MALAZGİRT ZAFERİ, TÜRKLÜĞÜN İKİNCİ MİLADIDIR.

*Malazgirt Meydan Muharebesi, Türk birliğinin sağlanmasında da tetikleyici bir rol üstlenmiştir.

MALAZGİRT ZAFERİ, TÜRKLÜĞÜN İKİNCİ MİLADIDIR.
MALAZGİRT ZAFERİ, TÜRKLÜĞÜN İKİNCİ MİLADIDIR.
Prof. Dr. Nurullah Çetin
26 Ağustos 1071’de bugünkü Muş ilimizin Malazgirt ilçesinde Başbuğ Alparslan’ın yolbaşçılığında Bizans İmparatorluğuna karşı verdiğimiz kutlu cihad sonucu elde ettiğimiz zaferle Türk milleti Anadolu merkezli olarak yeniden dirildi. Bu kutlu zafer, hem Türk milleti, hem İslam dünyası, hem de bütün dünya için bir dönüm noktası olmuştur. Adeta dünya tarihine yeniden yön verdik.
*Malazgirt Zaferi, Türkün sayı ve imkân bakımından çoğa karşı azla azim, irade, sabır, ümit ve kararlılıkla savaşırsa nasıl bir zafere ulaşabileceğini göstermiştir. Buradan aldığımız ders ve özgüvenle daha sonraki dönemlerde de haklı olduğumuza inandığımız savaşlarımızda düşmanın bizden maddi anlamda üstün olmasını önemsemedik ve imanla savaştık.
*Malazgirt Savaşı, Türkün savaş zekâsının, Turan taktiği gibi bir strateji dehasının, gücünün, azim ve iradesinin sergilendiği bir uygulama alanı olmuştur.
*Malazgirt Meydan Muharebesi, Türk birliğinin sağlanmasında da tetikleyici bir rol üstlenmiştir. Nitekim Bizans ordusunda bize karşı konuşlandırılan Uz, Peçenek, Kıpçak gibi Hristiyan Türk boyları, Müslüman Türkmen Oğuz kardeşleriyle Türklük kimliği altında birleşmişler, tam bir dayanışma içinde Türk birliği ruhunu fiilen ortaya koymuşlardır. Bugün de Turan Türk Birliği ülkümüze yol alırken bu birliktelik bize meşale olmuştur.
*Malazgirt Zaferinin sırlarından birisi komutan ve askerlerin yani bütünüyle Türk milletinin, aynı hedefe kilitlenmiş olmaları, gönül, kalp, ruh ve kafa birliği içinde olmaları, zafere tam bir imanla inanmış olmaları, azim, irade, ümit ve fedakârlık konusunda hiç gevşeklik göstermemeleridir. Millî birlik ve beraberlik dediğimiz o kutlu millî yapıyı tam olarak orada görüyoruz.
*Malazgirt Meydan Muharebesi, Türk liderlik ruhunun en doğru ve en samimi bir şekilde tecelli ettiği sahih bir uygulama alanı olmuştur. Başbuğ Alparslan hiç tanrılık, büyüklük taslamadan, kibirlenmeden tam bir kulluk bilinciyle hareket etmiş, zaferi kendinden değil Allah’tan istemiş, Allah’a dayanmış, ona sığınmış, ondan yardım istemiştir. Ve savaş öncesi şöyle demiştir: “Burada Allah’tan başka bir sultan yoktur. Emir ve kader tamamiyle onun elindedir. Bu sebeple benimle birlikte savaşmakta ve savaşmamak için uzaklaşmakta serbestsiniz.”
*Alparslan savaşın tam göbeğinde ordusunun başında ve en önünde sıradan bir er gibi büyük bir fedakârlıkla savaşmış olması, komutana olan inancı ve güvenilirliliği artırmıştır. Aytekin, sultanın canla başla savaştığını görünce “Sultanım Müslümanlara acıyın ve vücudunuzu koruyun” uyarısına bile aldırış etmemiştir. Zaferi getiren etmenlerden biri olmuştur. Bu durumun günümüze uzanan güncel boyutu şu olacaktır.
Türk milletini yöneten ve yönetme konumunda olanların halka güven verebilmesi için bireysel fedakârlık örneği olması, halkın çektiği sıkıntıları bizzat kendi ruhunda ve yaşantısında hissetmesi, Türk milletinin selameti ve menfaati için her türlü fedakârlıktan kaçınmaması, halkın içinde halkla beraber aynı hayat şartlarını paylaşması, kendisini halkın dışında ve üstünde bir konuma itmemesi gereğidir.
*Malazgirt Zaferi, aynı zamanda Türkün barbar değil en üst seviyede medeni, insancıl ve düşmana bile saygılı bir yüce millet olduğunu göstermiştir. Zira Bizans imparatoru Romen Diyojen esir alınmıştı. Bu, tarihte ilk defa esir alınan bir Roma imparatorudur. Bu da Türklere nasip olmuştur. Sultan Alparslan’ın huzuruna getirilmiş ve Alparslan onu kucaklayarak şöyle demiştir: “İmparator! Müteessir olmayınız. İnsanların maceraları böyledir. Size esir değil, büyük bir hükümdar muamelesi yapacağım.”
Nitekim ona Türk misafirperverliğini en iyi şekilde gösterdi, onu serbest bıraktı, ama kendi milleti yani Bizanslılar asıl barbarlığı göstererek onun gözlerine mil çektiler, bir manastıra kapattılar ve adamcağız orada bağıra bağıra öldü gitti.
Nitekim Başbuğ Alparslan’ın torunu Başbuğ Mustafa Kemal Paşa da Büyük Taarruz sonrası 2 Eylül 1922’de Türk ordusuna esir düşen Yunan generaline aynı dedesi gibi barbarca değil medeni bir Türk olarak muamele etti. Ona iyi davrandı ve serbest bıraktı. General Trikupis şöyle der:
"Sağ kalan birliklerimiz dağınık bir halde İzmir’e kaçmaya çalışıyorlardı. Bu, bizim için büyük bir mağlubiyet olmuştu. Esir düştüm. Beni önce Garp Cephesi Komutanı İsmet İnönü’ye götürdüler. İnönü beni yanına alarak Mustafa Kemal’in huzuruna çıkardı. Atatürk beni mert bir askere yakışır bir şekilde kabul etti. Gazi’nin bu esnadaki sözlerini hiç unutmayacağım: ’Üzülmeyin general’ dedi ’Siz vazifenizi sonuna kadar yaptınız. Askerlikte mağlup olmak da vardır. Napolyon da vaktiyle esir olmuştur. Size karşı büyük bir hürmet hissi besliyoruz. Misafirimizsiniz. Yakında her şey düzelecektir. Buyurun, istirahat edin.’ Atatürk’ün bu ince ve nazik muamelesi karşısında ben de bu büyük komutana karşı içimde bir hayranlık duymaya başladım."
*Türk milleti bu zafer sonucunda Anadolu gibi yepyeni ve kalıcı bir vatan kazandı. Bu zafer Türk’e yurt veren bir zaferdir. Öncelikle bu mübarek zafer sonunda Orta Asya merkezli Doğu Türklüğünün yanında Anadolu merkezli Batı Türklüğü diye yepyeni bir dünya kuruldu. Bu coğrafyaya özgü büyük ve asil bir Türk-İslam kültür ve medeniyeti doğdu.
Hem Türkçemiz işlendi, güçlendi, çiçeklendi ve büyük bir edebiyat, felsefe ve bilim dili haline geldi. Dev bir Divan edebiyatı ortaya çıktı. Selçuklu ve Osmanlı merkezli çok özgün bir kültür, sanat, mimarlık, şehirleşme, medeniyet, askerlik, siyaset, idare gibi alanlarda evrensel nitelikli özgün kurumlar ve değerler ortaya koyduk.
*Malazgirt Zaferiyle biz Anadolu’yu Doğu ve Güney Doğu Anadolu’dan itibaren kademe kademe kısa zamanda fethettik. Aslında Doğu ve Güneydoğu Anadolu fetihlerimiz, 1071 Malazgirt zaferinden önce başlamıştı, zaferle birlikte bu fetihler iyice yaygınlaştı ve perçinlendi. Dolayısıyla bu zafer, bugün PKK merkezli Türk düşmanı zihniyetin Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da toprak talepleri, o bölgelerimizi bölüp oralarda bir eşkiya ve terör devletçiği kurma hesaplarını bozan bir kutlu zaferdir. Zira biz o toprakları PKK zihniyetinden değil, Bizans’tan, Doğu Roma imparatoru Roman Diyojen’den savaşarak bileğimizin hakkıyla, aldık. Bir hak iddia edecek varsa o da Romen Diyojen’dir, mezarından kalksın, o hak iddia etsin ve bize savaş açsın.
*Malazgirt Zaferi, Batıdan Doğuya yönelik emperyalist Haçlı saldırı, istila, işgal ve çapullarını durdurmuş; İslam adaletini, hakkaniyetini, iman ışığını ve her iki dünyada kurtuluş programını ve İslam ve Türk töresi kaynaklı Türk-İslam medeniyetini Doğudan Batıya taşıyan yolu açmıştır. Zira zaferden sonra ilâ-yı kelimetullahın (Allah’ın mesajını, davasını bütün dünyaya yaymak), Allah’ın davasının ve mesajının Türklerin eliyle Batıya doğru yayılması süreci başladı.
Önce Anadolu, sonra Balkanlar, sonra İstanbul derken Avrupa içlerine kadar yayılan fetihler gerçekleşti ve Batı dünyası İslam’la buluştu. Malazgirt Zaferiyle birlikte Türkler, Hristiyan Batıya karşı mücadelede İslam dünyasının öncüsü, temsilcisi, koruyucusu, hamisi ve ordusu olmuştur. İslam’a ve İslam dünyasına hizmet ederek lider olmuştur.
*Malazgirt Zaferi, üzerinde yaşadığımız bu mübarek toprakları Küçük Asya, Memâlik-i Rum (Rum, Roma memleketleri), Bilâd-ı Rum (Rum, Roma beldeleri), Therma Anatolia (Doğu Toprağı) olmaktan çıkarıp Türk-İslam yurdu olan Türkiye ve Anadolu yapmıştır. Zira Sultan Mesud (1116-1155)‘un Bizans’ı ve Haçlıları perişan edip Anadolu’da Türk hâkimiyetini iyice pekiştirdikten sonra Batılı kaynaklar Anadolu’ya “Turkia” (Türkiye) yani Türklerin yurdu dediler.
*Malazgirt Zaferi sonucu, Anadolu ve civarı bölgelerinde hüküm süren Bizans İmparatorluğunun, tekfurların bölge insanları üzerinde uyguladığı baskı, sömürü, köleleştirme gibi insanlık dışı eylem ve uygulamalarına son verildi. Bu bölge Türk-İslam medeniyetine geçtikçe başka din, dil ve ırktan olan insanlar da insanca, özgürce, medenice yaşama imkânına kavuşmuşlardır. Bizans İmparatorluğu, bölge halkı üzerinde Ortodoks siyaseti güderek diğer Hristiyan mezheplerine kan ağlatıyordu. Ayrıca ağır vergiler altında iyice bunaltmıştı. Türk hâkimiyeti ile birlikte Hristiyanların da nefes aldığını ve rahatladıklarını görüyoruz.
*Malazgirt Zaferinin Türk milleti için önemi büyüktür. Zira bu zafer sonucunda biz Türkler, daha önceki bozkır medeniyetinden, Orta Asya yurtlarından farklı olarak avcılıktan ekinciliğe, göçebelikten yerleşik şehir hayatına geçtik. Ayrıca daha önce ata yurtlarımızda kitleler halinde başlayan Müslümanlaşma sürecimiz Anadolu’da daha da hızlanmıştır.
*Bugün bile hâlâ güncelliğini ve değerini koruyan Mevlana, Yunus Emre, Hacı Bektaş Veli gibi büyük mutasavvıf ve bilgeler Malazgirt Zaferi sonrası sürecin, bu zafere bağlı olarak döşenen dinî, kültürel zeminin ürünleridir.
*Malazgirt Zaferi, Oğuz Kağan’ın Türk cihan hâkimiyeti mefkûresinin bir formülü olan “gök çadır, Güneş bayrak” ilkesinin gerçekleşmesi yolunda atılan önemli bir adım ve geçilen kritik bir aşama idi.
*Malazgirt Zaferi, diğer İslam ülkelerini de bir felaketten kurtarmıştır. Zira Bizans imparatorunun amacı önce Türkleri yok etmek, sonra diğer İslam ülkelerini birer birer ele geçirmektir. Türk zaferinin buna izin vermeyerek bu anlamda İslam’a çok büyük bir hizmeti olmuştur.
*Malazgirt zaferinin en önemli sonuçlarından biri, tarihte Roma İmparatorluğundan sonra Türklerin Osmanlı Devleti gibi en büyük devleti kurmalarının yolunu açmış olmasıdır.
*Malazgirt Zaferinin bir önemli sonucu ve ürünü de İstanbul’un fethinin biz Türklere nasip olmasıdır. Bütün Müslümanların en büyük hayallerinden biri, İstanbul’u kendilerinin fethederek Hz.Muhammed’in İstanbul’u fetheden komutan ve asker için söylediği övgü müjdesine nail olmaktı. Bunun için birçok kez seferler düzenlediler ama muvaffak olamadılar. Bu kutlu müjde ve övgüye Malazgirt Zaferi sonrası oluşan zemin üzerinde, daha sonra 1453’te Fatih Sultan Mehmet nail oldu.
*Emperyalist Haçlı Batı, Malazgirt Zaferimizi hiçbir zaman unutmadı. Tarihsel hafızasında hep diri tuttu. Bizantoloji çalışmalarına hız kesmeden devam etti. Nitekim aradan 25 yıl geçmeden üzerimize bir sürü Haçlı saldırıları düzenlediler. Hiçbirinden netice alamadılar. Ancak bugünkü Haçlı saldırıları ordularla, askerlerle değil; siyasetle, kültürle, sanatla, ekonomiyle, basın yayınla, propagandayla, felsefeyle, üniversiteyle yapılıyor.
Bugün Emperyalist Haçlı Batı, intikam hırsıyla Malazgirt’le yurt edindiğimiz Anadolu’yu elimizden almak ve burayı tekrar bir Hristiyan yurdu haline getirmek için Türk millet birliğini etnik unsurlara, mezheplere, hayat tarzı farklılıklarına dayalı olarak bölmeye, parçalamaya, çatıştırmaya çalışıyor. Başta PKK olmak üzere her türlü bölücü, yıkıcı, Türk düşmanı yapıyı destekliyor, himaye ediyor. Ayrıca demokrasiyle, insan hakları, kültürel haklar, barış, kardeşlik, eşitlik gibi kavramlarla eyaletçilik, federasyonculuk, özerklik, kantonculuk dayatıyor.
Türk çocuklarının vatanlarını, devletlerini, dinlerini, bayraklarını, dillerini, Türk-İslam kültür ve medeniyetlerini savunamayacak şekilde onları hedonizme, konformizme, eğlenceye, tüketime, israfa, tembelliğe, ateizme, deizme, nihilizme, enternasyonalizme, globalizme, kapitalizme, liberalizme yönlendirmeye çalışıyor.
Bütün bu haricî ve dahilî bedhah ittifakının bize yönelik saldırılarına kaşı Müslüman Türk milleti olarak bizim millî birlik ve beraberliğimize, dinimize, Türk millî kimliğimize, Türk İslam kültür ve medeniyet değerlerimize yeniden dönmemiz ve vatanımızı korumamız, ona sahip çıkmamız gerekiyor.
Yararlanılan Kaynaklar:
Malazgirt Armağanı, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara 1972
Mehmet Şeker, Fetihlerle Anadolu’nun Türkleşmesi ve İslamlaşması, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları, Ankara 1991
İbn Bibi, Selçukname, Mükrimin Halil Yinanç, Kitabevi Yayınları, İstanbul 2007
Ali Sevim-Yaşar Yücel, Türkiye Tarihi Fetih, Selçuklu ve Beylikler Dönemi, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara 1989