Bağrımıza ateş düşüren Kartalkaya faciası bir ateş çemberi yarattı: Sorumluluk. İki türü var: Hukuki ve vicdani.

TÜRKİYE GÜNLÜĞÜ / TÜRKİYE
Bağrımıza ateş düşüren Kartalkaya faciası bir ateş çemberi yarattı: Sorumluluk.
İki türü var: Hukuki ve vicdani.
Hukuki açıdan maddi/manevi tazminat ve ceza sorumluluğu olmak üzere iki olasılık var. Otelin işletmecisinin çemberin dışına çıkması mümkün değil. Birisinin yangını kasten çıkardığı veya ihmalinden dolayı yangın çıktığı anlaşılırsa o da kesin sorumlu olacak. Otel yöneticilerinden görev tanımı bu kaza ile ilintilendirilebilenler sorumlu olacak.
Ateş çemberinin ikinci halkasında bizim adımıza düzeni koruyanlar var: Hani anayasamızın 70. Maddesinde tanımlanan ve göreve girerken liyakatinden başka özelliğinin dikkate alınmayacağı belirtilenler, kamu hizmeti görenler. Bizim seçtiklerimiz (Cumhurbaşkanı, Belediye Başkanı) bu kişileri göreve getiriyor. Seçilmişler atanmışları belirliyor. Buradaki çekişme, kutuplaşma, yandaşçılık, rantçılık, yozlaşma bumerang gibi gelip milleti vuruyor. Görevini layıkıyla yapıp uzman bilgisi ile uyarı ve öneri yapanların sesi duyulmadığı gibi başlarına olmadık çoraplar örülüyor. Devlet kurumlarımızın seçilmiş ve atanmış yöneticilerinin asli işi kurumlarında liyakata dayalı güven ortamını tesis etmektir. Biz de taraf tutup münferit olaylarda oraya buraya suç atfetmeden devlet kurumlarının yöneticilerinden sürekli asli görevlerini yerine getirmelerini talep edelim. Evet, hukuki sorumluluk burada bitiyor. Vicdani sorumluluk ise bitmiyor:
Çemberin üçüncü halkasında sivil toplum var. Her faciadan sonra “şu meslek odası bu raporu vermişti”, “şu birim uyarmıştı”, “şu uzman şöyle önlem alınsın demişti” diye haberler okuyoruz. Bilimle beslenen toplumsal akıl sermayemiz çok değerlidir. Bu sermayeyi Cumhuriyet sayesinde biriktirdik. Çok şükür, hâlâ birbirimizin derdiyle dertlenen dayanışmacı bir toplumuz. Bilimleri satılık olmayan nice dürüst uzmanımız var. Daha zamanımız ve imkanımız varken “Burada sorun var, böyle çözülür” diyen aydınlık seslere kulak verelim.
Dördüncü halkada her birimiz varız. Nemelazımcılıkla durgunlaştırdığımız ve haksızlıklara kafamızı çevirdiğimiz sözde güvenli hayatlarımızda hiç de güvenli olmadığımız sürekli suratımıza çarpılıyor. Kendi görevimizi layıkıyla yapıp mesleğimizin hakkını vermek de tek başına çok anlamlı bir duruştur.
Değerli akademisyen meslektaşlarım, işte bu nedenle sürekli “ya asli görevinize dönün, öğrencileri layıkıyla yetiştirin, gerçek bilim yapın, mevki ve para peşinde koşmayın veya ayrılın, layıkıyla avukatlık, particilik veya ticaret yapın” diye uyarıyorum. Çok kritik bir görevde bulunduğumuzu hiç unutmayalım. Görevimizin ağırlığı çok büyük. İyi hukukçuları olan toplumun sırtı kolay kolay yere gelmez.
Şair “ben yanmasam, sen yanmasan, biz yanmasak nasıl çıkar karanlıklar aydınlığa” demiş. Akıl ve gönül birlikteliğiyle yanmadan da aydınlıklara erebiliriz.
Prof. Dr. Ayşe Odman Boztosun