KUR YÜKSEK AMA REKABETÇİ DEĞİL

“TL değer kaybettiği zaman ihracatımız artıp, ithalatımız azalmaz.”

KUR YÜKSEK AMA REKABETÇİ DEĞİL

Erdoğan ve Merkez Bankası yönetimi politika faizini indirmek suretiyle yeni bir ekonomik modeli denediklerini ifade ediyorlar.

Faizi indirince yükselen döviz kurlarını “rekabetçi kur” diye tanımlıyorlar. TL’nin değersizleşmesi ile ihracat için rekabet gücü kazanılacağını, böylece dış ticaret açığı ve cari açığı azaltacaklarını düşünüyorlar. 

Teorik olarak kısmen doğru olan bu açıklama, talimatla faiz indirmenin doğru bir karar olduğunu göstermiyor. Çünkü Türkiye’nin ithalata bağımlı, teknolojisi sınırlı sanayi yapısını göz ardı ediyorlar.

Türkiye’nin ithalatı içinde en büyük payı hammadde ve ara malı ithalatı oluşturuyor. 2013-2021 yılları arasında hammadde ithalatının toplam ithalat içerisindeki ortalama oranı %73,01’dir. Bu çok yüksek bir oran. 

Daha da kötüsü, hammadde ve ara malları ithalatımızın yaklaşık %54’ü işlem görmüş hammaddelerden oluşmakta. 

Prof. Mustafa Özer’in ifadesiyle, “biz el âlemin işlediği sanayi hammaddesini ithal ediyoruz, çok düşük bir katma değerle nihai ürüne dönüştürüyoruz. Anlayacağınız ürettiğimiz sanayi ürününe aslında Türk malı demek gerçekte çok zor. Sanayinin aşırı ithalat bağımlılığı nedeniyle, daha fazla sanayi ürünü ihraç edebilmek için, daha fazla hammadde (ara malları) ithalat etmek zorunda kalıyoruz. Bu da artan dış ticaret açığı olarak karşımıza çıkıyor.”

Bu sebeple, “TL değer kaybettiği zaman ihracatımız artıp, ithalatımız azalmaz.”

Diyeceksiniz ki, Ekim ayında dış ticaret açığı 1 milyar dolar azaldı. Ama yeni yatırım yapmama pahasına. 

Dış ticaret açığının azalmasına yatırım malı ve tüketim malı ithalatındaki azalma neden oldu. “2020'de toplam ithalatın yüzde 18,2'si yatırım malı ithalatı iken bu sene bu oran yüzde 12'ye geriledi.” Yani yeni yatırım yapılmıyor, sadece mevcut yatırımların yedek parça ve onarım malzemeleri ithal ediliyor. 

Çünkü yatırımcılar önünü göremiyor, bırakın yatırım sürecinin sonunu yani birkaç sene sonrasını, yarını bile göremiyorlar. Ekonomi yönetimine güvenmiyorlar. Yeni yatırım yapmadan mevcudu ayakta tutmaya çalışıyorlar. 

Nasıl güvensinler ki? CB Erdoğan her konuştuğunda dolar kuru bir TL artıyor. Kurlar patlayınca Devletin 2022 yılı planı ve orta vadeli planları bile şimdiden çöpe gitti.

2020'de toplam ithalatın yüzde 12,2'si tüketim malı ithalatı iken bu sene bu oran yüzde 8,6'ya geriledi. Yani zaruri tüketimlerin dışında, tüketim malı ithalatı durma noktasına geldi. Otomotiv ve telefon vd elektronik eşyalar o kadar pahalandı ki bir süre sonra bunların ithalatı daha da azalacak. Bu ekonominin dengesi için iyi, insanımızın konforu açısından çok kötü bir durum.

Fakat o kadar ithalata bağımlı bir sanayimiz var ki ara malı ve ham madde ithalat payı azalmıyor, artıyor. 

Dış ticaret açığını kapatmak için yapmamız gereken şey, ithal girdi mallarını ve ham maddeyi içeride üretmek, bu yerli girdilerle üretimi devam ettirmek. Ancak hemen “ithal ikamesi” politikasına geçilse ve bu alanlarda yeni yatırımlar yapılması planlansa bile zamana ihtiyaç olacak. Yeni yatırımların üretime dönmesi 3-5 yıl sonra mümkün olabilir.

Prof. Dr. Esfender Korkmaz, şu anda hemen sonuç alınabilecek bir önlemi tavsiye ediyor: Hepsi Türkiye’de üretilebilen mobilya, deri-kösele, plastik eşya, aydınlatma cihazları, oyuncaklar gibi ithal malzemeler için, “Uluslararası anlaşmalara uygun kota ve vergi getirerek, bu açığı en kötü ihtimalle yarıya düşürmek.” Böylece en büyük dış ticaret açığı verdiğimiz Çin karşısında (Ekim ayında 2,3 milyar dolar) minimize etmek mümkün olabilir.

********************************

YÜKSEK TEKNOLOJİ ÜRÜNLERİ ÜRETEMİYORUZ

2021 yılı Ağustos ayı verilerine göre, imalat sanayi ürünlerinin toplam İHRACATTAKİ payı %95,1’dir. Fakat yüksek teknoloji ürünlerinin imalat sanayi ürünleri ihracatı içindeki payı ise sadece %3,1 oldu. İhraç ettiğimiz sanayi mallarının ortalama değeri kg’ı 1,5 dolar. Yani “yükte ağır, pahada hafif mallar” ihraç edebiliyoruz. 

Buna karşılık yüksek teknoloji ürünlerinin imalat sanayi ürünleri İTHALATI içindeki payı %13,2'dir. Demek ki, kendi ihtiyacımızı görecek kadar bile yüksek teknolojili ürün üretemiyoruz.

Bu rakamları veren Prof. Mustafa Özer’in şu tespitlerine katılmamak mümkün değil: “İmalat sanayimizin üretme kapasitesi ve teknolojisi sınırlı. 24 Ocak 1980 Kararları ile başlayan neoliberal politikaların kaçınılmaz sonucu olarak ortaya çıkan erken sanayisizleştirmenin olumsuzluklarını şimdi daha fazla hissetmeye başladık.” 

“İnşaata dayalı, bir an önce köşeyi dönelim politikaları, ekonomimizin yapısal sorunlarını çözmek yerine, daha da ağırlaştırmaktadır. Kamunun öncülüğünde yeni bir planlı sanayileşme hamlesi başlatmadan, herkese iş ve aş yaratan, geliri adil dağıtan, sürdürülebilir ve kapsayıcı bir büyüme bize haram olacaktır.”

Planlı sanayileşme hamlesi kapsamında tarıma dayalı sanayi ve yüksek teknolojili bilişim sektörlerinin de olması gerektiğini hatırlatalım.

Bu anlamda yeni bir modeli AKP ve Erdoğan uygulayamaz. Bunun için niyetleri de yok, zamanları da.

Ancak en kısa zamanda yapılacak bir erken seçim ve gelecek yeni iktidarla bu yapısal dönüşüm sağlanabilir. Kamuoyunun ve finans çevrelerinin başlangıçta açacağı krediyi iyi kullanarak, dolu dolu 5 senelik istikrarlı bir dönemde, üzerimizdeki bütün kara bulutlar dağıtılabilir.

 

02 Aralık 2021

Ruhittin Sönmez