Elalem Ne Der?

Kenan’ı tanıdığımda 5 yıldır özel bir şirkette yazılımcı olarak çalışıyordu

Elalem Ne Der?

Kenan’ı tanıdığımda 5 yıldır özel bir şirkette yazılımcı olarak çalışıyordu. İyi bir maaşı ve yaşam standardı vardı. Özel hayatında çocuğu ve eşiyle çok mutluydu ancak gözlerindeki ışığı kaybetmişti.

Çalıştığı yerde mutlu değildi. Kurumun değerlerini, onu bunu çekiştiren iş arkadaşlarını ve yaptığı işi sevmiyordu. Başlarda tüm bunlara kafasını takmamıştı. Maaşı ve çalışma koşulları bu olumsuzlukları bir noktaya kadar örtmüştü.

Ancak zaman geçtikçe içinize attıklarınız karamsarlıkla büyür, ruhunuza sığmayacak duruma gelip taşar.

Taştığı noktada değişim kaçınılmazdır.

Kenan bu değişimi yeni bir iş arayışına dönüştürmüştü. Ailesi ve arkadaşlarıysa işini bırakmasını riskli buluyorlardı. Ülkemizde hiç eksik olmayan bir kriz dönemiydi, birçok nitelikli çalışan açıktaydı, mevcut işinde ise önündeki 10 yıl çalışabileceği garanti görünüyordu.

Çevresindekiler sürekli aklına girmeye çalışıyorlardı:

Yeni bir maceraya atılmaya ne gerek vardı?

Aklını peynir ekmekle mi yemişti?

Girdiği işte mutlu olup, risk aldığına değecek miydi?

Kim işinden memnundu ki? Hayat böyle bir şeydi zaten.

No alt text provided for this image

Çoğumuz bir işe girip aynı yerde 20 yıl çalışan ebeveynlere sahibiz. O dönemin gereği buydu belki de. Bu nedenle anne babası desteklemiyor, eşi ise çocukları olduğu için endişeleniyor ve ona cesaret veremiyordu.

İş arayışının ilk yılı geçmeden, Kenan yeni kurulan bir şirkette kendine çok uyan bir pozisyon buldu. Mülakatta hem şirketi hem birlikte çalışacağı insanları çok sevmiş ve gözlerindeki ışık uzun süre sonra geri dönmüştü.

Orada çalışmayı çok istiyordu ancak şirket bir aydır faaliyetteydi ve belli ki güvenli liman değildi. Bu nedenle çevresindekilerden gördüğü mahalle baskısı iyice arttı.

Sonuçta risk alamadı ve teklifi geri çevirdi. O şirket mi? Bugün Türkiye’nin en büyük e-ticaret firmalarından biri oldu. Kenan o dönem işi kabul etseydi muhtemelen büyük bir başarı hikayesinin içinde yer alacaktı. Bilmiyoruz.. Çünkü yaşanmadı..

Bildiğim şu;

Hayatına dair bir planın yoksa başkalarının senin hayatınla ilgili daimi planları vardır!

Risk alamazsan, seni umursamadan dönen çarkından dışarı çıkamazsın. Döngüyü değiştiremezsin.

Bu senin kariyerin ve senin yaşamın! Yaşamına sadece sen öncülük edebilirsin.

Mahalle baskısına boyun eğdiğinde, kendi yaşamını değil; başkalarının senin için çizdiği hayatı yaşıyorsun.

Bu hayat sana ait bir şey olmadığından, içine sığmaya, uyumlanmaya çalışıyorsun ve hatta kendini ikna ediyorsun belki. Ama üzerine bir beden büyük veya küçük geliyor işte. Sen hiç bir başkasının bir numara küçük ayakkabısıyla yürümeye çalıştın mı? İşte böyle zorlayıcı ve kanatıcı bir duygu bu!

Toplumun normlarıyla biçimlendirilmiş bir kimliği benimsemek, kendi kimliğini reddetmek demek. İnsanda emanet duran, yüzüne gözüne bulaşan, enerjisini yiyip bitiren bir kimliği nasıl da yakıştırıyoruz bazen kendimize.

Asıl kimlikse, başkalarının senin hayatınla ilgili ne söylediği değil; senin kendinle ilgili söylediklerindir ve bu son derece sarsıcıdır. (Kişisel hedeflerini nasıl belirleyeceğini ve oraya doğru kararlılıkla nasıl yürüyeceğini "Kişisel Hedefler'ime Nasıl Ulaşırım?" Rehberi'nden öğrenebilirsin.)

Mis Gibi Kariyerin Var, Yazık Değil mi?

Bu da benden bir hikaye..

Koçluk eğitimine gitmeye ilk karar verdiğimde 30 yaşındaydım. Bu eğitimi tamamlamak; kişisel gelişimim ve ileride mentor olarak çalışmak için planladığım adımlardan biriydi.

Uzun araştırmalar sonrası, uluslararası akreditasyonu olan ve koçluk konusunda kendini kanıtlamış bir kurumdan eğitim almaya karar verdim.

2010 yılında koçluk eğitimleri henüz çok duyulmamıştı. Şimdiki gibi her sokak başında bir koçluk okulu açılmamıştı.

Ciddi mülakatlardan, özgeçmiş değerlendirme vb. süreçlerden geçiyordunuz ve eğitim ücretleri oldukça yüksekti. Son çalıştığım şirkete gireli 2 sene olmuştu ve maaşım beni zar zor ay sonuna ulaştırıyordu.

Ancak ait hissetmediğim bir yaşamda ömür boyu kalmamaya çoktan karar vermiştim ve bu eğitimin kendimi hayal ettiğim geleceğe hazırlamam için gerekli olduğuna emindim.

İşin maddi ağırlığını bankadan uzun süreli kredi çekerek çözdüm ve eğitime kaydoldum. Bir taraftan da ciddi zaman harcamam gerekecekti. İşte bu süreçte mahalle baskısı gerçeğiyle yeniden karşılaştım.

- Bu kadar para verilir mi, nasıl ödeyeceksin?

- Gezmeden, yemeden-içmeden kısarım!

**

- Koç olup ne yapacaksın, bir meslek mi sanıyorsun?” (Aslında bir meslek olarak kabul edileli bir hayli oluyor.)

- Hayır, koç olmak gibi bir hayalim yok. Sadece ileride yapmak istediğim iş için önemli şeyler öğreneceğimi hissediyorum. Mentor olacağım..

- ?!???

**

- Bu parayı seni işinde yükseltecek başka bir eğitim için verseydin keşke.

- Ben işimde yükselmek istemiyorum ki. Başka bir şey yapmak istiyorum...

**

- Mis gibi kariyerin var be kızım. Yıllardır çalışıyorsun, emeklerine yazık!

Yorumlar yorumlar... Benim dışımda herkes bana neyin iyi geleceğini çok iyi biliyordu.

Yaptığımız en temel hatalardan biri; başkalarına, hayatımız ve kararlarımızla ilgili sürekli yorum yapma iznini vermemiz.

Ücretsiz E Rehberimizi indirmek için tıklayabilirsiniz.

Oysa zaten bu gibi büyük kararlarda kendi kaygılarımız var. Ne zaman kendi sesimizi susturup cesaretimizi toplasak, başkaları bu kaygıları yeniden su üzerine çıkarıyor. Lütfen buna müsaade etme.

Eğer doğru yoldan gittiğini hissediyorsan, iyi bir planın varsa ya da değişimin sana iyi geleceğini düşünüyorsan zamanı gelmiştir.

Sen hayatını kendi ellerinle şekillendirmek ve yeni pencereler açmak konusunda özgür ve hak sahibisin.

Eğer hayatında bir değişim başlatıyorsan, sımsıkı kapat kulaklarını!

Kurumsal yakamı bırakma yolculuğumda yaşadıklarımı anlattığım ve bu yola çıkmak isteyenlere yol göstermesi için yazdığım "Beyaz Yakamla Nasıl Vedalaşırım?" Rehberi'ni merak edersen, link burada.

Sevgilerimle

Pınar Özkent