sorunlar göz önüne alındığında, mimarların ne yaptığını bilgilendirebilir, ancak belirlememelidir. Aynı zamanda, yapılı çevre, insan bilişini oluşturan güçlerin karmaşıklığı göz önüne alındığında, sinirbilim araştırmalarının kapsamını etkileyebilir, ancak sınırlandırmamalıdır. Her iki alan da inanılmaz derecede karmaşık ve güzel yapılarla (binalar ve beyinler) ilgilenir ve çalışmalarının nüansları iş birliği yapma konusunda bir engel teşkil etmemelidir.

Andrea De Paiva ise; “mimarlığa uygulanan sinirbilim uygulamaları, mekânların bilinçdışını doğrudan etkileyebileceğini kanıtlar ve dışavurum süreci bilinçsiz, otomatik ve dürtüsel olduğundan, bu etkinin büyük bir kısmının bilinçli bir düzeyde tanınmaz. Bu nedenle, bireyin görüşüne dayalı anket ve röportajlar kullanıcıların memnuniyetini anlamak için yeterli değildir.

Bilinçdışı düzeyinde meydana gelen etkiler bir anket ya da röportaj cevabında açıklanamayabilir” açıklaması ile kanıta dayalı sonuçların önemine vurgu yapmaktadır.

Sonuç olarak:

Çevreden alınan duyusal veriler beyinde gerekli merkezlere ulaşmasının ardından bilinçdışı mekanizmalarla etkileşerek bireyin duygusal ve davranışsal dışavurumunu yönlendirir. Bu bağlamda olumlu mesajlar içeren mekânların manipülatif etkisinden elde edilecek optimum kazanç “yaşayan mimarinin,” aynı zamanda sinirbilim çalışmalarının gelişmesine katkı sağlayacaktır.

Dünyada sinirbilimcilerin ve mimarların multidisipliner anlayışla geliştirdikleri nöromimari araştırmaları hızla ilerliyor. Bu anlayışla yapılan tasarımlar -örneğin kanser hastaları için yapılan tedavi merkezlerinde, psikiyatri hastanelerinde- hastaların iyileşme süreçlerine ciddi katkı sağlıyor. (Bu konuyu başka bir paylaşımda anlatacağım.)

Umarım nöromimari paradigması -ülkemizde de- kuramsal araştırmaların ışığında pratikte de uygulanabilir bir disiplin olarak değerlendirilir.

Elif SÖZER

Yüksek Mimar