Çin'i Azcık Gezdim ve Doğu’nun Gücünü Gördüm

Dikkatimi çeken, Çin’de tuvaletlere ve müzelere giriş parasız, ancak gezmek için tapınaklara giriş paralıydı.

Çin'i Azcık Gezdim ve Doğu’nun Gücünü Gördüm

Bundan 8 yıl kadar önce, Çanakkale’de Çin’in büyüdüğü ve geliştiğinin anlatıldığı bir konferansa katılmıştım ve orada bir soru sormuştum: “Gelişen Çin mi, yoksa Çin’deki Batı sermayesi mi?” Çin’i anlatan kişi sorumu yanıtlamakta zorlanmıştı gerçi… Ama şimdi gözümle gördüm ki, Çin kendi arabasını yapmış, kendi markasını yaratmış görünüyor. Belli ki gerçekten büyüyor. 1 Milyar 367 milyon nüfusu ve 9.706.961 km² yüzölçümü ile olan Çin gibi bir ülke, tabii ki Shangai ve Pekin gibi sadece iki kent elinde anlatılamaz. Ama o iki kent ve arasında gördüklerim o ki, demiryolları inanılmaz gelişkin. Bir kentte birden çok büyük, modern ve tertemiz kuzey, güney ve merkezi tren istasyonları var. İnternet üzerinden bileti alınabilen, her 40 dakikada bir, dopdolu kalkan, son derece modern hızlı trenler var… Tren istasyonlarında inanılmaz bir hız var.

Ankara’nın Kızılay’ında Ankaray metrosuna indiğinizde karşılaştığınız ya da İstanbul Esenler Otogarı içinde karşılaştığınız ve ülkemizin hemen her köşesindeki büyük-küçük pazarları fethetmiş olan kalitesiz Çin malları Çin’in neresinde satılıyor bilemem. Ama benim gördüğüm iki kentin kent merkezlerinin kıyısında-köşesinde böyle mallar yoktu. Ne pazarlarda ne de iki kentin alışveriş caddelerinde böyle malları görebiliyorsunuz. Herşey kaliteli ve pahalıydı.

Avrupa tarih kitaplarında yazıyor ki: "Bilim, çocukluk ve gençlik çağını Doğu’da yaşadı... Yaşlılık çağını ise Batı’da yaşıyor.” İnsan Çin'i görünce, işte bu gerçeğin farkına varıyor... İnsanlar çok çalışkan. Gördüğüm iki kentte, hemen her yerde, iş yerlerinde, tren istasyonlarında, restoranlarda tüm görevliler, hemen herkes kendi görev alanındaki işi tam yapıyordu. İşini yapan insanlarda inanılmaz bir hız ve disiplin gördüm. Oldukça titiz ve görev bilinciyle çalışan insanlar gördüm. Bunun yanında, metrolarda-otobüslerde yaşlı insanlara yer veren gençler gördüm. Sokakta yanındaki arkadaşlarına haber vererek sizi otelinize kadar götüren, 45 dakikasını çok sempatik bir şekilde size ayıran, güçlü bir İngilizce’yle size kentle ilgili nerede en iyi pekin ördeği yiyebileceğiniz konusunda vs. yardımcı olan polis görevlisi gördüm. Yardım etme bilinci oldukça barizdi. Öyle ki, Shangai-Pudong Havalimanı’ndan kent merkezine giden 2 nolu metro hattına binmiştik. Ancak henüz sistemi öğrenememiştik ki, hattın geldiği son noktada inmeyi düşünmüyorduk. Oysa orada aktarma yapmaz isek, geldiğimiz yöne geri dönmek zorunda kalacaktık. O sırada yeni binerek eşimin yanına oturan ve çantalarla bizim hala oturduğumuzu gören kadın, ısrarla eşime, Çince olarak “inin inin, burası son durak, aktarma yapmanız lazım, inmeniz lazım, inin” dedi. Tabi ki böyle dediğini konuşma tarzından ve vücut dilinden anlıyorduk. Yeniden yeniden yüksek sesle ve acele “inmeniz lazım, inmeniz lazım” diyordu. Kendisinin çabasına umursamaz biçimde baktığımızı gören kadın, sonunda bize meramını, durumu kavga edermiş gibi bir ses tonunda bağırarak anlatabildi. Hasılısı, kadın yardım etmek için bizi neredeyse dövecekti. Çin’de size birisi bağırırsa korkmayın, yardım etmek istiyordur belki de… J Yani kısacası Çin’deki insanlar, insanlarla ilgileniyor. Yıllardır Avrupa’ya gider gelirim, böyle davranışlara rastlamadım. Gerçi çok kültürlü toplum yapıları, son yirmi yılda onları da biraz değiştirdi. Eskiyle karşılaştırıldığında Avrupa’da da trende otobüste, “ben indikten bir durak sonra

ineceksiniz” veya “benimle gelin yolu göstereyim” diyenler çok sayıda var artık. Ama zorla yardım etmek isteyenlere bizde bile rastlanmaz pek. Kısacası Doğu kültüründe yardım etme bilinci oldukça gelişmiş olsa gerek. Çinliler, görebildiğim kadarıyla davranış olarak birçok noktada bizim kültürümüze yakınlar. Ayrıca, gezdiğim her iki kent merkezinde Shangai ve Pekin’de 30 yaş altı hemen herkes çok iyi İngilizce konuşuyordu. Nasıl öğrettilerse, Çinliler gençlerine İngilizce’yi öğretmişler. Bunu, kent merkezlerindeki tek çocuk uygulaması ve beraberinde getirdiği refah düzeyine bağlamak lazım belki de ama.

Dikkatimi çeken, Çin’de tuvaletlere ve müzelere giriş parasız, ancak gezmek için tapınaklara giriş paralıydı.

Bunun dışında, Türkiye ile karşılaştırıldığında, caddelerde araba sayısının az olduğu dikkatimizi çekti… Ancak her iki kent merkezinde sokakta görünen arabalar büyük ve pahalı arabalardı. Alman araba markaları, Çin’i fethetmiş görünüyordu. 4 tane Audi’yi yanyana görebildik. Shangai’da özellikle, bisiklet veya küçük sessiz motosikletlerinin üzerinde özel bisiklet yağmurluklarıyla yarasa gibi giden ve her halinden daha az parası olduğu anlaşılan Çinliler heryerdeydi… Bunların ötesinde, metro hatları sonlandığında Shangai-Güney İstasyonu’nda bindiğimiz bir halk otobüsündeki fakirlik oldukça dikkat çekiciydi.

Genel olarak Shangai oldukça modern bir kent görünümü sergilerken, Pekin bunun yanında bir de bünyesinde büyük bir tarihi geçmiş barındırıyordu.

Sonuç olarak, seyehati sevenler, Doğu’yu ve ihtişamını da görmek isteyenler için, Pekin ve Shangai’ın, güvenli ve rahatlıkla gezilebilir kentler olduğunu düşünüyorum. Pekin’den her yarım saatte kalkan otobüslerle 1 saat kadar uzaklıktaki Çin Seddi, diğer adıyla Badaling, oldukça ilgi çekiciydi ve onu görmek başlı başına bir seyahat nedeni olabilirdi.

Prof.Dr.Nevide Akpınar Dellal

05.11.2015