DIŞ POLİTİKADA BİLGİ, TECRÜBE VE İSTİŞARE ÖNEMLİDİR

Bu hadise Azerbaycan’dan önce Türkiye’ye yöneliktir,

DIŞ POLİTİKADA BİLGİ, TECRÜBE VE İSTİŞARE ÖNEMLİDİR

Ermenistan’ın Azerbaycan’a saldırmasıyla Azerbaycan “savaş hali” ilan etti. Türkiye elbette Can Azerbaycan ile tam bir işbirliği ve dayanışma içinde olacak.

Bu hadise Azerbaycan’dan önce Türkiye’ye yöneliktir, Türkiye’yi kuşatma harekatının bir parçası olarak görülmelidir.

Irak’ta Barzani Devleti, Suriye’de PKK Devleti, düşman Esad, ABD ve Rusya etki alanları ile kuşatıldık.

Doğu Akdeniz’de İsrail, Mısır ve Yunanistan, Libya’da hem ABD ve hem de Rusya ile yandaş olan ülkelerle çatışıyoruz.

Ege’de burnumuzun dibindeki adaları silahlandırmış olan Yunanistan ile gerilim yaşıyoruz.

Ve şimdi Ermenistan’ı maşa olarak kullanan güçler Azerbaycan’a saldırtarak dört bir yanı düşman ile kuşatılmış ülkemizin kuzey doğusunu da savaş alanına çevirmeye çalışıyor.

Teker teker her bir cephe için, Türkiye’nin haklılığı üzerine çok makul ve haklı gerekçeler anlatabiliriz. Ama bu Türkiye’nin çok fazla cephede mücadele etmek durumunda kaldığı ve bu fiili durumun ordumuzun başarı şansını azalttığı gerçeğini değiştirmez.

Yapılması gereken her cephede silahlı güçlerin kullanılmasına dayalı dış politika anlayışı yerine, bu cephelerden en az yarısında diplomasi yoluyla çözüm üretmeye çalışmak olsa gerektir.

“Düşmanların sayısını azaltmak ve dostların sayısını çoğaltmak” ilkesiyle hareket etmek… Atatürk’ün “Yurtta sulh, cihanda sulh” sözüyle özetlediği dış politika anlayışını yeniden hayata geçirmek

Bunun için yetkin diplomatlar ile devlet adamlarının bilgi ve tecrübelerinden yararlanmak gerekiyor.

**********************************

E. BÜYÜKELÇİ TUGAY ULUÇEVİK’İN UYARILARI

Tanıdığım tecrübeli ve yetenekli diplomatlardan biri olan Tugay Uluçevik’in dış politikada son duruma ilişkin değerlendirmelerini okudum. Kısacık bir metinden bile yetkin diplomatların bilgi ve tecrübesinin ne kadar değerli olduğunu anlayabiliyoruz:

“Ege, Kıbrıs dahil Doğu Akdeniz ve Güney kara hududumuz bir bütün kuşaktır. Türkiye'ye karşı açılmış olan geniş bir cephedir. Türkiye Cumhuriyeti’nin yüce çıkarlarının (güvenlik, ekonomik ve siyasî) korunabilmesi, bu cephe boyunca çok sağlam ve kararlı durmamızı gerektirir.”

“Doğu Akdeniz’deki deniz yetki alanları çok taraflı bölgesel sorundur. Türk-Yunan sorunu değildir. İstikşafî görüşmeler gündemine dahil edilmemelidir. Türkiye'nin Doğu Akdeniz’deki ilerleyişinin önü kesilir. (KKTC dahil) Bütün Doğu Akdeniz havzasındaki devletler arasında barışçı müzakerelerle ele alınmalıdır.”

Diplomasi, bir devletin diplomasi alt yapısı sağlam, dış ilişkiler ağı deliksiz, iletişim kanalları açık olduğu, inandırıcı bir kararlılıkla millî güce ve iradeye dayalı olarak gerçekçi bir vizyonla iyi yönetildiği takdirde millî çıkarlara uygun sonuçlar verir.”

**********************************

DİPLOMASİNİN SONUÇ VERMESİ İÇİN

E. Büyükelçi Tugay Uluçevik’in diplomasinin milli çıkarlara uygun sonuç vermesi için gerekli gördüğü şartlar Türkiye’de ne kadar mevcut?

Diplomasi alt yapımız tecrübeli ve birikimli büyükelçilerin yerine Merve Kavakçı, Egemen Bağış, Şaban Dişli ve çok sayıda AKP’li milletvekilleri gibi ehliyetsiz ve liyakatsiz kişilerin büyükelçi yapılmasıyla zayıflatıldı.

Dış ilişkiler ağımız Suriye, Mısır, İsrail ile kopuk. Diğer komşularımızın tamamı ile sorunlu. İletişim kanallarımız arızalı.

Dış politika, iç politika malzemesi yapıldığından, rüzgâra göre değişen ve birbirine zıt tavırlar gösteriyoruz. Politik duruşumuzda kararlı olduğumuza kimse inanmıyor.

Dış politikamız gerçekçi bir vizyonla değil, ideolojik ön yargılara göre belirleniyor. “Emevi Camisinde namaz kılmak” hevesi, “Katil Esed ve Darbeci Sisi ile görüşmeyiz” tavrı ve “Müslüman Kardeşler” sevdasının etkisindeki romantik bakış açısı dış politikada çıkmazlarımızın ana sebepleridir.

Özetle, dış politikamız da iyi yönetilmiyor.

******************************

DEMİREL VE İNÖNÜ İSTİŞARESİ

Biz çocukluk dönemlerimizde Süleyman Demirel ve İsmet İnönü’nün azılı iki hasım olduğunu sanırdık.

Daha sonraları öğrendik ki, bu iki devlet adamı birbirlerine son derece saygılı imiş ve önemli devlet meseleleri olduğunda görüş alışverişinde bulunurmuş.

Genelkurmay E. Başkanı İlker Başbuğ, Uğur Dündar’a verdiği son röportajında, bunun bir örneğini anlatıyor:

1 Nisan 1967'de Yunanistan'da darbe olmuş, “Albaylar Cuntası” yönetime el koymuştu. CIA tarafından desteklenen Yunanistan'daki “Albaylar Cuntası” bir dış politika başarısına ihtiyaç duyuyordu.

1967'deki “Kıbrıs Krizi” 15 Kasım'da başladı. Rum Milli Muhafız Ordusu, adadaki Geçitkale ve Boğaziçi köylerine çok yoğun saldırılarda bulundu.

TBMM, 17 Kasım'da yapılan gizli oturumda, hükümete TSK'nın Türkiye dışında kullanılması yetkisini verdi. Bolu'daki Komando Tugayı Mersin'e hareket etti.

O tarihte Türk Ordusu'nda 150 adet paraşüt, 6 helikopter, 6 kargo uçağı ve 2 de çıkarma gemisi var. Başbakan Demirelbunlarla başarılı bir çıkarma yapılamayacağını görüyor. Ancak askerler ticaret gemilerinin kullanılmasıyla bu harekatın yapılabileceğini Demirel'e söylüyor.

Demirel durumdan emin olmayınca ana muhalefet lideri İsmet İnönü ile konuşmaya karar veriyor. İki lider buluşuyorlar. İnönü “Bizim ordu deniz geçen bir harekât yapmamıştır. Türkiye'nin başarısızlığı Kıbrıs'ın kaybı demektir. Onun için amfibi harekât emrini vermeden önce çok dikkatli olun” diyor.

Demirel askeri müdahaleyi düşünmüyor. Ancak bunu hiç belli etmeyerek, müdahale konusunda kararlı olduğu izlenimini verip, olayı askeri gücü arkasına alan diplomasi ile çözmeye çalışıyor.

Kıbrıs adasına çıkmış olan 12 bin Yunan askerinin adadan çıkması için kararlı bir duruş sergiliyor ve Yunanistan’a verilen 45 günlük süre içerisinde bu askerlerin adadan çıkması sağlanıyor.

Bu tarihi olayı okuyunca soru kendiliğinden geliyor:

Türkiye bunca badire içindeyken Cumhurbaşkanı Erdoğan muhalefet partilerinin liderleriyle neden istişare etmez, çok yetkin diplomatlarımızın bilgi ve tecrübesinden neden yararlanmaz?

Anlamak mümkün değil.

 

28 Eylül 2020

Ruhittin Sönmez