KIRKPINAR YAĞLI GÜREŞLERİ
663 yıldır kesintisiz süren müsabakaların ilki, 1361 yılında kırk yiğit akıncı anısına düzenlenmeye başlamıştı
Yakın arkadaşımın babası Kırkpınar Ağasıydı. Eksik olmasın o vakitler bizi misafir ederdi.
İhale usulü satışa çıkan "Ağalık Koçu", hatırı sayılır rakamların kıran kırana çekişmesiyle en yüksek bedeli ödeyene ünvanı getirirdi.
Bu ünvanı böylesi önemli kılan Ata sporu geleneğini yaşatmak aslına bakarsanız. Ağayı kadim öğretilerin bir nevi temsilcisi misali, müsabakaların
geleneklere uygun bir şekilde gerçekleştirilmesinden mesul ev sahibi gibi düşünebilirsiniz.
Festival havasındaki etkinliklerin merkezinde o vardır, sporcular ve izleyicilerle iç içe olur. Hal hatır sorar, gönül alır, ellerini sıkar. Üç gün üç gece yurdun dört bir yanından gelen eski pehlivanları, misafirlerini ağırlar, yedirir, içirir. Huzur ve memnuniyet adeta ondan sorulur.
Kolayca ayırt edilebilmesi için geleneksel bir giysi giyer, elinde büyükçe bir tespih taşır;)
UNESCO’nun Somut Olmayan Kültür Mirası Listesi’nde yer alan ve "Bitmeyen Güreşin Devam Eden Efsanesi Kırkpınar"ın doğuşunun ilginç bir hikayesi var.
Orhan Gazi Edirne'yi ele geçirince akıncıları civarda keşfe çıkarlar. Dinlenme esnasında aşka gelen kırk yiğit güreşe tutuşur. Saatlerce süren güreşler neticesinde Ali ile Selim isimli iki pehlivan bir türlü yenişemez, solukları kesilir ve can verirler.
663 yıldır kesintisiz süren müsabakaların ilki, 1361 yılında kırk yiğit akıncı anısına düzenlenmeye başlamıştı
Etrafı tribünlerle çevrili, ilk bakışta stadyuma benzeyen Er Meydanı'nda müsabakalar salavatlarla başlar. Cazgır pehlivanları birbirlerine ve izleyicilere takdim eder. Müsabaka başlamadan evvel maniler söyler cazgır. Dualar, kadim ögretiler, neşeli nidalar eşliğinde, 'hayde bre pehlivan' diyerek sporcuları güreşe davet eder.
Pehlivan yiğit demektir, sözüne, özüne, sabrına imrenilen adam demektir.
Er meydanında, geldiği yörenin onurunun temsilcisidir bir bakıma.
Yağlı güreş, esasen derin anlamı ve ögretileriyle özümsenmesi gereken bir spordur. Ahlak, mertlik, dürüstlük, tevazu, ustaya saygı, ataya saygı, kul hakkına saygı, adalet gibi değerleri içerir.
Bir spor dalı düşünün ki, rakibini herhangi bir dezavantajı nedeniyle yenmeyi ayıp saysın ve bunu reddetsin.
Misâl rakibinizin gözü yağdan yanıyor, açamıyor bile ve silmesi gerekiyor. İşte yağlı güreşde izni hakemden isteyemezsiniz, rakibinizden istersiniz. Rakibiniz de izin verir zaten çünkü diğer türlü yenmeyi şerefli ve hakkıyla kazanılmış bir başarı olarak görmez. Ha izin vermedi diyelim bu sefer seyirci izni vermeyen güreşçiye saygı duymaz.
Rakibini alt eden pehlivan onu teselli eder, abartılı sevinç gösterileri yapmaz. Peşrev sırasında el yere, dize, alına değer ve gökyüzünü gösterir.
"Ne başarmış, ne kazanmış olursam olayım, topraktan geldim ve toprağa döneceğim yani bir faniyim" anlamı taşır bu.
Cumhuriyetin ilanından sonra Atamız Kırkpınar Ağası ve cazgırları davet eder, görüşlerini alır. Kırkpınar'ın ruhuna uygun bir sonat yazılmasını emreder.
Davul, zurna eşliğinde, üç bölümden oluşan bu eser evvela 1926'da Atamızın huzurunda icra edilir...