E-posta adresim:
mahfie@gmail.com
Twitter'da Mahfi Eğilmez:
@mahfiegilmez
Wikipedia'da Mahfi Eğilmez:
http://tr.wikipedia.org/wiki/Mahfi_e%C4%9Filmez
Düşüncelerim, Yaklaşımlarım
Yukarıda yazdıklarım benim kişiliğim hakkında bilgi vermekten çok eğitimim, çalışma yaşamım, hocalığım, yazarlığım, hobilerim hakkında bilgi veriyor. Ekonomik görüşlerim nedir? Siyasal ve sosyal eğilimlerim nelerdir? Bu konularda oradan bilgi edinmek mümkün değil. Beni okuyan ve izleyenlerin bu konulardaki düşüncelerimi yazılarımdan, anlattıklarımdan çıkarmış olduğunu düşünsem de yine de benim ağzımdan duyma hakları olduğu kanısındayım. O nedenle bu hakkı teslim etmek için burada elimden geldiğince kendimi anlatmaya çalışacağım. Bunu sizlerle yaptığım bir söyleşi olarak kabul edebilirsiniz.
Ben ailemin yüksek öğrenim yapmış üçüncü kuşağıyım. Dedem Mehmet Mahfi Eğilmez orman mühendisiydi. İstanbul Orman Fakültesi'nin ilk müdürüydü. Kurtuluş Savaşı sırasında İstanbul'da, işgal kuvvetlerinden ele geçirdikleri silahları Anadolu'ya gönderirlermiş. Bir seferinde İngiliz işgal kuvvetlerince yakalanmış. Hapse atıp, işkence yapmışlar kuvvacı arkadaşlarının listesini vermesi için. İşkenceye karşın vermemiş. Üç gün sonra hükümetten gelen talep doğrultusunda serbest bırakmışlar. Soyadı yasası çıkınca aile dedemin bu direnişi dolayısıyla Eğilmez soyadını almış. Dedem sonraları Tarım ve Orman Bakanlığında üst düzey görevlerde bulundu.
Babam Rauf Âli Eğilmez, İstanbul Hukuk ve Paris Siyasal Bilgiler Fakültesi mezunuydu. İngilizce ve Fransızca bilirdi. Çalışma yaşamına İstanbul İktisat Fakültesinde asistan olarak başlamış, sonradan buradan ayrılarak İş ve İşçi Bulma Kurumu, Türkiye Zırai Donatım Kurumu gibi kurumlarda genel müdür yardımcısı olarak görev yapmıştı. İstanbullu olduğumuz halde babamın memuriyeti dolayısıyla uzun yıllar Ankara'da oturduk.
22 yaşında Maliye Müfettiş Muavini olarak başladığım çalışma yaşamımı hala sürdürüyorum. Demek ki 48 yıldır çalışıyorum. Bu süre içinde hem kamu kesiminde çalıştım hem de doktoramı yaptım. Özel kesimde çalışırken üst düzey yöneticilik, hocalık, gazete yazarlığı gibi üç - dört işi bir arada yaptım ve bir yandan da kitap yazdım. Gecelerimden, dinlenme saatlerimden çalarak yaşamayı severim. Zaman zaman üç kişilik çalışacak kadar ileri giderim. Buna karşılık tatilimi de yaparım.
İngilizceyi kendi kendime öğrendim sayılır. Devlet okullarında okudum. İngilizce öğretim yapan okullara gitmedim.
Ortaokul ve lisede başarısız bir öğrenciydim. Liseyi zor bela bitirdim. Ders çalışmayı değil roman okumayı, felsefe çalışmayı severdim. Mülkiye’de çok başarılı bir öğrenci oldum. Çünkü orada okutulan dersler tam benim seveceğim cinsten derslerdi. Dersleri sevmem başarılı olmamı getirdi. O nedenle insanın yaşamının bazı bölümlerindeki başarısızlıkların sürekli olmayacağını, sevdiği veya seveceği alanlara yönelerek başarıya ulaşabileceğini düşünürüm.
Bir konuyu çalışmaya başladığımda sonunda başarılı olacağıma inanırım. Bu inancım beni hiç yanıltmadı. Onun için bana “boşuna çalışıyorsun oraya torpillileri alıyorlar” dendiğinde gülüp geçtim ve daha çok çalıştım. İçimden “ne fark eder benim amacım öğrenmek, almasalar bile ben konuyu öğrenmiş olurum” derdim. Bu yaklaşım hem gerçekten öğrenmemi hem de başarıya ulaşmamı sağladı.
Ekonomik görüşüm merkezdedir. Piyasa ekonomisinin üstünlüğüne inanırım. Ama bu kabulüm “bırakınız yapsınlar” felsefesi kadar liberal değildir. Gerektiğinde devletin piyasayı yönlendirmesinden yanayım. Özellikle emeğin korunması, tekelci eğilimlerin kırılması, karaborsa oluşmasının önlenmesi, tefecilikle mücadele, rekabetin sürdürülmesi gibi konularda devletin işe karışmasından yanayım. Serbest piyasa düzeninden yanayım ama bunun başıbozuk piyasa anlamına gelmemesi gerektiğini düşünürüm. Özelleştirmeden yanayım. Çünkü devletin, zorunlu haller dışında mal ve hizmet üretimine girmemesi, politika üretmekle yetinmesi gerektiği kanısındayım. Devlet eğer süt üretirse ve ürettiği süt bozuk çıkarsa o zaman bozuk süt üreten özel şirkete ceza kesme hakkını kaybeder diye düşünürüm. Buna karşılık doğu ve güneydoğu Anadolu gibi özel kesimin yeterli ilgiyi göstermediği, gelişmeye muhtaç bölgelerde, devletin bizzat KİT’ler kurarak üretime girmesinin bir sosyal görev olarak yerine getirilmesi gerektiği kanısındayım. Bir ülkede üretimin ve yönetimin doğru dürüst yapılabilmesi için denetimin siyasal etkilerden arındırılmış olması ve yargının bağımsız olması gerektiğini düşünürüm. Şunu da söyleyeyim, özelleştirmeden amaç devletin diğer uğraşıları nedeniyle yeterli kaynak ayırıp daha verimli çalıştırılmasını sağlayamadığı üretim birimlerinde bunları devralan özel kesimin bu amacı sağlaması olmalı. Eğer bu birimleri alan özel kesim, yerine yenisini kurmadan buraları kapatıp mesela konut alanı haline getirecekse o özelleştirme olmaz, başka bir şey olur. Eğer özelleştirme böyle yapılacaksa o zaman özelleştirme yapılmasına karşı çıkarım.
Siyasal görüşüm merkez soldadır. Hayatımın hiçbir döneminde tutucu (muhafazakar) olmadım. Tutuculuğun, ilerlemeye ve gelişmeye engel olduğunu düşünürüm. Sosyal görüşlerim de merkez soldadır. Laikliğin, ilerleme için vazgeçilmez bir koşul olduğunu düşünürüm. Ve laikliğin tanımlanmasına kalkışılmasını işin sulandırılması çabası olarak görürüm. Siyasal görüşümün merkez solda olması, yaptığım ekonomik, sosyal ve hatta siyasal değerlendirmeleri objektif olarak yapmama engel olmaz. Bilim insanının bilimsel değerlendirmelerini objektif yapması gerektiği düşüncesine sıkı sıkıya bağlıyım.
Hiçbir zaman, hiç kimsenin, hiçbir grubun ya da siyasal görüşün adamı olmadım. Bazen taraf tuttuğum olur ama asla eleştiri hakkımdan vazgeçecek kadar taraf olmam. Taraf olsam bile yanlışları, hataları, eksikleri eleştiririm. Ve bu yaptığımın da en doğru iş olduğuna inanırım. Taraf olduğu grubu, partiyi, takımı eleştirmeyen, onların her yaptığını doğru kabul ederek savunan fanatik kişilerin, bulundukları yere zarar verdiğini ve ilerlemeye engel olduğunu düşünürüm.
Buraya kadar anlattığım nedenlerle kimisi beni iktidara hizmet eden birisi sanır, kimisi iktidar düşmanı diye görür. Babam da bütün yaşamı boyunca aynı durumdaydı. CHP’liler onu Demokrat Partili sanır, Demokrat Partililer ise CHP’li sanırdı. Oysa o, doğrusu neyse onu yapmaya çalışırdı. O yüzden kimseye yaranamadı ve layık olduğu yerlere gelemedi. Ben daha şanslıydım. Siyasetin etkisinin minimum düzeyde kaldığı dönemlerde ve yerlerde görev yaptığım için en üst kademelere kadar yükselebildim. Bugünkü koşullarda bu şansı bulabilir miydim emin değilim.
Çeşitli hobilerim var: Edebiyat, felsefe, tarih gibi konularla ilgilenmek, yazı yazmak, Hitit uygarlığıyla ilgilenmek, klasik batı müziği dinlemek, spor yarışmalarını izlemek bunların başta gelenleri. İnsanın hobileri olması gerektiğini düşünürüm. Tarih, hukuk, psikoloji ve siyaset bilimiyle ilgimin ekonomi kültürümü artırdığını, ona katkı yaptığını söyleyebilirim. Bilimin yaşamdaki en önemli şey olduğu kanısındayım.
Mülkiye’de öğrenciyken başlayan bir alışkanlıkla çevremdeki olayların ekonomi teorileriyle ilgisini kurmaya çalışırım. Konulara analitik yaklaşmayı severim. Mesela Japonya’da kamu harcamaları artırıldığı halde niçin kişilerin tüketim harcamalarının artmadığı sorusunu kendime sorduğumda aklıma hemen Ricardo – Barro Denklik Hipotezi gelir. Bunları hatırlamak ve olaylarla birleştirmek o kadar kolay değildir. Ekonomi konusundaki makaleleri okumanın yanı sıra her iki üç yılda bir, yeni çıkmış bir makroekonomi ve mikroekonomi kitabını alır, hızlıca okurum. Bu, bana yeni teorilere ulaşma imkanıyla birlikte mevcut teorileri yeniden gözden geçirme ve yukarıda değindiğim gibi sonuçlara ulaşma imkanı sağlar. Ekonomik olayları analiz etmeye çalışırken matematikten ve grafiksel yaklaşımlardan yararlanmanın yanı sıra Sherlock Holmes'in akıl yürütme yönteminden fazlasıyla yararlanırım. Bu yaklaşımımı Ekonomide Analiz kitabımda ayrıntılı olarak anlatmaya çalıştım.
Anitta'nın Laneti, Hattuşa'dan Kaçış, öykülerimin toplandığı kitaplardır. Kendime Yazılar ve Değişim Sürecinde Türkiye kitaplarım ekonomiyle birlikte diğer konulara yaklaşımımı daha ayrıntılı biçimde görebileceğiniz kitaplarımdır.
Blog Hakkında
Basında yazacak yer kalmayınca 2011 yılının Aralık ayında bu bloğu oluşturarak burada yazılarımı yayınlamaya başladım. Bu bloğu ücretsiz, reklamsız, sponsorsuz ve desteksiz olarak tümüyle kendim hazırlıyor ve yönetiyorum. Yazılarıma gelen yorumların hepsini okuyorum ve yanıtlamaya çalışıyorum.
Bloğun ekonomi ve sosyal bilimler öğrencileri için olduğu kadar her meslekten ve her düzeyden okurun ilgisini çektiğini gelen yazılardan, yorumlardan, sosyal medya paylaşımlarından görüyorum. Pek çok okur, bloğun kendilerine çok şey kattığını ifade ediyor. Buradaki yazılarımla sizlere bir şeyler katabildiysem ne mutlu bana. Bu blog bana da çok şey öğretiyor. Sizin sorularınıza yanıt verirken bazen saatlerce araştırma yapmam gerekiyor. Bu çaba, bilgilerimi yenilememi, geliştirmemi sağlıyor. Bir başka ifadeyle blog iki taraflı eğitim görevi yapıyor.
Bazı yorumlara ben hiç karışmıyorum. Çünkü başka okurlar oradaki soruları yanıtlıyor ya da yorumlara katkıda bulunuyor. Aslında bu tam da istediğim bir durum. Bir yazı üzerine hep birlikte tartışmak, yorum yapmak ve konuyu daha ileriye götürebilmek ideal durumu yansıtıyor.