Önceki İçerik
Sonraki İçerik
Editor Temmuz 4, 2020 0
Editor Haziran 18, 2020 0
Editor Temmuz 1, 2020 0
Editor Temmuz 4, 2020 0
Editor Haziran 15, 2020 0
Editor Mart 31, 2024 0
Editor Mart 31, 2024 0
Editor Mart 31, 2024 0
Editor Mart 26, 2024 0
Editor Mart 14, 2020 0
Türkiye’nin en etkin 50 CMO’su arasında!
Editor Mart 11, 2021 0
Uzmanlar uyarıyor!
Editor Ocak 30, 2020 0
Sevgililer Günü için en özel seçkilerini aşkı hisseden herkese sunuyor.
Editor Ocak 11, 2021 0
“Geleceğin Yetkinlikleri Eğitim Programı”
Editor Mart 16, 2020 0
Virüslere karşı korunmanın sağlıklı diş etleri başladığını vurguladı.
Editor Mart 11, 2020 0
Güneşten elektrik üretme çabası 180 yıldır gündemde”
Editor Şubat 22, 2020 0
Uygurlar ve Türkler, aynı dili, kültürel ve dini mirası paylaşıyor.
Editor Mart 29, 2020 0
Nasreddin Hoca, yolda kavgaya tutuşan iki çocuk görmüş. "Derdiniz ne?"
Editor Eylül 6, 2021 0
TÜSİAD Avrupa Komisyonu ve Özel Sektör Perspektifinden Avrupa Yeşil Mutabakatı Webinarı
İçerden seslendi: “Ya da durma kapıda gel içeri ikindiyi kılayım öyle çıkalım” dedi. Yatsıyı kılayım dese de farketmezdi.. girdim. O namaz kılarken yıllardır biriktirdiği mihenk taşlarını, biley taşlarını inceledim. Masada ayetlerin altı kurşun kalemle çizilmiş; babasından kalma Kur’an duruyordu. Selam verince ayağa kakmasına bile sabredemeden: abi sanki 100 kilo altının bin tane de bıçağın var. Bu taşlardan bir vazgeçemedin gitti dedim. “Ulan senin baban sanki hayâli* miydi de gölge oyuncuları derneğine takılıp duruyordu?” Doğru diyorsun abi dedim. Babam Hacivat – Karagöz severdi. Koluma hafifçe girdi Münci abi. “Bahri’yi çok özlüyorum” dedi. Sümbülzâde Vehbi’yi, Asaf Halet’i ondan öğrenmiştim.. Hadi çıkalım dedi. Tam kapıya doğru ilerlerken sol duvarda iki çiviye asılmış birkaç sıra sahlepi gördüm. Şimşek hızıyla sîmamı okuyup yanıtladı: “Dondurmacı Orhan da öldü. Bunları bana bırakmış. Hanımı getirdi.” Yürüdük..
Havra’dan girdik. Peynir, balık, sakatat ve taze çekilmiş kahve kokuları, yeşillikler ve elmalar ve şeftaliler ve midye ve kediler ve köpekler ve yürüdükçe eskileşen duvarlar arasında tecrübemin artması için her şeye dokunarak durmak istiyordum. Kaçanı yakalarcasına..dalmıştım..Kaya abinin sesini tanıdım. Balıkçı. Münci abi: “bu palamutlar çingene, zindandelen yok mu Kaya?” dedi. “Münci’cim sana orkinos vereyim. Yengeyle bir akşam yersiniz 200 kilo” dedi. Kahkaha attılar. Yürüdük..Sakatat dükkanlarının birisinin hemen karşısında kahvesi güzel olan bir minik ocak vardı. Taburelere oturduk. Her konuşmada marş motoru olan ben Münci abinin yanında seyreden konumuna düşüyordum. Bilerek ve isteyerek..Bak şimdi dedi: “Burada bin tane kelle söğüşçü var. Ama hiç biri kelime bilmez” dedi. Nasıl yani abi dedim. “Geçen televizyonda söğüşçü Muammer diye birine denk geldim. Söğüş sakatat değil diyor adam” Haklı mı peki abi dedim. Haklı dedi. Sadece derdini anlatacak kelimesi yok..Kesilen hayvan askıya alınıp karnı yarılınca işkembesi, midesi, barsakları..vs dökülür dedi.. Sakatat arapça dökülenler demek..ama kelle dökülenlerden değildir. Adam haklı yani..Gözlerine baktım. Keşke hiç dökülmese abi dedim içimden. Bu an böylece kalsa..İç çekti..
Eve döndük. Fatma abla da gelmişti. Hadi gir içeri ablan arap çayı demlesin. Oysa hepsi Seylan ve Srilanka dedi. Hem sana Hazreti Adem’in Sri Lanka’daki makâmından bahsederim. Eşikten geçtim. Ve Münci kurtarıcı demekti.