Küresel Besle(n)me Sistemine direnin! Demişti...

Banu Avar 'ın önsözü ile Toprak Biterken kitabı yeniden basılacak.

Küresel Besle(n)me Sistemine direnin! Demişti...

Küresel Besle(n)me Sistemine direnin! Demişti...

Anamur’da ekip biçtikleri, ekmekten sebze meyva üretimine, hayvancılığa kadar el atıp üstesinden geldikleri çiftliğe gitmek kısmet olmamıştı ama Isparta Eğirdir’in tarihi Pınar Pazarında karşılaştık Cemile ve Erhan Ünal ile. Kitap hazırlık aşamasındaydı ve Erhan Ünal tüm heyecanıyla ‘yeni küresel besle(n)me sistemini’ anlatıyordu.

Oldukça kapsamlı bir araştırmayı olabildiğince sadeleştirerek okurun dikkatine sunmayı amaç edinmişti ve bunu başardı.

“Tarımı küçük üreticinin elinden almak küresel bir planın parçasıdır” diyordu. Kissinger’ın ünlü cümlesini hatırlatıyordu: ‘Petrolü kontrol edersen devletleri kontrol edersin. Gıdayı kontrol edersen tüm insanları…’

Dünyayı yönetenlerin tarıma burunlarını nasıl soktuklarına dair açık örnekler veriyordu. İkinci Dünya Savaşı sonrası ABD, bütün dünyada tarımsal ürünlerin tektipleştirilmesine kafa yormaya başlamıştı. İlk saldırıyı ‘açlıkla savaş’ bahanesine sığınarak Meksika’ya yapmış, onu, Hindistan, Pakistan ve Türkiye takip etmişti. ‘Tohum Islah Merkezi’ 1948de kurulmuştu. Savaşın hemen ardından ABD tarım bakanı Henry Wallace dünyada tohumu tektipleştirme işine girişmişti .

Bugün de Bill ve Melinda Gates vakfı ve benzeri vakıflar tohumların genetiği ile oynamakta çok yol katetmişlerdir. Asya ve Hindistan’daki 3000 çeşit pirincin 2 çeşide indirilmesinden sorumlu olanlardan birisi de Bill Gates Vakfıdır. Türkiye binlerce yıldır yüzlerce buğday çeşidinin ana vatanıyken bu çeşitlerin ortadan kaybolmasında rolü olanlar da benzer kuruluşlardır.

Bu kitapta işte bu kuruluşların faaliyetlerinin açık örneklerini bulacaksınız

Sistemin Denetimi ancak Sertifikalı tohumla mümkün. Erhan Ünal Detaylı olarak işte bunu açıklıyor. Neden yerel tohuma savaş açılıyor ve neden her ülkede küçük üretici yokediliyor...

.

Ünal, Hibrit tohum bir ülkeye girince ne gibi belaları da ardından sürüklediğini en açık örnekleriyle okura sunmuştur. Toprağa uyum sağlayamayan hibrit tohumun verimliliği için çiftçiye suni gübre satışı başlamış, bu da sonuç vermeyince, sulama sistemi önerilmiş, barajlar kurulmuş, bu barajlar yüzünden iklim ve coğrafya değişime uğramış; derken hibrit ürüne dadanan böceklere ilaç satışı gündeme gelmiş, sonuçta her geçen gün köylü fakirleşmiş, kazancı tümüyle küresel tarım şirketlerinin cebine girmiştir.

Tohum, toprak ve tatlı su kaynakları küresel merkezlere bağlanmıştır. Dört dev kuruluş tüm dünya tarımını kontrol eder hale gelmiştir: Cargill, Louise Dreyfus, Bunge, ve ADM. Mahşerin 4 atlısı bunlardır. Hepsinin Türkiye’de ayakları vardır. Türk köylüsü çiftçisi içerdeki işbirlikçi yöneticiler yüzünden bu küresel şirketlere bağımlı haldedir.

Erhan Ünal, sadece tarımın değil, eğitimin de dönüşüme uğrayarak çarpık bir bakışın yaygınlaştığını anlatıyor. “ Şehirdeki insana küçük üretimi küçümsemek öğretildi” diyor. Milli olmayan bir eğitim sistemi, geleneksel tarımı, köylüyü çiftçiyi aşağılamayı yaygınlaştırdı.

Çünkü hedef geçmişi silmekti, sosyal dayanışmayı, imeceyi, örfü adeti, binlerce yıllık gelenek ve görenekleri yoketmekti. Onların yerine, yeni tarım, yeni beslenme ve yeni davranış biçimleri gelmeliydi. Maalesef bu dünyanın bir çok ülkesinde gerçekleşti.

Dev tarım alanlarında çalışan üreten milyonlarca çiftçi topraksızlaştırıldı. Topraktan sökülen köylünün yeniden toprağa dönmesi imkansızdı. Sudan Darfur’a gittiğimde gözlerime inanamamıştım.. Darfur’un uçsuz bucaksız tarım arazileri kuraklık, ardından da terör nedeniyle boşaltılmış, çiftçiler Birleşmiş Milletler kamplarına tıkılmıştı. 50 derece sıcakta tüm günü ördükleri sallanan koltuklarda oturarak geçiriyorlardı. ‘Artık kuraklıkta savaş da bitti neden topraklarınıza dönmüyorsunuz?’ dediğimde şöyle cevaplamışlardı: ‘Burada rahatız. Ekmek elden su gölden.. Bir daha çiftçilik yapmayacağız’ . Topraktan koparılmış insanlar üretimden kopmuş ve BM yardımlarına alışmışlardı. Ekip biçtikleri topraklara dönmeyi düşünmüyorlardı. Zaten Darfur’un kuzeyinde bıraktıkları topraklar çoktan dev tarım firmalarına peşkeş çekilmişti.

Erhan Ünal ‘mahşerin dört atlısı’na dikkat çekmişti. Dünyada tarım politikalarına yön veren bu şirketler neyin ne kadar üretileceği veya neyin üretilmeyeceğine, hangi ülkenin ne yiyip ne içeceğine karar veriyordu. Onlar dev tarım arazilerine el koyuyor ve stratejik tarım ürünlerinin tümünü kontrolde tutuyorlardı: Bunlar Buğday, Soya ve Mısırdı

Buğdayın türevi UN; Soyanın türevi YAĞ ve Mısırın türevi ŞEKERdir

Bu üç temel tarım ürününün de genetiği değiştirilmiştir ve ‘yeni beslenme sistemi’ işte bu maddeler üzerine kurulmuştur. Erhan Ünal sistemin et, ekmek ve meşrubattan oluşan bir ‘besleme’ (beslenme değil) sistemi istediğini anlatıyor. Amaç Dünyada beslenme bağımsızlığını yoketmektir, diyor.

Peki ne mi yapmalıyız?

Erhan Ünal ‘Direnmenin en basit yolu ‘yeni küresel besle(n)me sistemi’ne ‘hayır’ demektir.’ diyor. Tüm adımları olabilen en açık şekliyle bu kitapta sıralıyor

Ruhu şad olsun… Onun bıraktığı yerden alıp ileriye taşıyacak çok genç var bu ülkede. Ve irdelediği konu yaşamın ilk şartı. Eğer yaşamımıza sahip çıkamazsak neye sahip çıkabiliriz ki…

Banu AVAR
30 Nisan 2020

Erhan Ünal’ın Toprak Biterken adlı kitabının yeni baskısı Mayıs 2020’de Doğu Kitabevi tarafından yapılacaktır.