Covid-19 Etkisinde Türkiye'de Eğitim" Raporu tanıtıldı

Hiç kuşkusuz COVID-19 salgınıyla beraber eğitim hayatı tüm dünyada büyük bir değişimin içinden geçiyor

Covid-19 Etkisinde Türkiye'de Eğitim" Raporu tanıtıldı

Sizleri, şahsım ve TÜSİAD Yönetim Kurulu adına sevgi ve saygıyla selamlıyorum.

Eğitim insan kaynağının niteliğini belirleyen en önemli etmen, aynı zamanda ekonomik ve sosyal kalkınmanın taşıyıcı gücüdür. “Nitelikli eğitim” dünyamızın daha yaşanabilir bir yer olması için belirlenen Birleşmiş Milletler Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri’nin de çok önemli bir parçasıdır.

Eğitimin ülkemizin geleceği için en önemli mesele olduğunu hep vurguluyoruz. Her bireyin erken çocukluktan yükseköğretime kadar her aşamada kaliteli eğitime erişmesi; daha sağlıklı ve sürdürülebilir yaşamlara ve daha iyi işlere kavuşmasının da anahtarıdır. Nitelikli eğitim bireylerin hem kendi potansiyellerini gerçekleştirmeleri hem de ülkemizin büyüme ve refah hedeflerine ulaşabilmesi için de kritik önemdedir. İyi eğitim olmadan verimli ve yüksek katma değer yaratan bir ekonomi olmamız da imkansızdır. Eğitimin nitelikli olmasının yanında kapsayıcı da olabilmesi, toplumlarda yoksulluğun önlenmesi ve eşitsizliklerin giderilmesi için son derece hayatidir.

Hiç kuşkusuz COVID-19 salgınıyla beraber eğitim hayatı tüm dünyada büyük bir değişimin içinden geçiyor. Nitekim UNICEF, salgının eğitim üzerindeki etkilerini azaltmak için hükümetlere; eğitimdeki dijital uçurumun kapatılması, beslenme ve sağlık hizmetlerine erişimin garanti altına alınması, aşıların düşük maliyetli hale getirilmesi, çocukların ruh sağlığının desteklenmesi ve cinsiyete dayalı şiddete son verilmesine yönelik çağrıda bulunuyor. Aksi durumda salgının çocukların sağlık, eğitim ve beslenmesinde 'geri döndürülemez zararlara' yol açabileceği konusunda uyarıyor. Dünya Ekonomik Forumu da COVID-19’un bir sağlık krizi olmaktan çıkıp orta ve uzun vadede ekonomik kırılganlıkları ve toplumsal dengesizlikleri körükleyebileceği uyarısı yapıyor.

Değerli Konuklar,

Temel bir insan hakkı olan eğitim hakkını zorlu salgın döneminde de çocuklara ve gençlere sunabilmek, her devletin en önemli görevlerinden biri. Kimi ülkeler salgın en kritik noktaya ulaşana kadar yüz yüze eğitime devam ederken, kimi ülkeler dijital dönüşümün sunduğu imkanlarla uzaktan eğitime yöneldi, kimi ülkeler de hibrit yöntemler geliştirdi.

Bu süreçte teknolojinin tahmin edilenden büyük bir hızla eğitim sistemine entegre olduğunu hem dünyada hem de ülkemizde gözlemledik. Diğer taraftan teknolojik imkanlar ancak tüm çocuklar ve gençler için fırsat eşitliğinin olduğu bir ortamda arzu edilen verimi sağlayabiliyor. Eğitime erişimde fırsat eşitliğini sunamadığımız durumda ise, sosyoekonomik açıdan mevcut eşitsizliklerin derinleşmesi ve uçurumların artması ne yazık ki kaçınılmaz hale geliyor. Salgında her çocuğun ve gencin uzaktan eğitime erişebilmesi ve içeriklerden en verimli şekilde yararlanabilmesi, önemli bir zorluk alanı olarak ortaya çıktı. Ailelerin imkanları çocukların uzaktan eğitime erişiminin niteliğini etkiledi. Sadece çocuklar ve gençler değil, bu süreçte öğretmenlerin ve velilerin de yaşadığı zorlukları ve bu zorluklara rağmen fedakarca çabalarını gözlemledik.

Salgın sürecinde önce “insan sağlığı” denilerek hızla kapanmaya yönelik önlemler alınırken, salgının seyriyle beraber öngörülenden daha uzun süre yüz yüze eğitime ara verildi. Türkiye, OECD ülkeleri arasında yüz yüze eğitimin yapılamadığı, okulların en uzun süre kapalı kaldığı ikinci ülke konumunda oldu.

TEDMEM Raporu yüz yüze eğitime uzunca bir süre ara verilmesinin okul terki ve öğrenme kayıplarında artışa neden olduğunu, Türkiye’de temel eğitim ve ortaöğretimin toplamında yaklaşık 160 bin öğrencinin okulu terk etme riskinin olduğunu gösteriyor.

Dünya Bankası’na göre, COVID-19 salgını nedeniyle okulların kapanmasının öğrencilerin gelecekteki gelirlerinde; düşük gelirli ülkelerde 2.833 Amerikan doları, orta gelirli ülkelerde 6.777 dolar, yüksek gelirli ülkelerde ise 21.158 dolar azalmaya neden olabilecek. Öğrencilerin zihinsel, sosyal ve duygusal gelişimi, psikolojileri, öğrenme kayıpları, beslenme ve sağlık açısından takibi, ihmal ve istismarın tespiti ve müdahalesi ile gelecekteki işgücü potansiyeli gibi pek çok etkisi dikkate alındığında; eğitim bir kriz anında dahi bir ülkenin feragat edemeyeceği en önemli konuların başında gelmeli. Bu anlayışla, okuldan uzak kalınan bu sürecin yarattığı etkilerin en hızlı şekilde tespit edilmesi ve telafi edilmesi yolunda veriye dayalı şekilde kararlı adımlar atılması son derece önemli. Yeni eğitim dönemine başlarken önceliğimiz okulların açılması kadar, gerekli tüm tedbirlerin alınarak açık tutulması yönünde de olmalı. Milli Eğitim Bakanlığımızın da bu yönde kararlı olunduğunu her fırsatta dile getirmesinden memnuniyet duyuyoruz.

Değerli Konuklar,

COVID-19 salgını bize gösterdi ki; yeni nesilleri şimdiden öngöremediğimiz bir dünyaya ve sürekli değişime hazırlamak tüm dünyanın baş etmeye çalıştığı bir meseledir. Geleceğin dünyasını dijital teknolojilerden ve iklim, enerji, insana yakışır iş ve toplumsal cinsiyet eşitliği başta olmak üzere daha sürdürülebilir bir dünya için zihniyet dönüşümünden bağımsız düşünemeyiz. Aynı zamanda, sağlık ve sosyal güvenlik sistemlerini de etkileyecek demografik dönüşüm ve salgın sonrasında hızlanan tedarik-değer zincirlerindeki dönüşüm de geleceğin dünyasının temel belirleyicilerinden olacaktır. Bugün de yakından deneyimlediğimiz gibi gelecekte de iklim krizi ve göç dalgası tüm dünyayı giderek daha fazla etkisi altına alacak. Bununla birlikte, dijital dönüşümün sunduğu fırsatlarla “insan” yine kendisini insan yapan tüm özellikleriyle sorunların olduğu gibi çözümün de merkezinde olacak.

Eğitim hepimizin bildiği gibi geri dönüşünü uzun zaman sonra aldığımız, ama bir ülkenin geleceğini belirleyen en önemli yatırım. Bugün verilen eğitimin etkilerini bundan 15-20 yıl sonra gözlemleyeceğiz. O nedenle hata yapma lüksümüz bulunmuyor. Eğitim alanında niteliğe ve kapsayıcılığa yatırım yapan, koşullar ne olursa olsun çağı yakalayan, kendini güncelleyen bir eğitim sistemine sahip ülkeler, salgınlar gibi karşımıza çıkan zorlu süreçlerle mücadelede de avantajlı konumda yer alabilecek.

Sadece bilişsel becerilere ve dijital yetkinliklere değil, insanı makinelerden ayıran güçlü sosyal ve duygusal becerilere de vurgu yapmak durumundayız. 21. yüzyıl becerileri ile çocuklarımızı ve gençlerimizi çok yönlü olarak geleceğe hazırlamalıyız. Bugünden öngöremediğimiz sorunlara karşı

işbirliği içinde ve disiplinlerarası bir yaklaşımla çevik ve yaratıcı çözümler sunabilen nesiller yetiştirebilmek, gelecekte ortaya çıkması mümkün olan krizlere ve belirsizliklere karşı dayanıklılığımızı da artıracaktır.

Salgının etkilerine dair bir durum tespiti yapmayı amaçladığımız raporumuzun bulgularının, atılabilecek adımlar için bir zemin oluşturmasını umuyoruz. TÜSİAD Eğitim Çalışma Grubu Başkanı Gamze Dinçkök Yücaoğlu’na, Eğitim Reform Girişimi’nin değerli uzmanları Burcu Meltem Arık Akyüz, Ekin Gamze Gencer, Kayıhan Kesbiç’e, Çalışma Grubu üyelerimiz ve emeği geçen herkese teşekkür ediyorum.

TÜSİAD Eğitim Çalışma Grubu faaliyetleri kapsamında hazırlanan COVID-19 Etkisinde Türkiye’de Eğitim Raporu, COVID-19 salgınının son 1,5 yılda eğitime etkilerinin farklı boyutlarını TÜSİAD’ın Kasım-Aralık 2020 döneminde düzenlediği COVID-19 Sürecinde Eğitimde Dönüşüm için Zorluklar ve Fırsatlar başlıklı webinar dizisinin çizdiği çerçevede değerlendiriyor. Rapor, 6 Mart 2020-31 Mayıs 2021 arasındaki dönemi ele alıyor ve çocukların en temel haklarından biri olan nitelikli eğitime erişimi kriz ortamında dahi güvence altında tutacak çözüm süreçlerine katkı sunmayı amaçlıyor. COVID-19 Etkisinde Türkiye’de Eğitim Raporu dört ana başlıkta sunuluyor: Krizler Çağında Eğitim, Eğitimin Durumu, Yüz Yüze Eğitime Ara Verilmesinin Oluşturduğu Riskler ve Eğitimin Paydaşları.

Krizler Çağında Eğitim bölümünde farklı ölçeklerdeki krizlerin eğitime etkilerine dikkat çekiliyor. COVID-19 salgını nedeniyle 2020 yılında 188 ülkede yaklaşık 1,5 milyar öğrencinin eğitimi sekteye uğradı1;100 milyonu aşkın öğretmen ve okul personeli salgın sürecinden etkilendi2. Türkiye, OECD ülkeleri arasında Meksika’dan sonra okulların en uzun süre kapalı kaldığı ikinci ülke oldu.3COVID-19 salgınının yarattığı kriz, ekonomik aktiviteyi küresel ölçekte yavaşlattı, işsizliği artırdı ve hanehalkı gelirlerinin düşmesine neden oldu. 140 milyon çocuğun daha çocuk yoksulluğuna maruz kalacağı, çocuk yoksulluğuna maruz kalanların sayısının tüm dünyada toplam 725 milyona çıkacağı öngörülüyor.4Ülkelerin salgın dolayısıyla eğitim ve toplumsal gelişim bakımından kayda değer kayıplar yaşayacağı, beşerî sermaye endeks değerinin küresel ölçekte yaklaşık %4,5 oranında azalacağı düşünülüyor.5

Eğitimin Durumu bölümünde salgının erken çocukluk eğitimi, ilköğretim ve ortaöğretim kademelerindeki etkileri değerlendirildi; özel önlem gerektiren grupların durumuna ayrıca odaklanıldı. Dijital uçurum ve dönüşüm de bu bölüm kapsamında ele alındı. Çocuğun her yönden gelişimi için büyük önem taşıyan nitelikli erken çocukluk eğitimine erişimin ve devamın salgından en yüksek oranda etkilenmesi bekleniyor. Küresel olarak 5 milyonun üzerinde öğrencinin erken çocukluk eğitimini bırakabileceği belirtiliyor.6 İlköğretim kademesinde tüm dünyada yaklaşık 6,5 milyon öğrenci salgın sebebiyle okuldan kopma riski altındadır.7 COVID-19 salgınından en çok etkilenenler salgın öncesinde de eğitime erişimde zorlanan kırılgan gruplardır. MEB’in sağladığı erişim imkânlarına rağmen uzaktan eğitime erişemeyen ya da erişse de programları etkin izleyemeyen öğrenciler oldu. Köy okullarında öğrenim gören öğrencilere yönelik bir araştırma, araştırmanın kapsadığı kırsal alanlardaki öğrencilerin yaklaşık %60’ının uzaktan eğitime erişim için gerekli teknolojik koşullara sahip olmadığını gösteriyor.8 Özel gereksinimli çocukların rutinlerinin bozulması çeşitli psikososyal problemlere yol açtı; çocuklar akranlarına göre daha çok sorun yaşadılar. Gelirleri azalan ya da kesilen mülteci ailelerin çocukları da hane bütçesine ve ev içi emeğe destek vermek durumunda kaldılar; çoğunlukla kayıt dışı istihdama itildiler. Salgın nedeniyle artan mülteci çocuk işçiliğinin kalıcı hâle gelmesi riski de bulunuyor. Salgın sürecinde dijital uçurum derinleşti; hanelerin imkânlarının önemi belirginleşti. MEB’in yürüttüğü bir araştırmaya göre, Türkiye’de okul çağındaki çocukların bulunduğu yoksul hanelerde cihazlara ve internete erişim oranı %39’dur (Ergün ve Arık, 2020). 9MEB, yerel yönetimler, sivil toplum ve özel sektör

dijital araç-gereç teminiyle öğrencilere ve öğretmenlere destek çalışmaları yürüttü. Buna rağmen, internete, bilgisayara, mobil telefonlara, kitaplara erişimi sınırlı olan ya da hiç olamayan öğrenciler oldu.

Yüz Yüze Eğitime Ara Verilmesinin Oluşturduğu Riskler bölümünde okul terki, öğrenme kaybı, çocuğun iyi olma hâli ve çocuk koruma sistemi değerlendirildi. Uzaktan eğitime geçilmesiyle okulların öğrencilere sunduğu beslenme, sağlık takibi, ihmal ve istismarın tespit edilmesi ve müdahalesi gibi destek mekanizmaları aniden ortadan kalktı. Salgın nedeniyle okul terkinin artması bekleniyor. İstanbul’da derin yoksulluk yaşayan hanelerle yapılan bir araştırma çocukların %11,3’ünün yeni dönemde okula devam etmeyeceğini öngörüyor (DYA, 2020). Öğrenme kaybı ve öğrenme yoksulluğu salgın sürecinde en çok tartışılan konular arasında yer aldı. Evlerin eğitim ortamına dönüşmesiyle sosyal ve ekonomik koşullara göre değişen hane içi olanakların eğitime etkisi arttı ve bu durum öğrenciler arasında var olan eşitsizlikleri derinleştirdi. Okullar yalnızca akademik ya da sosyalleşmenin alanı değildir, çocuk koruma sisteminin de önemli bir parçasıdır. 199 ülke ve bölgeden 370 milyon çocuk COVID-19 nedeniyle okul yemeğinden mahrum kaldı.10 Okullar çocukların genel sağlık kontrollerinin yapılabildiği ve yaygın aşılamanın etkili olduğu kurumlardır. Çocuklar salgın sürecinde ev ortamındaki risklere ve tehditlere de daha sık maruz kaldılar. Mart 2020’de İstanbul’da rapor edilen aile içi şiddet vaka sayısı bir önceki yılın aynı dönemine göre %38,2 arttı.11 Okula gitmeyen ve/ veya gidemeyen çocuklarda çocuk evliliği, çocuk işçiliği ve çocuk gebelikleri risklerinin artması ve yaşam boyu kazanım potansiyellerinin büyük oranda düşmesi de bekleniyor.

Eğitimin Paydaşları bölümünde öğrencilerin, öğretmenlerin ve velilerin salgın sürecinde karşı karşıya kaldıkları durumlar yer alıyor. Okulların kapanması ve evlerin aniden eğitim ortamına dönüşmesiyle öğrenciler, öğretmenler ve veliler uzaktan eğitime, rol ve sorumluluklarının değişmesine uyum sağlamak durumunda kaldılar. Öğrencilerin uzaktan eğitim deneyimleri, evin fiziki ve teknolojik imkânlarının yanı sıra evde çocuğun önceliklendirilebilmesi, çocuğun kendine ait bir alanı olması, ebeveynlerin ya da bakımverenlerin desteğinin varlığı, velilerin dijital becerileri gibi etkenler doğrultusunda şekillendi. Yapılan araştırmalar salgının öğretmenlere olan etkileri arasında psikolojik olanların öne çıktığına işaret ediyor. Öğretmenler salgın sürecinde hem kendi hayatlarını sürdürmek hem de sorumlu oldukları çocukların eğitim hakkını korumakla yükümlüydüler. Meslektaş dayanışmasına ihtiyaç duydular; öğrencilerini, okulu ve çalışma arkadaşlarını özlediler. İş temposunun çok artmasından olumsuz etkilendiler. Evin eğitim ortamına dönüşmesiyle velilerin çocuklarının eğitimindeki sorumlulukları arttı; veli ile okul ilişkisi yeni dinamikler ve gerilimler kazandı.12 Salgın evden çalışan veliler için iş ve ev dengesini kurmakta zorluk yarattı. Çalışan kadınlar salgın nedeniyle oluşan ekonomik olumsuzluklardan erkeklere göre daha fazla etkilendiler. COVID-19 salgınıyla yaşanan deneyim eğitim sisteminin, bireyleri ve toplulukları mevcut ve gelecekte oluşabilecek krizlere karşı hazırlamasının ne kadar önemli olduğunu yansıtıyor. Yapılan projeksiyonlara göre 2030 yılında Türkiye’de 7,6 milyon iş kaybolacak, ancak 8,9 milyon yeni iş yaratılacak.13 Bu bağlamda eğitimi geleceğin çalışma hayatı ve ekonomisi çerçevesinde düşünürken çocuklara ve gençlere okulöncesinden itibaren sosyal ve duygusal, disiplinlerarası çalışmayı geliştiren STEM+A, dijital ve yabancı dil becerileri gibi 21. yüzyıl becerilerinin kazandırılması; gelecekte ortaya çıkması mümkün olan krizlere ve belirsizliklere karşı onların güçlendirilmesi, en az kayıpla ve sürdürülebilir çözüm yollarıyla bu süreçlerden çıkmalarının sağlanması yaşamsal önemde olacaktır.

Eğitim, tüm çocukların her koşulda vazgeçilmez hakkıdır ve krizler sırasında ve sonrasında güvence altında olmalıdır. Sivil toplum, akademi ve iş dünyasından pek çok kurumun görüşüyle şekillenen COVID-19 Etkisinde Türkiye’de Eğitim Raporu’nun belirsizliklerle geçen salgın dönemine ışık tutması, önümüzdeki eğitim-öğretim süreçlerinin güçlenmesine ve çocukların eğitim haklarının korunmasına katkı sunması amaçlanıyor. Raporda yer verilen bulgular, öğrenciler ve öğretmenler başta olmak üzere ilgili tüm paydaşların etkin katılımıyla geliştirilecek araştırma ve politika önerilerinde değerlendirilebilir. Bilim insanlarının önümüzdeki süreçte salgınların devam edeceği öngörüsü doğrultusunda, önümüzdeki belirsiz ve zorlu süreçler eğitimin tüm paydaşlarının dayanıklılığının güçlenmesiyle aşılabilir.

“Covid-19 Etkisinde Türkiye’de Eğitim” Raporu tanıtıldı

Covid-19 salgınının dünyada ve Türkiye’de eğitim üzerindeki çok boyutlu yansımalarına yönelik durum tespiti yapmak amacıyla hazırlanan “Covid-19 Etkisinde Türkiye’de Eğitim” Raporu tanıtıldı. Raporda, salgınla beraber yüz yüze eğitime ara verilmesinin etkileri analiz edilirken; oluşan riskler okul terki, öğrenme kaybı, çocuğun iyi olma hali ve çocuk koruma sistemi konuları bağlamında inceleniyor. Raporda ayrıca, salgın döneminde eğitimde yaşanan kayıpların küresel rekabet gücüne olası etkilerine de değiniliyor.

TÜSİAD Eğitim Çalışma Grubu faaliyetleri kapsamında, Eğitim Reformu Girişimi (ERG) iş birliği ile hazırlanan “Covid-19 Etkisinde Türkiye’de Eğitim” Raporu’nun tanıtım toplantısında açılış konuşmalarını, TÜSİAD Yönetim Kurulu Başkanı Simone Kaslowski ve TÜSİAD Yönetim Kurulu Üyesi ve Sosyal Politikalar Yuvarlak Masa Başkanı Elvan Ünlütürk gerçekleştirdi.

Simone Kaslowski: Eğitim bir kriz anında dahi bir ülkenin feragat edemeyeceği en önemli konuların başında gelmeli.

Konuşmasında, COVID-19 salgınıyla beraber eğitim hayatının tüm dünyada büyük bir değişimin içinden geçtiğinin altını çizen TÜSİAD Yönetim Kurulu Başkanı Simone Kaslowski sözlerine şöyle devam etti:

“Salgın sürecinde önce “insan sağlığı” denilerek hızla kapanmaya yönelik önlemler alınırken, salgının seyriyle beraber öngörülenden daha uzun süre yüz yüze eğitime ara verildi. Türkiye, OECD ülkeleri arasında yüz yüze eğitimin yapılamadığı, okulların en uzun süre kapalı kaldığı ikinci ülke konumunda oldu. Araştırmalar yüz yüze eğitime uzunca bir süre ara verilmesinin okul terki ve öğrenme kayıplarında artışa neden olduğunu gösteriyor.

Öğrencilerin zihinsel, sosyal ve duygusal gelişimi, psikolojileri, öğrenme kayıpları, beslenme ve sağlık açısından takibi, ihmal ve istismarın tespiti ve müdahalesi ile gelecekteki işgücü potansiyeli gibi pek çok etkisi dikkate alındığında; eğitim bir kriz anında dahi bir ülkenin feragat edemeyeceği en önemli konuların başında gelmeli. Bu anlayışla, okuldan uzak kalınan bu sürecin yarattığı etkilerin en hızlı şekilde tespit edilmesi ve telafi edilmesi yolunda veriye dayalı şekilde kararlı adımlar atılması son derece önemli. Yeni eğitim dönemine başlarken önceliğimiz okulların açılması kadar, her önlem alınarak açık tutulması yönünde de olmalı. Milli Eğitim Bakanlığımızın da bu yönde kararlı olunduğunu her fırsatta dile getirmesinden memnuniyet duyuyoruz.

Eğitim hepimizin bildiği gibi geri dönüşünü uzun zaman sonra aldığımız, ama bir ülkenin geleceğini belirleyen en önemli yatırım. Bugün verilen eğitimin etkilerini bundan 15-20 yıl sonra gözlemleyeceğiz. O nedenle hata yapma lüksümüz bulunmuyor.”

Elvan Ünlütürk: Eğitimin tüm paydaşları olarak gerekli adımları atmamız, eğitimdeki kayıpların telafisi için büyük önem taşıyor.

TÜSİAD Yönetim Kurulu Üyesi ve Sosyal Politikalar Yuvarlak Masası Başkanı Elvan Ünlütürk de konuşmasında salgın sürecinin sadece bir sağlık sorunu olarak kalmadığını, insana dokunan her alanı yakından ve derinden etkilediğini vurguladı. Ünlütürk konuşmasında ayrıca; “Hiç kuşkusuz bu süreçten her çocuk ve gencimiz aynı şekilde etkilenmedi. Ailelerin eğitim ve gelir düzeyi, çocuk sayısı bakımından farklılıkları, internete ve dijital araçlara erişim uzaktan eğitim sürecinde en önemli belirleyici faktörlerden oldu. Özel önlem gerektiren çocuklar, yine ülkemizde son yıllarda sayısı hızla artan sığınmacı çocuklar da bu süreçten olumsuz etkilendi. Bu süreçte edindiğimiz deneyimi, eğitimin geleceğini daha kapsayıcı ve eşitsizlikleri giderecek şekilde planlarken mutlaka göz önünde bulundurmalı; özel gereksinimleri de dikkate alarak eğitim sistemimizi gözden geçirmeli ve

dayanıklılığını artırmalıyız. Salgının çocuklarımıza etkilerini ancak yıllar sonra görebileceğiz. Eğitimin tüm paydaşları olarak gerekli adımları atmamız, eğitimdeki kayıpların telafisi için büyük önem taşıyor” dedi.

Açılışın ardından, ERG Direktörü Işık Tüzün moderasyonunda gerçekleşen bölümde, rapor yazarlarından ERG Eğitim Gözlemevi Koordinatörü Burcu Meltem Arık ve ERG Politika Analisti Ekin Gamze Gencer rapordaki verileri paylaştı. ÖRAV Eğitim Koordinatörü Arzu Atasoy ve AÇEV Erken Çocukluk Eğitimleri Özel Projeler Direktörü Duygu Yaşar ise rapordaki bulguları yorumladı.

Rapor yazarlarından ERG Eğitim Gözlemevi Koordinatörü Burcu Meltem Arık konuyla ilgili değerlendirmesinde;

“Eğitim sisteminin kırılganlığının bertarafında, eğitim sisteminin krizlere karşı güçlenmesinde, bu kırılganlığın orta-uzun vadede ekonomide, sağlıkta, toplumsal cinsiyet eşitliğinde, toplumun üyelerinin esenliğinde daha başka krizlere yol açmamasını sağlamak için tüm paydaşlara düşen farklı roller var. Raporda ele aldığımız her alanda iş dünyası, akademi, sivil toplum ve diğer paydaşların katkı sunabileceği çalışmalar için önemli bulgular yer alıyor” dedi.

Rapor yazarlarından ERG Politika Analisti Ekin Gamze Gencer:

“COVID-19 tüm dünyayı ve hayatın her alanını etkiledi ama bu etkiler eşit dağılmadı. Kırılganlığı yüksek birey ve gruplar için COVID-19’un kesişimsel etkileri çok daha şiddetli oldu. Raporda yer verilen bulgular, öğrenciler ve öğretmenler başta olmak üzere ilgili tüm paydaşların etkin katılımıyla geliştirilecek araştırma ve politika önerilerinde değerlendirilebilir. Bu değerlendirmeler sonucunda, ulusal ölçeğin yanı sıra bölgesel, yerel ve hatta okul ölçeğinde planlamalar yapılması; salgının eğitime etkilerinin akademik ve ekonomik kayıpların ötesinde daha bütünsel ele alınması ve böylece eğitim sisteminin

kırılganlığının önünde geçilmesi sağlanabilir. Bilim insanlarının önümüzdeki süreçte salgınların devam edeceği öngörüsü doğrultusunda, önümüzdeki belirsiz ve zorlu süreçler ancak eğitimin tüm paydaşlarının dayanıklılığının güçlenmesiyle aşılabilir. “

ÖRAV Eğitim Koordinatörü Arzu Atasoy rapora ilişkin şu ifadeleri kullandı:

“Raporda öne çıkan bulgulardan biri, öğretmenlerin dijital okuryazarlık ve uzaktan eğitim tasarımı konusunda bilgi ve becerilerini geliştirme ihtiyaçları oldu. Öğretmenler, öğrencilerine ulaşabilmek için daha önce kullanmadıkları teknolojik araçları keşfettiler. Aynı zamanda mesleklerinde yıllardır kullandıkları becerilerin ve bilgilerinin bir kısmının işe yaramayacağını, yeni bilgi ve beceriler öğrenmeleri, koşulların getirdiği duruma uyumlanmaları gerektiğini fark ettiler.

Raporda vurgulanan diğer bir önemli nokta da eğitimde ve öğrenmede en temel koşul olan, sosyal duygusal zemini sağlayamamak, çocukların öğrenme kaybını sadece akademik değil, gelişimsel olarak da destekleyememek oldu.”

AÇEV Erken Çocukluk Eğitimleri Özel Projeler Direktörü Duygu Yaşar’ın rapora ilişkin şu ifadeleri kullandı:

“Anne babalar okulların açılmasını hem istiyorlar hem de endişeleniyorlar. Buna endişeli ve çaresiz bir isteme hali diyebiliriz. Çünkü pandeminin çocukları üzerindeki etkilerini gördüler ve hem kendi ruh sağlıkları hem de çocuklarının gelişimsel sağlığı için çocuklarının okula gitmesini istiyorlar çünkü okul dışında riskleri azaltacak bir destek mekanizmaları yok.”

Covid-19 Etkisinde Türkiye’de Eğitim” Raporu’na link üzerinden ulaşabilirsiniz.