IMF’DEN BORÇ ALMAK

ABD borç verdiği ülkelerden karşılığında siyasi taleplerde de bulunur

IMF’DEN BORÇ ALMAK

IMF’DEN BORÇ ALMAK

Türkiye ekonomisi zaten çok kırılgan bir halde iken salgına yakalandık. Covid-19 salgını sebebiyle hem ülkemizde ve hem de dünyada alınan tedbirler ekonominin çarklarını birçok sektörde durdurdu.

Devletlerin işsiz kalan, işyerleri kapanan, işleri bozulan veya ücretsiz izne çıkarılanlara yapmak zorunda olduğu destekler çok büyük meblağlarla ifade ediliyor.

Ekonomisi güçlü, tasarrufları yeterli olan devletler milli gelirlerinin yüzde 10-25’ i oranında destek paketleri açıkladılar. Türkiye’nin yapabileceği açıklanan sosyal destek paketlerinin toplamı milli gelirimizin yüzde 2’sini bile bulmuyor. Ama uygulamada bu kadar destek bile verilemiyor. Çünkü Hazine tamtakır.

Bu durumda devletin gelirleri azalırken giderlerinin artacağı bir dönemde yeni kaynaklar bulmak gerekiyor.

Kredibilitemiz kötü (CDS primimiz yüksek) olduğundan uluslararası bankalardan borç bulmak zor veya çok pahalı.

Hükümetin Amerika Merkez Bankası (FED) veya IMF’den dolar borçlanmak için görüşmeler yaptığı yazılıyor. Amerika iç destekler için bol bol para basacak, bu arada dünya ticaret çarkının dönmesi için zor durumda olan ülkelere de borç verecek.

Ancak ABD borç verdiği ülkelerden karşılığında siyasi taleplerde de bulunur. Mesela Türkiye’ye S-400’leri devreye almama taahhüdü isteyebilir.

IMF koronavirüsle mücadele için kredi programını 1 trilyon dolara yükseltecek. Bundan yararlanmak için Türkiye henüz başvuru yapmadı.

Çünkü normalde IMF kredi verdiği ülkelerle stand-by denilen anlaşmalar yapar ve bu kredinin vaat edildiği gibi kullanılıp kullanılmadığını denetler. Oysaki Cumhurbaşkanı Erdoğan bu tür bir denetimden çok rahatsız oluyor.

Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan IMF kredisinin muhtemelen şartsız bir borç olup olmadığını netleştirmek istiyor. Ancak basında yer alan bilgilere göre bu defa IMF kredisi şarta bağlı olmayacak.

Uzmanlara göre, ihracat ve turizm gibi dolar yaratan sektörlerde ciddi bir aksama olması nedeniyle, Türkiye ekonomisi bu imkânlardan faydalanmak zorunda.

Hem de 3-5 milyar dolarlık değil, hayli yüksek (50-80 milyar dolar mertebesinde) bir meblağa ihtiyacımız var. Böyle bir borç alınırsa doların yükselişi de hız kesecektir.

****

IMF bir para fonudur. Yani bir yardımlaşma sandığı, bir kooperatif gibi üyelerinden aidat toplar, talep eden üyelerine de kredi verir.

Türkiye IMF’ye üye 189 ülkeden biridir. IMF'ye 1947 yılında üye olan Türkiye o zamandan beri fona aidat ödemektedir.

Türkiye’nin ihtiyacı olan 50-80 milyar dolar krediyi hem de en ucuz faiz oranlarıyla ve uzun vadeli olarak alabileceği tek yer IMF gibi gözüküyor.

Erdoğan ve AKP, IMF’den borç alınmasına karşı çok sert söylemlerde bulunmuştu. “İnsanın ayıpladığı mutlaka başa gelir” derler.

AKP ilk iktidara geldiğinde IMF’den borç almış ve iki stand-by anlaşmasını birlikte yürütmüştü. (IMF ile 19'uncu ve son stand-by anlaşması, 2005’de imzalandı. Bu anlaşma 2008'de sona erdi.) Galiba AKP hükümeti yeniden IMF kredisi almak zorunda kalacak.

Peki, zaten gırtlağa kadar borçlu olan Türkiye bu yeni borçları alınca düze çıkacak mı?

*******************************

YENİ BİR EKONOMİK PROGRAM ŞART

Ekonomist olmasam da okuduklarımdan çıkardığım sonuç şu: Tek tek tedbirlerin hiçbiri yeterli olmayacak.

IMF’den borç alınması, para basmak, israf ve yolsuzlukların azaltılması, Hazine Garantili Yap- İşlet- Devret yatırımlarının ödemelerinin mücbir sebep gerekçesiyle ertelenmesi vd tedbirlerin hepsine birden başvurulmak zorunda.

Bunun için yeni bir ekonomik program uygulamak şart. Ancak bu program son açıklanan YEP (Yeni Ekonomik Program) gibi “dostlar tedbir görsün” kabilinden olmamalı.

Bu tedbirler büyük bir ekonomik programın parçaları olarak birlikte ve birbiriyle uyumlu olarak uygulanırsa başarılı olabilir.

********************************

YOLSUZLUK VE İSRAFIN SONU FELAKET

Uluslararası Şeffaflık Örgütünün 2019 yılı değerlendirmesine göre Türkiye 180 ülke arasında yolsuzluk indeksinde 91. sıraya geriledi. Yani 90 ülke bizden daha iyi durumda.

Estonya, Letonya, Litvanya, Slovenya gibi Baltık ülkeleri; Katar, BAE, Suudi Arabistan, Tunus gibi orta doğu ülkeleri; Polonya, Macaristan, Bulgaristan, Slovakya, Çek Cumhuriyeti gibi eski Sovyet Bloku doğu Avrupa ülkeleri bile Türkiye’den çok daha iyi durumda ve üst sıralarda.

Türkiye, 1995 yılında yolsuzluk algı endeksinde 29’uncu sırada yerini alıyordu. Yani sadece 28 ülke bizden daha iyi durumda idi. 14 sene içinde bu kadar arka sıralara düşmek ürkütücü.

2019’da Türkiye’nin sırası G20 ülkeleri arasında 16’ncı. Yani dünyanın en büyük 20 ekonomisi içerisinde yolsuzluk algı sıralamasında alt sıralara düşmüş durumdayız. Avrupa Birliği’nin 28 ülkesi sıralamasına baktığımızda Türkiye en son sırada.

O kadar kritik bir dönemdeyiz ki bir TL dahi boşa harcanmaması gerekir.

Bu yüzden devleti yönetenlerin öncelikle 3Y ile (Yolsuzluk, Yoksulluk ve Yasaklarla) samimi mücadelesi ve şeffaf, hesap veren bir yönetim tarzına dönmesi gerekir.

Lüzumsuz ve verimsiz yatırımlarla yandaşa para aktarma yerine üretime, verimli ve rekabetçi alanlara yönelmeliyiz. Eğitime ve yüksek teknolojiye ciddi yatırımlar yapmalıyız.

Ekonomilerin içine kapanacağı yeni dönemde gıda üretiminde yeniden kendine yeterli ülke olmak çok önemli olacak. Tarım ve hayvancılık potansiyelimizi iyi değerlendirmeliyiz.

Ruhittin Sönmez

05.04.2020