DIŞ İLİŞKİLERDE BAĞIMLILIK, BAĞIMSIZLIK, KARŞILIKLI BAĞIMLILIK

   Bu uyarının “ülkemizin bağımsızlığına saygısızlık” kapsamında değerlendirilmesi doğru mudur?

DIŞ İLİŞKİLERDE BAĞIMLILIK, BAĞIMSIZLIK, KARŞILIKLI BAĞIMLILIK

DIŞ İLİŞKİLERDE BAĞIMLILIK, BAĞIMSIZLIK, KARŞILIKLI BAĞIMLILIK

ABD, Almanya ve Fransa dahil 10 ülkenin Ankara büyükelçisinin, cezaevinde bulunan Osman Kavala'ya ilişkin açıklamaları çoğumuzu rahatsız etti. 

“Osman Kavala hakkında devam eden davanın, Türkiye'de demokrasi ve hukukun üstünlüğüne gölge düşürdüğünü ileri sürerek, Kavala'nın serbest bırakılması çağrısında bulunmaları” rencide edici. Çağrının diplomatik kural ve teamüllere aykırı olarak sosyal medyadan yapılması da çirkin.

Konuyu öfkelenmeden ve sükunetle değerlendirirsek iki soruya cevap aramamız gerekir:

·       Bu uyarının “ülkemizin bağımsızlığına saygısızlık” kapsamında değerlendirilmesi doğru mudur?

·       Başta CB yardımcısı olmak üzere yetkililerin “Türkiye'de yargı bağımsızdır ve Türkiye tam bağımsız bir ülkedir. Bazı ülkelerin büyükelçilerinin, hadlerini aşarak, 'siyasetin yargıya müdahalesini' talep etmeleri kabul edilemez” diyerek gösterdikleri tepki inandırıcı ve etkili olmuş mudur?

****

“Etkili İnsanların 7 Alışkanlığı” adlı eserinde Stephen Covey, insanların daha etkili birer birey olmaları sürecindeki birbirini izleyen aşamalarda Bağımlılık, Bağımsızlık ve Karşılıklı Bağımlılık kavramlarına yer verir.

Yaşamaya tam bağımlı bir bebek olarak başlarız. Sonra doğumu izleyen aylar ve yıllar boyunca, fiziksel, duygusal ve ekonomik açıdan gitgide bağımsızlık kazanırız. Özellikle çocukluk ve gençlik çağında bu bağımsızlığımızı kabul ettirmek en önemli amaçlarımızdan biri olur.

Devletler de böyledir. Henüz yeni yeni devletleşen ülkelerin çoğu bağımlıdır. Zamanla bir kısmı bağımsızlık yolunda gelişmelerini tamamlar.

Gelişmemiz ve olgunlaşmamız sürerken doğada her şeyin birbiriyle karşılıklı bağımlı olduğunu anlarız. Yani insan hayatında da devletlerin hayatında da başkalarıyla ilişkinin önemini kavrarız. Çok daha olgun, çok daha gelişmiş bir durumu gösteren, karşılıklı bağımlılık kavramını keşfederiz.

“Ben yapabilirim. Ben sorumluyum. Ben kendime güvenirim. Ben bir seçim yapabilirim” yerine “Biz bunu başarabiliriz. Biz işbirliği yapabiliriz. Biz yeteneklerimizi ve becerilerimizi birleştirip birlikte daha büyük bir şey yaratabiliriz” sürecine gelişiriz.

****

Hz. Mevlâna bir şiirinde “Dünyaya tek başına meydan okumayı öğrendim genç yaşta… Sonra kalabalıklarla birlikte yürümek gerektiği fikrine vardım. Sonra da asıl yürüyüşün, kalabalıklara karşı olması gerektiğini kavradım” diyor.

Mevlana’nın “dünyaya tek başına meydan okuma” dönemi “bağımsızlık” dönemini, sonra “kalabalıklarla birlikte yürüyüş” dediği aşama ile “karşılıklı bağımlılık” dönemini işaret ettiğini düşünüyorum.

“Asıl yürüyüşün, kalabalıklara karşı olması gerektiğini kavradım” sözüyle Mevlâna, daha yüksek bir olgunluk aşamasına dikkat çekiyor. Liderlik, rehberlik etmek ve ilham kaynağı olmak suretiyle etkili olmanın en üst mertebesini tarif ediyor.

Mevlana’dan asırlarca sonra, Stephen Covey’e “8. Alışkanlık” kitabını yazdıran da aynı farkındalıktır. “8. Alışkanlık iç sesinizi bulmak ve insanlara kendi seslerini bulmaları için ilham vermektir.”

*******************************

ULUSLARARASI SÖZLEŞMELER VE KURUMLAR

Dünyadaki çoğu gelişmiş veya gelişmekte olan devletler “karşılıklı bağımlılık” ilişkisi içindedir. Tek başına dünyayı yönetebilen bir devlet yok. Bunun için devletler çeşitli örgütlerin çatısı altında farklı ticari, siyasi, dini, teknolojik işbirlikleri ile dünyayı daha yaşanabilir, daha gelişmiş bir gezegen haline getirme çabalarının paydaşıdırlar.

Elbette bu ülkelerin bir kısmı emperyalist ve sömürgeci zihniyetlerini tamamen terk etmiş değiller. Ancak mesela küresel Covid-19 salgınında olduğu gibi insanlık birlikte çözüm üretmeye mecbur kalmakta.

İnsan hakları, özgürlükler geçen yüzyıla göre daha iyi durumdaysa bu da yine belli yapılar altında devletlerin bağımsızlıklarından kısmen feragat ederek ortak ilkeleri uygulama çabasının eseridir.

Türkiye “bağımsız bir devlet” olmasına rağmen, kendi iradesiyle Birleşmiş Milletler, AB, NATO gibi uluslararası örgütlerin üyesidir. Birçok uluslararası sözleşmenin de tarafıdır. Bu örgütlerin çatısı altında veya bu sözleşmeler kapsamında diğer devletler gibi Türkiye de tam bağımsız değildir.

Bu kapsamda Anayasamızın 90. Maddesi’ne göre, milletlerarası antlaşmalar kanun hükmündedir. (Hatta) Bunlar hakkında Anayasaya aykırılık iddiası ile Anayasa Mahkemesine başvurulamaz.”

Türkiye bu şekilde Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinde (AİHS) taraftır. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin (AİHM) kararlarına uyacağını taahhüt etmiştir. AİHS’ne taraf olmak Türkiye’ye çok şey kazandırdı.

AİHM, 10 Aralık 2019 tarihli kararında, Kavala'nın "makul şüphe olmadan, siyasi nedenlerle tutuklanmasını, yeterli delil olmadan uzun süre tutuklu kalmasını” hak ihlali olarak değerlendirmiş ve tahliye edilmesi gerektiğine karar vermişti.

Türkiye bu “hak ihlali kararına” rağmen 4 yılı aşkın süredir tutuklu olan Kavala hakkında hala karar vermedi.

On yabancı büyükelçi, (Rahip Brunson olayındaki gibi) gerekçesiz bir siyasi müdahale talebinde bulunmadı. AİHM kararının uygulanmasını talep ettiler. Çünkü AİHM kararlarına uymak aynı zamanda Avrupa Konseyi üyesi olmanın bir şartı.

Türkiye’nin yapması gereken 4 yıldır tutuklu olan Kavala suçlu ise ceza kararı vermek, suçsuz veya gerekli şartlar yoksa tutukluluğu sona erdirmektir.

Türkiye bu türlü müdahalelere maruz kalmak istemiyorsa “bağımsızlık” yerine, “yapılanlar hukuka uygundur” tezine sarılabilmelidir.  

***************************

TÜRKİYE HUKUK DEVLETİ Mİ?

Türkiye’nin bir “hukuk devleti” olduğuna ve “siyasetin yargıya müdahale etmediğine” önce kendi vatandaşlarımız inanmıyor.

Rahip Brunson’un ABD Başkanı Trump’ın tehdidiyle, Alman vatandaşı gazeteci Deniz Yücel’in Merkel’in baskısıyla nasıl tahliye edildiğini hatırlamaktan utanç duyuyoruz. PKK’lı teröristlerin ayağına gidip Habur’da kurulan seyyar mahkemeyi de unutamıyoruz.

Muhalefet liderlerine ve muhalif gazetecilere yapılan saldıranlar ve hakaret edenler yargılanmıyor. Sedat Peker’in dehşet verici iddia ve ifşaları soruşturulamıyor. Ama iktidara yönelik eleştiriler bile suç kabul ediliyor. Bunlar siyasetin yargıya müdahaleettiği kanaatini pekiştiriyor.

AİHM kararlarını, Anayasa Mahkemesi kararlarını uygulamayan hakimler terfi ettiriliyor. HSK’nın bir üyesi Genel Başkanı Bahçeli’nin kararı ile istifa ediyor.

Daha sayfalarca verebileceğim benzeri örnekler varken “Türkiye’de yargı bağımsızdır” sözünüze kimse inanmaz.

“Dış güçlere karşı bağımsız ülkemizi savunuyoruz” sözüne itibar eden olmaz.

Böyle şeylere harcayacağınız enerjinizi hukukun üstünlüğünü sağlamak için kullanın. Ülke de rahat etsin, siz de…

 

21 Ekim 2021

Ruhittin Sönmez