Erdoğan "Berat Albayrak" dedikçe, TL değer mi kaybediyor?
Siyasi depremin artçıları mı?
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın son açıklamaları “damat geri dönüyor” yorumlarına yol açarken, ekonomi çevrelerinde tedirginlik yarattı. Türkiye ekonomisine yeniden güven kazandırma çabalarının zora gireceği endişesi hakim.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın, damadı olan eski Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak'ın Türkiye'nin döviz rezervinin eksiye düşmesine yol açan politikalarını savunması, içeride ve dışarıda geniş yankı buldu. Uluslararası finans çevrelerinde tedirginliğe yol açan bu açıklamalarla birlikte, TL'nin yeniden ABD doları karşısında değer kaybetmeye başlaması dikkat çekiyor.
Ekonomi yönetiminde Kasım'da yaşanan değişiklik, Merkez Bankası Başkanı Naci Ağbal'ın bugüne kadar uyguladığı politikalar, uluslararası finans çevrelerinde olumlu karşılanmış, uzun bir aradan sonra Türkiye'ye yabancı para girişi artmaya başlamıştı.
"Lütfen bu açıklamalar artık son bulsun"
Gelişmeleri DW Türkçe'ye değerlendiren Türkiye ekonomisi uzmanlarından ünlü ekonomist Timothy Ash, Erdoğan'a atıfla bu tür açıklamaların uluslararası finans çevrelerini etkilediğini belirterek "Lütfen artık bu açıklamalar son bulsun" ifadelerini kullandı. Londra merkezli Bluebay Asset Management'ın Gelişmekte Olan Piyasalar Kıdemli Stratejisti olan Ash, Erdoğan'ın bu tür açıklamalarının, son aylarda Türkiye algısında yaşanan iyileşmeyi gölgeleyebileceği uyarısında bulundu.
Naci Ağbal'ın Merkez Bankası Başkanı, Lütfi Elvan'ın da Hazine ve Maliye Bakanı olarak atanmasıyla birlikte uluslararası alanda Türkiye'ye yeniden güvenin tesis edilmeye başlandığına dikkat çeken Ash, Albayrak'ın ekonomi alanında yeniden görev üstleneceği iddiaları için de "Yeni ekonomi yönetimine, uyguladıkları ekonomi politikalarına güven duyuluyor. Bu süreç sekteye uğratılmamalı" görüşünü aktardı. "Biz ne yazık ki bir önceki merkez bankası başkanının sesini bile duymadık. Yabancı yatırımcılarla bir araya gelip konuşmadı bile" bilgisini paylaşan Ash, hem Ağbal hem Elvan'ın, "piyasaların çok iyi tanıdığı, yetkin, diyaloğa açık, ehil, saygın ve güvenilir isimler" olduğunu kaydetti.
Ash sözlerini "Kasım ayında ekonomi yönetiminin değişmesi, düşük faiz ısrarına, TL'yi korumak için döviz rezervini heba etme çılgınlığına son verilmesi çok önemliydi. Güvenilir ekonomi politikalarına dönüş yapılması, uluslararası piyasalarda Türkiye algısında iyileşme sağladı, hatta piyasalar Ağbal ve Elvan"ı doğru ve gerekli adımları attıkları için de ödüllendirdi, bunu TL'de yabancı yatırımcı kaynaklı ralli (değer kazancı) ile gördük" şeklinde sürdürdü.
Siyasi depremin artçıları mı?
Erdoğan, Kasım ayında Merkez Bankası Başkanı Murat Uysal'ı görevden almış, sosyal medya hesabı üzerinde istifasını duyuran Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak'ı da "görevinden affettiğini" duyurmuştu. Ankara kulisleri, Erdoğan'ın Merkez Bankası döviz rezervinin eksiye indiğinden ilk kez haberdar olduğu, buna çok öfkelendiği ve bu nedenle ekonomi yönetiminde değişim için düğmeye bastığı iddialarıyla çalkalanmıştı. Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın, strateji değişikliğini reform söylemiyle desteklemesinin ardından da TL dolar karşısında yaklaşık yüzde 20 değer kazanmıştı.
Siyasi deprem olarak nitelendirilen Kasım ayındaki bu kritik görev değişikliklerinden sonra, Erdoğan'ın "halefi" olarak nitelendirilen Berat Albayrak'tan hiç haber alınamadı. Erdoğan da ne damadı ne de eksiye düşen döviz rezervi hakkında açıklama yaptı. Ancak ana muhalefet partisi CHP'nin Merkez Bankası'nın 128 milyar dolarının kayıp olduğunu iddia ederek "Damat nerede?" kampanyasını başlatmasıyla durum değişti.
Bunun üzerine suskunluğunu bozan ve kurdaki dalgalanmayı önlemek için döviz rezervinin kullanıldığını ilk kez kabul eden Erdoğan, Berat Albayrak'ın bu politikalarını savunarak "Ülkemizin pek çok kazanımının altında onun imzası var" şeklinde bir açıklama yaptı. Uluslararası gözlemciler ise bu açıklamaları siyasi depremin artçıları olarak nitelendiriyor.
"Asıl Türkler ikna edilmeli"
Ekonomist Timothy Ash, Erdoğan'ın son açıklamalarının hem uluslararası finans çevrelerinde, ama en az bunun kadar önemli olan Türkiye içinde de ekonomi yönetimine olan güveni olumsuz etkileyebileceği kanısında.
Ağbal'ın merkez bankası başkanlığını üstlendiği Kasım ayından bu yana Türkiye'ye 18 milyar doları aşkın yabancı para girişi olduğunu hatırlatan Ash, yurt içi yerleşik kişilerin ise döviz hesaplarını bozdurmadıklarının altını çizerek "Yabancılar TL alıyor ama Türkler almıyor, henüz ikna olmamış görünüyorlar" görüşünü dile getirdi.
"Kaybedilen rezervler yerine konmalı"
Türkiye'nin ciddi boyutta cari açığı, yüksek dış borcu ve yine kısa vadeli dış borçları olduğunu belirten Ash, 200 milyar dolarlık dış finansman ihtiyacı bulunan ülkede, TL'ye güvenin yeniden sağlanmasının, yurt içi yerleşiklerin döviz hesaplarını bozdurarak TL'ye geçmelerinin sağlanmasının büyük önem taşıdığına dikkat çekti. "Türkiye için en büyük risk dolarizasyon" diyen Ash, şu değerlendirmeyi yaptı:
"İlginç olan Albayrak döneminde yerel sermayenin ülke dışına kaçmış olması. Asıl şimdi sıkı para politikası ve mali disiplinle Albayrak döneminde kaybedilen döviz rezervlerinin yeniden yerine konulması, Türk halkı ile sermayedarların da TL'ye yeniden güveninin tesis edilmesi gerekiyor. Hatırlayın, Erdoğan iktidarının ilk döneminde, 2002 yılından yaklaşık 2011 yılına kadar olan dönemde, seküler Türklerin çoğu Erdoğan'dan pek hazzetmiyordu. Ama o dönemdeki ekonomi yönetiminin, Babacan ve Şimşek'in yaptıklarına saygı duyuyor, dinamizm kazanan ekonomide yatırımlarıyla para kazanıyorlardı. Şimdi sorun şu: Bu insanlar artık güven duymuyor."
Erdoğan neden ikna edemiyor?
Uluslararası finans ve yatırım çevrelerine Türkiye'ye yatırım yapma çağrısı yapan Erdoğan, dün de AKP Grup Toplantısı'ndaki konuşmasında Türk yatırımcılarına seslendi, "Kendi yatırımcılarımızı da harekete geçmeye, üretime, ihracata ve istihdama katkıda bulunmaya davet ediyoruz" dedi. Erdoğan'ın bir süredir yaptığı bu çağrıların karşılık bulmaması, yatırımcıları ikna edememesi, Türkiye ekonomisine dönük güven sorunu, içeride ve dışarıda uzmanları en çok meşgul eden konulardan biri olmaya devam ediyor.
Almanya'nın Türkiye konularındaki yetkin uzmanlarından olan Yaşar Aydın, DW Türkçe'ye yaptığı değerlendirmede, Türkiye'ye yönelik güven sorununun, siyasi ve iktisadi yönleri olan, üç nedeni olduğunu söyledi.
Aydın, "Birincisi bölgesindeki jeostratejik altüst oluşların Türkiye'yi de etkileyen istikrarsızlıklara yol açması. İkincisi Türkiye'nin hukuk devletinden, demokrasiden uzaklaşmış olması, Rahip Brunson, Deniz Yücel ve Osman Kavala örneklerinde olduğu gibi yargının tehdit aracı olarak kullanılması, yargıya güvenin zedelenmiş olması. Üçüncü olarak da Türkiye'de enflasyonun yükselmiş olması, Berat Albayrak'ın da maceracı olarak nitelendirilebilecek bir ekonomi politikası izlemiş olması, bunda da ısrar etmiş olması" şeklinde konuştu.
Akademik çalışmalarını Hamburg Protestan Sosyal Bilimler Yüksek Okulu'nda sürdüren Yaşar Aydın, Kasım ayından bu yana uluslararası finans çevrelerinde Türkiye'ye yönelik algının olumlu yönde değiştiğini hatırlatarak şöyle devam etti: "Bunun sebebi Albayrak'ın görevinden istifa etmiş ya da ettirilmiş olunması, yeniden güvenilir isimlerle gerçekçi, geleneksel ekonomi politikalarına yönelinmesi ve bir de tabii ki Erdoğan'ın yeniden Batı'ya yaklaşacağı mesajını vermiş olmasıdır."
"Türkiye'de insanlar endişe içerisinde"
Atılan adımların olumlu karşılandığını ancak güvenin tam olarak tesis edilmediğine işaret eden Yaşar Aydın, "Erdoğan güven vermiyor, yorgunluk belirtileri de var" dedi. "Halk, Erdoğan'ın düşük faizden yana olduğunu, son adımları mecburiyetten attığını aslında biliyor. Çünkü Erdoğan'a oy lazım, bu nedenle disiplinli değil hızlı bir büyümeye ihtiyacı var" görüşünü dile getiren Aydın, AKP hükümetinin gerekli ekonomik reformları gözardı ettiğini, popülist, kısa vadeli planlarla hareket ettiğini, bunun ise özellikle uzun vadeli yol haritası görmek isteyen yerli büyük sermaye için de ciddi sorun teşkil ettiğini kaydetti.
Geçen yıllarda, olanakları olan Türklerin varlıklarının bir bölümünü yurt dışına çıkardıklarını da hatırlatan Aydın, "Bunun tek nedeni ekonominin performansı değil. Türkler, 'başıma bir şey gelirse yurtdışında bir kapım olsun' endişesi, paniği ile yurtdışına çıkartıyor parasını. Bu üzücü tabii ki ama insanlar korkuyor" dedi.
Alman yatırımcılar Türkiye'ye nasıl bakıyor?
Almanya'daki ekonomi çevrelerinin Türkiye'ye yaklaşımını yakından takip eden Aydın, geçtiğimiz aylarda AB ile Türkiye arasında Gümrük Birliği'nin modernizasyonu konulu bir araştırma yapmış, bu kapsamda da Alman ekonomi dünyasının önde gelen isimleriyle görüşmeler gerçekleştirmişti.
Bu görüşmelerden edindiği izlenimlerini aktaran Aydın, "Alman yatırımcılar da kaygılı. 'Türkiye'ye yatırım yaptığımız takdirde, bu firmadaki bir çalışan sosyal medyadaki bir paylaşımı yüzünden içeri atılırsa ne yapacağız?' diyorlar. Ayrıca Avrupa'dan uzaklaşacak, Çin ve Rusya ile bir ittifaka girecek bir Türkiye'ye yatırım yapmak istemiyorlar. Türkiye'nin 20 yıl sonrasını öngörebilmek istiyorlar" dedi.
Reformlar gecikiyor, soru işaretleri artıyor
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Kasım ayında ekonomi yönetiminde değişime giderken, hukuku da kapsayan çeşitli alanlarda, reform yapmayı vadetmişti. Ancak aradan 4 ay geçmesine rağmen somut adımların atılmamamış olması soru işaretlerine yol açıyor.
Hazine ve Maliye Bakanı Lütfi Elvan dün Twitter'da yaptığı açıklamayla, bu soru işaretlerine yanıt vermeye, artan endişeleri gidermeye çalıştı ve reform adımlarının gelecek ay açıklanacağını duyurdu. Elvan, "Makroekonomik İstikrar Politikalarını ve Yapısal Politikaları içeren 'Ekonomik Reform' çalışmalarımızda sona geldik. Reform politikalarımızın detaylarını Sayın Cumhurbaşkanımız Mart ayının ikinci haftasında kamuoyuyla paylaşacak. 2021 yılı reformlar yılı olacak" ifadelerini kullandı.
Erdoğan yönetimi, sadece iç siyasette değil, dış politikada da zorlu sınamalarla karşı karşıya bulunuyor. ABD ile başta S-400'ler olmak üzere birçok başlıkta sorunlar yaşayan, AB ile de Doğu Akdeniz anlaşmazlıkları nedeniyle gerilimin sürdüğü bir dönemde, Ankara'nın gelecek haftalarda atacağı adımlar merakla bekleniyor.
Erdoğan'dan beklenti ne?
Uzman Yaşar Aydın'a göre, Türkiye ekonomisinin düzelmesi, sadece ekonomi alanında atılacak adımlara değil, demokratikleşme adımları, Batı'yla ilişkilerin düzeltilmesiyle de yakından ilgili. 15 Temmuz darbe girişiminin üzerinden 4.5 yıl geçtiğini, Türkiye'nin artık yeniden demokratikleşme rotasına girmesi gerektiğini vurgulayan Aydın, değerlendirmesini şöyle tamamladı:
"12 Eylül darbesi bile üç sene sürdü, darbeden iki sene sonra cumhurbaşkanlığı üç sene sonra da genel seçimler yapılmıştı. Türkiye'nin ekonomik göstergeleri aslında kötü değil, ekonomideki sorunların asıl nedeni siyasi, yani yönetme şekliyle ilgili. Ekonomi politikalarında maceralardan uzak durulması, demokratikleşme sürecinin başlatılması, AB'nin önemini yitirdiği yanılmasından bir an önce kurtulunması, Batı ile ilişkilerin de onarılması gerekiyor."
Değer Akal
©️ Deutsche Welle Türkçe