Daha İyi Yargı Derneği 2022-2023 Adli Yıl Açılışı Bildirisi
Daha İyi Yargı Derneği; siyaseten tarafsız bir düşünce kuruluşudur.
Daha İyi Yargı Derneği; siyaseten tarafsız bir düşünce kuruluşudur. Hukukçular, emekli hâkimler,
öğretim üyeleri, avukatlar, iş insanları ve hukuk alanında öğrenim görmekte olan öğrencilerden
oluşan 160 üyesiyle, Türk yargısının sorunlarını ve kök sebeplerini tespit etmek, evrensel kabul
gören çözümler geliştirmek, politik, ekonomik ve toplumsal taraflar arasında mutabakat
sağlamak ve daha demokratik ve kalkınmaya hizmet edecek ilke, yasa ve yöntemlerin hayata
geçirilmesi için çalışmaktadır.
Daha İyi Yargı Derneği; Türkiye’nin ileri demokrasi, sürdürülebilir kalkınma ve yüksek refah
hedeflerini gerçekleştirmenin kaliteli hizmet üreten, şeffaf, hesapverir, tam bağımsız ve
bağımsızlığını koruyabilen bir yargıyla ve hukukun üstünlüğü anlayışı ile mümkün olduğu
inancıyla çalışmalarını sürdürmektedir. Bu anlamda yapılmış en kapsamlı çalışmalardan biri
olarak kabul edilen, Daha İyi Yargı Derneği Kurucusu ve Yönetim Kurulu Başkanı Av. Mehmet
Gün’ün kaleme aldığı “Türkiye’nin Orta Demokrasi Sorunları ve Çözüm Yolu” isimli eser,
Türkiye’nin saygın çatı örgütü TÜRKONFED tarafından “Politika Belgesi” olarak kabul edilmiştir.
Eserde; yargı, kamuda hukukun üstünlüğünü sağlamaya yönelik olarak hesapverirlik ve
temsilde adalet sorunları derinlikli olarak incelenmiş, Türkiye’yi “Orta Gelir Tuzağı”na düşüren
“Orta Demokrasi Tuzağı”nı aşmanın yolu gösterilmiş, çözüm önerileri sunulmuştur.
2
Daha İyi Yargı Derneği, her adli yıl açılışında olduğu gibi bu yıl da yaptığı çalışmalardan elde
ettiği verileri, gözlem, inceleme ve bunlara dayalı önerilerini kamuoyu ile açık bir şekilde ve tam
tarafsızlık ilkesiyle paylaşmayı varlığının temel bir sorumluluğu olarak kabul etmektedir.
En başta şu temel saptamayı yapmayı bir toplumsal görev olarak kabul etmekteyiz:
Her yıl yargı teşkilatının elindeki işleri erteleyerek 20 Temmuz ile 1 Eylül tarihleri arasında adli
tatile çıkması ülke kaynaklarını israf eden aristokratik bir teamüldür. Bu müsrif teamül, yargıdaki
gecikmenin sebeplerinden birisidir. Hakimlerin yıllık izin hakları, tayinler, taşınmalar ve yeni
görev yerlerine alışma gibi süreçler, bütün bir sistemi top yekûn tatile çıkarmadan da yönetilebilir.
Geleneksel hale gelmiş olan yeni adli yıl başlama törenleri tüm paydaşların katılacağı, sadece
yargının sorunlarının değil, verilen hizmetin muhataplarının şikâyet ve isteklerinin de
dillendirileceği, çözümler üreten, fırsatlar yaratan bir tür daimî şuraya dönüştürülmelidir. Adli yıl
başlangıç törenlerinin, yargının sorunlarının her yönüyle değerlendirilip kalıcı sağlıklı çözümler
üretilen bir platforma, daimî şuraya dönüşmesi dileğiyle, bu çerçevede Daha İyi Yargı Derneği
olarak şunları önermekteyiz:
1. Törenlere yargının ilk derece, istinaf ve temyiz dahil her seviyesinden hâkim ve
savcıların, avukatların, STK’lar ile diğer meslek kuruluşları temsilcilerinin ve diğer
paydaşlarının da katılmaları sağlanmalıdır.
2. Katılımcılar kendi açılarından hem sorunlarını hem de çözüm önerilerini serbestçe
dillendirmeli, böylece toplumsal bir tartışmanın zemini oluşturulmalıdır.
3. Yasama ve yürütme temsilcileri sadece dinleyici olarak katılmalı; kürsüyü yargıya ve
paydaşlarına bırakmalıdırlar.
4. Törenlere en kıdemli yüksek yargı kurumu başkanı ve kurumu ev sahipliği yapmalı ve
sekretaryası yönetmelidir. Törenlerde dillendirilen konularda konferans, panel, ortak akıl
toplantısı ve benzeri etkinlikler düzenleyerek yargının sürekli gelişmesi için çözümler
üretilmesine önderlik etmelidir.
2022 – 2023 ADLİ YIL AÇILIŞI DEĞERLENDİRMESİ
2022 – 2023 adli yılı başlaması vesilesiyle 1 Eylül 2022 günü yapılacak olan törenin ve
konuşmaların nesnel ve sağlıklı değerlendirmesine zemin oluşturması dileğiyle aşağıdaki görüş
ve önerilerimizi kamuoyu ile paylaşmayı onurlu bir görev olarak kabul ediyoruz.
Ulusların gelişmişlik farkları; hukukun üstünlüğü ile temel hak ve özgürlüklerin korunmasının
ulusların ekonomik başarısı ve refah artışının temel şartı olduğunu, toplumsal uzlaşma, barış ve
dayanışma ortamında özgürlükleri koruyup geliştirmenin ekonomik başarı ve refah getirdiğini
göstermektedir.
3
Özgürlükleri sınırlandıran orta demokrasiler ve otokrasiler, zengin doğal kaynaklarına rağmen
refahı artıramazken, hukukun üstünlüğünü, yöneticilerine karşı hukukun üstünlüğünü yani
yöneticilerin hesapverirliğini sağlayan demokrasiler, eğitim, bilim ve teknikte de ileri giderek
uluslararası rekabette farkı açmış, refahı artırmada fazlasıyla ileriye geçmiş bulunmaktadır.
Uluslararası alanda yüksek refaha sahip özgürlükçü demokrasiler ile düşük refah seviyesindeki
otokratik ve hibrit ülkeler arasında kıyasıya bir mücadele sürmektedir. Bu mücadele kendini
dünyanın birçok bölgesinde çatışmalar şeklinde göstermektedir. Adeta “demokratik” ve
“otokratik” olarak iki kampa ayrılmakta olan ülkeler bir tercih yapmaya zorlanmakta, ekonomileri
ve halkın refahı da siyasi tercihlere göre değişmektedir. Türkiye de bu iki kamp arasında bir
tercih yapmak durumundadır.
Türkiye Cumhuriyeti, kuruluşundan beri hukukun üstünlüğüne dayalı bir devlet sistemini kabul
etmiş, 1950’lerden itibaren çoğulcu ve özgürlükçü demokrasiler arasında yer almayı stratejik bir
hedef olarak benimsemiştir. Türkiye zengin tarihî ve kültürel birikimi ile eşsiz jeopolitik
konumunun sunduğu devasa fırsatları kullanarak, halkın refahını hızlıca ve sürdürülebilir
artırabilir. Özgürlükçü demokrasi hedefi bu amacı gerçekleştirmek için doğal bir zorunluluk, 19.
asrın başından beri süregelen modernleşme sürecinin bir gereğidir.
Türkiye’nin ileri demokrasi ve ileri refah seviyelerine erişme hedefi; hukukun üstünlüğünü
toplumsal hayatın her alanına hakim kılması, özgürlükleri koruyup geliştirmesi, eğitim sistemini
çağdaş felsefe, bilim ve teknolojiyi yakalayacak şekilde geliştirmesi, nitelikli girişimciliği
desteklemesi, rekabet gücünü yenilikçi yöntem ve buluşlarla artırması, verimlilik, kalite ve katma
değer yaratmada çağdaşları ile yarışabilir hale getirmesini gerektirmektedir. Nitekim bağımsız
iktisadi çevreler ve uzmanlar da Türkiye’nin içinde bulunduğu Orta Gelir ve Orta Demokrasi
Tuzaklarını aşmasının ilk şartının hukukun üstünlüğü ile bağımsız yargı olduğunda tam bir görüş
birliği içindedir.
Bütün bunların gerçekleşmesini sağlayacak Türkiye’nin en stratejik yapısal reformu yargı
sistemini etkin ve verimli çalışır, şeffaf ve hesapverir ve tam bağımsızlığı hak eder hale
getirmektir.
Yargı, İşleyişi ve Hedefleri Modern Bir Anlayışla Belirlenmelidir
Türkiye; idare, kurumlar ve kişiler arasında ekonomik ve sosyal hususlarda uyuşmazlıklar
çıkmasının doğal olduğu; uyuşmazlıkların gelişmekte olan toplumun dinamiklerini gösterdiği ve
esasında bir ilerleme vasıtası olduğunu göz önüne alarak modern uyuşmazlık yönetimi anlayışı
benimsemeli; yargı sistemini, işleyiş usullerini ve hedeflerini buna göre belirlemelidir.
Bu kapsamda:
• Uyuşmazlıkları davaya dönüşmeden uzlaştırmayı, en karmaşık davaları en geç 3-4 ayda
çözmeyi, uyuşmazlığın tarafları arasında dayanışma ve dostluğu yeniden tesis ederek
4
toplumsal güveni ve hukuk güvenliğini pekiştirmeyi yargının nihai hedefi olarak
belirlemeli; yargı sistemini bu nihai hedefi gerçekleştirmeye uygun olarak tasarlamalıdır.
Yargı sistemi; ülkenin kalkınmasına en iyi katkıda bulunacak şekilde kalkınma bölgeleri
bazında optimum yapılandırılmalı, 7.000 civarındaki mahkeme sayısı 2.000 civarına
indirilmelidir.
• Yargı kaliteli hizmet vermeye odaklanmalı, aile, iş barışı ve tüketici hakları gibi sosyal
konularda yargı hizmetleri halkın ayağına götürülürken, ortaklıklar, yatırımlar, tedarik
zinciri ilişkileri gibi karmaşık ekonomik konularda uzmanlaşma sağlanmalı ve hizmet
merkezlerde yoğunlaştırılmalıdır.
• Yargılamalarda görev yapan hâkim, savcı ve avukatlar staj, özetmen ve meslek
yardımcılığı seviyelerinde pişmeli, kişisel olgunluk yaşına erişmiş ve ileri ülkelerdeki
meslektaşları ile eş ve rekabet eder seviyede olmalıdır.
• Hâkim ve savcılar da avukatlar ve noterler gibi kendi bağımsız meslek kuruluşlarına
sahip olmalı, bütün yargısal meslek kuruluşları etkin demokratik yönetime
kavuşturulmalı, mesleklerini geliştirme ve yargı bağımsızlığını savunma görev ve yetkisi
verilmelidir.
• Yargı tüm kurumları, organları ve meslek mensuplarıyla hukukun üstünlüğüne en başta
kendisi tam olarak riayet etmeli; diğer tüm kurumlara ve mensuplarına örnek olmalıdır.
• Yargı; devleti yöneten herkesin, iktidar ve muhalefetteki siyasilerin, üst düzey kamu
görevlileri başta olmak üzere bütün kamu görevlilerinin suçlarını soruşturmakta özgür
olmalı, görevini yapabilmek için kamu görevlilerinin kendi kurumlarından, görev
arkadaşlarından ve idari amirlerinden soruşturma izni almaya muhtaç olmamalıdır.
• Yargı, özellikle siyasilere ve kamu görevlilerine karşı olmak üzere hukukun üstünlüğünü
herkese ve her kesime karşı etkin olarak sağlamalıdır.
• Yargı sistemi, hukukun üstünlüğü güvencesini sağlayarak devlet bürokrasisini
güçlendirmeli, istikrarlı devlet yönetiminin temel direği ve güvencesi haline gelmelidir.
Özellikle üst düzey kamu görevlilerini amirleri durumundaki cumhurbaşkanı, bakanlar ve
onların mensubu olduğu siyasi partilere karşı güçlendirerek devlet yönetiminde
partizanlığı, kayırmacılığı ve sair sakatlıkları etkin olarak önlemelidir.
• Yargı sistemi, devasa devlet gücünü kullanan yürütmeyi, etkin hukuka uyarlık denetimi
yoluyla sınırlandırmalı; devleti yöneten ve yönetmeye talip olan siyasiler ile bilfiil yöneten
kamu görevlilerinin etik davranmasını ve hesapverir olmasını sağlamalıdır.
• Yargı, anayasal düzeni etkin olarak korumalı, anayasaya aykırılıklara asla geçit
vermemelidir. Yargı bir maliyet ve ayak bağı olmaktan çıkmalı, toplumu geliştirmek,
refahın artırılmasına katkı vermek için özveri ile çalışmalıdır. Yargı sistemi toplumda
hukuka uyarlı davranışı, yolsuzluk ve rüşvetten ari iş yapma disiplinini yerleştirmeli,
sosyal ve ekonomik ilişkilerde dürüstlük ve yüksek ahlak oluşturmalı; sözleşmelerin
harfiyen yerine getirileceğine, kişisel haklar ve özgürlüklerin her hâlükârda ve özüne
ziyan vermeksizin korunacağına dair itimat oluşturmalıdır.
5
İşletmelerin verimli çalışması, ortaklıkların güçlenerek sürmesi ya da bozularak tasfiye olması,
katma değeri yüksek kaliteli ve karlı üretim yapması, işyeri huzuru ve barışı, işverenler ile
çalışanlar arasında dayanışma, iş birliği ve adil paylaşımın sağlanması gibi refah artırıcı birçok
husus yargı sisteminin işleyişinden ve kararlarından yakından etkilenmektedir. Bunların
bilincinde olarak yargı sistemi; girişimcilerin, yenilik ve buluş sahiplerinin, sermayedar,
profesyonel yönetici ve tedarikçiler ile aralarındaki iş birliğini geliştirecekleri, küçük işletmelerin
orta büyüklüğe, ortaların birleşerek büyüklere dönüşmesini sağlayacak hukuki güven ortamını
tesis ederek güçlendirmeli, işletmelere uluslararası rekabet gücü kazandırmalıdır.
Mevcut Durumun Genel Tespiti
Cumhuriyet reformlarına ve edinilen tecrübe ve bilgi birikimine karşın Türkiye; hukukun
üstünlüğü ve yargı sorununu henüz çözememiştir. Bu iki temel sorun birbiri içine geçerek
kördüğüm halini almıştır. En önemlileri olmasına karşın yargı; güvenlik, eğitim, sağlık ve sosyal
güvenlik gibi temel kamu hizmetleri içinde en çok aksayan ve en kalitesiz olanıdır. Yargı
hizmetlerindeki aksama hukukun üstünlüğünü aksatmakta, toplum hayatını her alanda olumsuz
etkileyerek ülkenin ileri gitmesine, refahın artmasına engel olmakta, ülkemizi Orta Gelir, Orta
Demokrasi ve Orta Eğitim Tuzaklarına mahkûm etmektedir.
En başta da Anayasa’nın demokratik hukuk devleti ilkesi aksamaktadır. Meşruiyet sebebine
aykırı olarak Hakimler ve Savcılar Kurulu (HSK) hem oluşumu hem de işlevi bakımından
yürütmeye tam bağımlı hale gelmiştir. Güçler ayrılığı ilkesi, teoride bile yargı bakımından büyük
hasar almıştır. Yürütmenin yasamaya da hâkim olmasıyla tüm devlet güçleri tek elde toplanmış,
güçler ayrılığı fiilen ortadan kalkmış, Anayasa’nın özündeki “demokratik devlet” ilkesine aykırı
bir otokratik devlet görüntüsü ortaya çıkmış bulunmaktadır.
Yürütme ve yasama gücünün tek elde birleşmesi sonucunda, TBMM, etkin yasa yapımı işlevini
kaybetmiş, torba yasalarla yürütmenin isteklerini kanunlaştırır hale gelmiştir. Anayasa
Mahkemesi’nin sorun ve kısıtları, kanunların norm denetiminde aksamalara neden olmuştur.
Sonuçta birçok alanda yürütme gücüne karşı hukukun üstünlüğü aksamış, hukuka uyarlı ve
isabetli devlet yönetim kararları alınmasında zayıflıklara yol açmış, tartışmalı yönetim kararları
alınır olmuş, istikrar ve kestirebilirlik yok olmuştur.
Yargının yürütmeyi denetleme ve hukukla sınırlandırma işlevinin aksaması; ülkenin uluslararası
imajını “gelişmeye istekli bir hukuk devleti ve özgürlükçü demokrasi” olmaktan “hukukun
üstünlüğünün itibar görmediği, özgürlüklerin kısıtlandığı otokratik özellikleri olan hibrit demokrasi”
seviyesine geriletmiştir. Nitekim World Justice Project’in Hukukun Üstünlüğü Endeksinde
ülkemiz 139 ülke arasında 117. sıraya, buna paralel olarak kişi başı milli geliri 12.500 US$’dan
8.000 US$ seviyesine gerilemiştir.
Kapasitesi ve nitelikleri yetersiz, işleyişi yürütmeye tam bağımlı halde olan yargı, doğal ve
olağan görevini yapamaz durumdadır. Gerçekten de üzülerek kabul etmemiz gereken gerçek
6
odur ki; yargı kendisine düşen görevi yerine getirmeye ve kaliteli hizmet üretmeye yönelik yeterli
kapasiteye, imkanlara, modern usullere ve yetkinliğe sahip değildir. Doğal olarak yargıya itimat
oldukça düşüktür. Ülkede yargı vasıtası ile hakkını alabileceğini kesin olarak düşünenlerin
oranı %80 civarında olması gerekirken %20 civarındadır.
Toplumun büyük bölümü gibi devlet ve genel olarak kamu kesimi de yargıya itimat etmemektedir.
Zira suç işleyen kamu görevlileri yargının özgür erişiminden kaçırılmaktadır. İşledikleri suçlardan
dolayı kamu görevlilerini yargının soruşturması, idari amirlerinin soruşturma izni vermesi şartına
bağlıdır. Nihai idari amirler olan cumhurbaşkanı ve atadığı bakanlar sorumsuz (sorumlu
tutulmaları fiilî olarak imkânsız olan) siyasilerdir. İdari amirlerin izin vermesi şartı, kamuda
hukukun üstünlüğünü sağlamada açılmış kocaman bir kara delik gibidir. Nitekim yüzlerce canın
öldüğü, devasa millî servetin heba olduğu Soma faciası ve Pamukova tren kazası gibi acı veren
örnek hadiselerde, Anayasa Mahkemesi’nin de tespit ettiği gibi şüpheli üst düzey kamu
görevlileri hiç soruşturulmamakta, yargı önüne çıkarılmamaktadır. Bu durumda, masum kamu
görevlilerini yargıda süründürerek cezalandırmak da kolayca mümkündür. Daha da kötüsü bu
durum, kamu görevlilerinin sorumsuz siyasiler karşısında direnme; bürokrasinin devlet
yönetiminde istikrarı sağlama ve siyasilerin hukuka aykırılıklarını önleme işlevini ortadan
kaldırmış, kamu görevlerine liyakatlilerin yerine siyasi sadakati olanların, yakın ve akrabaların
atanmasının önünü açmış; nitelikli ve yetkin bürokratları devlete küstürmüştür.
Devlet teşkilatını tümden kriptoların ele geçirmesine imkân veren bu durum büyük bir milli
güvenlik tehlikesi de oluşturmaktadır.
Yargının sorunları pek çoktur, kanıksanmıştır ve uzunca bir süredir çözülememiş durumdadır.
2009, 2015 ve 2019 yıllarında yargı reformu strateji belgeleri yayınlanmıştır. Aradan geçen
zamanda yeni adliye sarayları yapılmış, UYAP geliştirilmiş, yargı bütçesi, hâkim, savcı ve avukat
sayıları artırılmıştır. Buna karşın ekonominin büyümesi ile paralel olarak daha çok uyuşmazlık
çıkması, işlerin daha karmaşık hale gelmesi ve sair sebeplerle yargı hizmetlerine ilişkin sorunlar
da artmıştır. Bu sorunlara ilişkin genel başlıklar halinde bir mevcut durum değerlendirmesi bu
bildirinin sonunda ayrı bir ek olarak sunulmuştur.
Yargının sorunlarından toplum büyük zarar görmektedir
Yargının sorunları; ülkenin potansiyelini gerçekleştirmesine engel olmanın ötesinde topluma
büyük zararlar vermektedir. Şöyle ki:
a) Yargı; adalete erişim hakkını suiistimal edenlerle samimi olarak hakkını arayanları ayırt
edememekte; suç işleyerek gasp edilen hak ve menfaatler suç işleyenin yanına kar
kalmaktadır. Buna karşın toplum hakkını ya hiç aramamakta ya da alternatif yol ve
yöntemlere başvurmakta, medeni bir toplum olmaktan çıkma yoluna girmiş
bulunmaktadır.
b) Dezavantajlı ve zayıf durumda olanların sıklıkla mağdur olduğu – örneğin, kadın
cinayetleri, denetimsiz yurtlarda yoksul halkın çocuklarının istismar edilmesi, aile
7
efradına kötü muamele ve benzeri- suçların işlenmesi önlenememekte, türlü zorluklarla
ortaya çıkarılıp yargıya intikal ettirilenlerin hızlı ve etkili olarak soruşturulamaması da
toplumda yaygın bir öğrenilmiş çaresizlik durumuna neden olmaktadır.
c) Hesapverir olmayan, etik davranış kuralları bulunmayan, yöneticiler ve kamu
görevlilerinin keyfi ve suç teşkil eden hareketlerine karşı hakkını arayamayan, ağır
eleştiri ve çatışma durumlarında ciddi yaptırımlara uğrayan halk; yönetime eleştiri
yoluyla bile katılmaktan çekinmektedir. Tam tersine kimileri “siyasilere yaranarak
menfaat elde etmek” şeklinde etik dışı ve düşük ahlaki davranış yöntemleri geliştirmiş
bulunmaktadır. Ülkemizde her şeyini alnının akıyla, ahlaka ve hukuka uygun olarak ve
siyasete bulaşmadan edinmiş iş insanı profili bulmak gittikçe zorlaşmıştır.
d) Yargının özellikle emniyeti suistimal, ticari sır ve endüstri hırsızlığı gibi genellikle
profesyoneller tarafından işlenen suçları soruşturmadaki yetersizlikleri, işletmelerde
profesyonel yönetimi zorlaştırmakta, kurumlaşarak güçlenmelerini baskılayarak, devasa
işletmeleri şahıs ve aile şirketi olarak kalmaya zorlamaktadır. Bu durum işletmelerin
idamesini aile içi ilişkilerin kaderine bağlayarak örneğin Uzel Makina gibi ulusal sermaye
kabul edilebilecek başarılı işletmelerin yok olmasına neden olmaktadır.
e) Kendisi etkin çalışmayan, organ ve üyelerinin hukuka uyarlığı sorunlu olan, şeffaf ve
hesapverir olmayan yargı, gelişmiş ülkelerden iktibas edilen ileri yasalara rağmen
toplumda hukuka uyarlı davranış disiplini geliştirememiştir. Bu yönüyle yargı; toplumun
sahip olduğu potansiyeli gerçekleştirecek disipline ve güce kavuşmasına engel olurken,
birçok konuda geri kalmasına, uluslararası ilişkilerde dezavantajlı pozisyona geçmesine,
haklı iken haksız duruma düşmesine neden olmaktadır.
Yargı sisteminin, organları ile unsurlarının ve iş yapış usul ve süreçlerinin de bu amaçları
gerçekleştirmeye uygun olacak şekilde tasarlanması ve reforma tabi tutulması zorunludur.
Yargının topluma kaliteli hizmet ve refaha katkı verir hale getirilmesi; bu temel hususların hedef
alınması, ancak yargı sisteminin mevcut teşkilat ve yapılanmasın bu amaçları sağlayacak
şekilde geliştirilmesi ve reform edilmesi ile mümkün olacaktır.
Yargının, kısa sürede, etkin ve verimli çalışır, şeffaf, hesapverir ve tam bağımsız hale getirilmesi
de mümkündür.
A’DAN Z’YE YARGI REFORM ÇÖZÜMLERİ
Hukukun üstünlüğü sorunu ile iç içe geçerek kördüğüm halini almış olan yargıdaki sorunların
çözümüne yönelik öneriler, yol ve yöntemler geliştirmek amacıyla kurulmuş olan Daha İyi Yargı
Derneği, 10 yıllık birikimini süzerek kapsamlı reform önerileri geliştirmiştir. Dokuz kişilik uzman
bir ekibin oldukça yoğun bir çalışması sonucu, 9 ana başlıkta çözüm önerileri geliştirilmiş, bu
çalışma “A’dan Z’ye Türk Yargı Reformu” ismiyle Türkçe ve İngilizce olarak kitaplaştırılmış, Türk
ve uluslararası kamuoyunun bilgisine sunularak, tartışmaya açılmış bulunmaktadır.
8
A’dan Z’ye Türk Yargı Reformu çalışması şunları önermektedir:
1. Yargı sisteminin merkezinde bir düzenleyici kurum olarak Adalet Yüksek Kurumu (AYK)
yer almalıdır. HSK, Adalet Bakanlığına verilen yetkiler de birleştirilerek düzenleyici bir
kuruma dönüştürülmeli; Daimî Hukuk Şurası ile güçlendirilmelidir. HSK’nın meslek
kuruluşu olma işlevi ayrılarak hâkim ve savcılar da avukatlar ve noterler gibi kendi
bağımsız meslek kuruluşlarına sahip olmalıdır.
2. Yargı sisteminin idaresine ilişkin tüm kararlar yargı denetimine açılmalı, isteyen herkes
dava açabilmeli, bu amaçla seri yargılama yapan uzman bir Adalet Yüksek Mahkemesi
(AdYM) kurulmalıdır.
3. Hukuk mesleklerinin tamamı diğer deyişle hâkim, savcı, avukat ve noterler yeknesak bir
kariyer planına göre geliştirilmeli, temyiz seviyesine gelen hukukçular aynı zamanda
öğretim üyesi olabilmelidir. Böylece hukuk fakültelerinin öğretim üyeleri pratik yaparak
yetişebilecek, temyiz üyeliği seviyesine gelen hakimler akademik derinlik kazanmış
olacaktır.
4. Mahkemeler Türkiye’nin 26 Kalkınma Bölgesine göre optimum olarak dağıtılmalı, heyet
ve uzmanlık mahkemeleri merkezlerde yoğunlaştırılırken günlük hizmetler halkın
ayağına götürülmelidir. Modern ve ileri uyuşmazlık yönetimi anlayışı ile eski sorgu ile
yeni sulh ceza hakimleri mefhumlarını da içeren Adli Hazırlık Mahkemeleri, mahkeme
öncesi aşamada taraflara, avukatlarına, bilirkişi ve tanıklara yardımcı olarak yol
göstermeli, dürüst davranmalarını, gerçeği ve delilleri tam ve doğru ifşa etmelerini
sağlamalı, suistimaller önlenmeli, böylece sulh ve uzlaşmalar kolaylaştırılarak teşvik
edilmeli, bunlara rağmen yargıya intikal eden uyuşmazlıklarda dosyaların tekemmül
etmiş olması sağlanarak 4-5 yıl süren davaların 3-4 ayda sonlandırılması mümkün hale
gelmelidir.
5. Hâkim ve savcılar göreve atanmada eşit nitelikliler arasında açık yarışma usulüne tabi
olmalıdır. Yüksek derece mahkemelere üye atanması, kamuoyunun da söz sahibi
olduğu, tamamı yargı denetimine tabi bir sürece tabi tutulmalıdır. Böylece yargıda liyakat
en ileri seviyeye çıkarılmalıdır.
6. Adalet Yüksek Mahkemesi’nin temyiz mercii işlevini de gören Anayasa Mahkemesi’nin
her türlü anayasaya uyarlık sorununda tek yetkili olması, kanunların anayasaya uyarlık
denetimini isteyen herkesin dava edebilmesi, buna paralel olarak mahkemenin
kapasitesinin artırılması, bu amaçla üye sayısının 30’a çıkarılması, 3 daire ve genel
kurulu olarak çalışması sağlanmalıdır. Böylelikle, üye atamalarında siyasi saik
zayıflatılmaktadır.
7. Anayasa Mahkemesi’ne yeni gelen üyelerin bireysel başvurularda görev yapması,
Anayasa’ya ve anayasal düzene ilişkin her türlü konuda Anayasa Mahkemesi’nin yetkili
olması sağlanmalıdır.
9
8. Cumhuriyet Başsavcılığı Yargıtay’dan ayrılarak, yeniden yapılandırılmalı, görev ve
yetkileri anayasal düzenin korunmasına odaklanmalıdır.
9. Yargının işlevini ve bağımsızlığını kısıtlayan kamu görevlilerinin suçlarında idari
amirlerin veya kurumlarının soruşturma izni verme şartı ilga edilmeli, üst derece kamu
görevlilerinin Adalet Yüksek Mahkemesi’nde yargılanması şartı getirilerek kamu
görevlilerinin hukuka uyarlığı ile hukuk güvenliği güçlendirilmelidir.
Türkiye’nin tecrübelerinden yola çıkarak özgün olarak geliştirilen, uluslararası alanda
uzmanlarıyla tartışılan bu öneriler Avrupa’nın Geleceği (Future of Europe) çalışmalarına
mütevazı bir katkı verici nitelikte değerlendirilmiş, geleneksel kurumlara yenilik getirici ve
heyecan verici bulunmuştur. Birleşik Krallık Ticari Mahkemeleri Eski Başkanı Sir William Blair
QC, Chicago Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden Profesör Tom Ginsburg, UCL Adalet
Enstitüsü’nden Profesör Cheryl Thomas, Avrupa Komisyonu Türkiye Masası Şefi Bernard
Brunet gibi diplomat, akademisyen ve fikir önderleri, bu öneriler hakkında oldukça destekleyici
yorumlar sunmuşlardır. Çalışmaya ilişkin sunum yapılan toplum ve siyasi kanaat önderleri, iş
dünyası resmi ve gönüllü kuruluşları, takdirle karşıladığımız önerilerde bulunmuş, ülkemizi
uluslararası alanda temsil etmiş olan emekli diplomatlarımız çalışmayı bir bütün olarak ülkemizin
elini güçlendirici ve hatta AB ile ilişkilerde olumlu gündem oluşturmaya katkı verir nitelikte
bulmuştur.
Geliştirilen önerileri içeren bu çalışma ayrıca, World Justice Project’in 2022 yılında Lahey’de
düzenlediği World Justice Forum’a kabul edilmiş; hukukun üstünlüğü konusunda dünyada en
büyük uluslararası etkinlik olan bu forumda da uluslararası camiaya sunularak, yüksek ilgi ve
kabul görmüştür.
Bu reformların gerçekleşmesi halinde, Türkiye’de yargı bağımsızlığı ve hukukun üstünlüğünün
ileri ülkeler seviyesine çıkacağı, buna paralel olarak milli gelirin kısa bir sürede 4-5 katına diğer
deyişle 25.000 – 30.000 US$ seviyesine çıkacağı öngörülmektedir.
Saygılarımızla,