Behlül Dana'dan Düşündüren hikayeler

Birinin oğlu vefat etmişti. Behlül’e sordu: -Mezar taşına ne yazdırayım?

Behlül Dana'dan  Düşündüren hikayeler

Behlül‘ü bilen var, bilmeyen var. Sizlere Harun Reşid’in bu meczub görünüşlü velisinden söz etmek istiyorum. Bilindiği gibi geçmiş büyükler yanlarında hep bir nasihatçı taşır, onun ikaz ve irşadından hep istifade etmeyi düşünürlerdi. Başkalarının söyleyemediklerini rahatça söyleyebilen bu meczub rolündeki ikazcılar, bilhassa sultanları, makam ve mevki sahiplerini yanlışlarından dolayı tenkid eder, irşadda bulunurlardı. Bahsinde bulunduğumuz Behlül Dana bunlardan belki de en birincisiydi. Bir rivayete göre Harun Reşid‘in akrabası, bir başka rivayete göre ise, Kûfeli olup, Bağdat’a bir vesileyle gelen, sonra da Halife’nin gösterdiği yakınlık üzerine ayrılamayarak (H.190)’da Bağdat’ta vefat edinceye kadar kalıp, Dicle kenarındaki (Şunuziyye) kabristanına defnedilen bu deli görünüşlü akıllı zat, insanları güldürerek yola getirmeyi denemiş, tebessüm ettirirken de düşündürmeyi ihmal etmemiştir..

Nitekim bir gün evine giren hırsızlar nesi var, nesi yok alıp gitmişler. Herkes hırsız ararken Behlül doğruca kabristana gidip oturarak beklemeye başlamış. Görenler şaşkınlık içinde sormuşlar: -Evini soydular, sen burada bekliyorsun!
O gayet emin şekilde cevap vermiş: -Nasıl olsa buraya gelecekler, hiç merak etmeyin.
Böylece hırsızları da, onlara kızanları da düşündürmek istemiş Behlül Dana. Demişler ki: -Buraya gelen hırsız ölü olarak gelir. Ölünün nesine bakacaksın?
Şöyle cevap vermiş: -Ben onların çaldıklarının hesabını nasıl vereceklerini seyredeceğim. Bu öyle meraklı bir şey ki, kim bunu görmek istemez.

Harun Reşid bir ara Behlül’ü aramış, mezarlıkta uyurken kaldırıp huzuruna getirtmiş. Behlül Dana Halifeye sitem etmiş: -Neden beni uyandırıpta getirdiniz? Ne güzeldi halim. Rüyamda padişah olmuştum tahtımda azametle oturuyordum.
Harun Reşid gülmüş: -Ey Behlül, uykudaki padişahlıktan ne olacak, o da bir şey mi sanki?
Behlül Dana hemen cevap vermiş: -Ne farkeder ey Harun! Ben gözlerimi açınca padişahlıktan düştüm, sen ise kapayınca düşeceksin, fark yok ki..

Birinin oğlu vefat etmişti. Behlül’e sordu: -Mezar taşına ne yazdırayım?
Şöyle cevap verdi Behlül: -Ey yolcu! Bana iyi bak, benden ibret al. Dün altımda olan toprak bugün üstümde. Dün altımda büyüyen otlar bugün de üstümde yeşermekte. Bu toprak beni gizledi ama günahlarımı asla! Ben şimdi günahlarımla beraberim.

Bir gün sarayın avlusunda rastladığı Behlül Dana’ya Harun Reşid sorar: -Nereden geliyorsun ey Behlül?
Beklemeden cevap verir: -Cehennemden.
-Ne işin vardı cehennemde?
-Ateş almaya gitmiştim de.
-Hani ateşin yok elinde.
-Dediler ki, burada ateş olmaz. Herkes ateşini kendisi getirir dünyadan..

Evet, Behlül’ün tebessüm ve tefekkür ettiren menkıbeleri bitmez. Sizleri daha fazla yormadan bir tane daha arzederek bağlayayım.

Behlül Dana tefekkürü çok sever. Yalnızlık ister. Halife ise hep halkla, insanlarla olmak ister. Buna bir ders vermek isteyen Behlül, bir gün sarayın tuvaletine girer. Söylenmeye başlar. Sesi duyanlar ne yapıyorsun diye sorarlar:
-Kuburdaki pisliklerle konuşuyorum der ve ilave eder ;”Pislikler diyorlar ki, sakın insanların içine girmeyin, sonra bizim gibi olursunuz. Bizim her birimiz ne güzel meyve, sebzeydik. Fakat içine girdiğimiz insanlar bizi bu hale soktular.”

Fotoğraf açıklaması yok.
ALINTI