“Şehir değil şiir” olduğumuz yıllarda “ağır sanayi” vardı Kastamonu’da, “efsane” ustaların atölyesine “kamyon” giren ağır vasıta “otobüs” olup çıkardı, ülkenin dört bir tarafındaki otobanlar “ağlardı”…
“Karoser” sanayisi alıp başını yürümüştü ilimizde.
“Endüstriyel” oto fabrikalarının adım atmasına henüz yıllar vardı ülkemize, ithal otobüs fiyatları el yakıyordu, çare “el emeği” ile otobüs icat etmeye bakıyordu, öyle de oldu, ülkemizin kimi illerinde olduğu gibi Kastamonu da kendi otobüsünü kendisi yaptı…
Kamyondan otobüs çıktı.
“İnter”, “Vabis” misali dönemin ağır tonajlı kamyonları, her ne kadar yakıt vesaire masrafları işletmeciye çok da olsa, Kastamonulu ustaların elinde otobüse dönüştü…
Uzun burunlu kamyonların sırtına yerleştirilen “karoser” sayesinde şehirlerarası yollar “otobüs” gördü.
1940’ların sonundan başlamak üzere 1970’li yılların başına kadar “karoser” fırtınası esti Türkiye karayollarında, 1960’lı yıllarla birlikte “ithal ikameci” ekonomi sisteminin ülkemizde dal budak sarmasıyla yurtdışı şirketlerin yerli acenteleri “montaj” üzerine kurdukları fabrikalar ile Anadolu sanayisini tahtından ettiler…
Kamyondan otobüs icat eden “yerli sanayi” öldü.
1940’lı yıllarla birlikte Kastamonu’da “karoser” sanayisi oluştu…
Hem de adeta “site” oluşturacak yoğunluktaydı.
Kastamonu’yu yeniden “üreten” bir kafaya çevirmek, özel sektöre ekonominin başrolünü oynatmak, ili bir bütün olarak devletten çare beklemeyecek güce kavuşturmak günümüzün öncelikli görevi…
Aksi istikamet (bugünkü rotamız) “terki diyar”.
Evvela o “ruhu” yaratmak aslolan…
Örnek “70 yıl öncesi”.
Çünkü…
Bir değerli dostumuzun sözünü yineleyerek mazinin kıymetinin altını çizeyim; “Bugün 70 yıl geriye gitsek, 170 yıl ileri gideriz”.